Lilit Bleyan, Ermenistan’ın tanınan ve beğenilen gazetecilerindendi. Sadece Yerevan’da değil, komşu ülkelerde de sınır ötesi gazetecilik projeleri ile ismini duyurmuştu. Yaptığı canlı yayınlar 2000’lerin başında birçoklarını televizyon başına topluyordu. Fakat Bleyan birkaç yıl önce hepimizi şaşırttı ve isminin yanına gazeteci değil, şarkıcı ve söz yazarı ibaresini yazdırmayı seçti.
Bir TV sunucusu ve gazeteci başarılı kariyerini bırakıp neden kendi şarkılarını kaydetmeye başladı? Ermenicenin yanı sıra neden İspanyolca, İngilizce ve İtalyanca olarak şarkı söylemeyi seçti? Ermenistan’da gazeteci mi yoksa sanatçı olmak mı daha zordu? Bu soruların yanıtını bulmak için Bleyan ile konuştuk.
Bir sabah kalktın ve “Artık yeter, ben şarkıcı olacağım” mı dedin?
Biraz öyle, ama oldukça uzun bir sabahtı. Müzik hep içimdeydi, müzik okulu mezunuyum ben, hep keman çaldım ama konservatuara gitmek, bu işi meslek olarak icra etmek hiç aklıma gelmemişti. Nasıl anlatsam bilmiyorum, sanki müzik ve şarkı yazmak hep vardı, bunun için bir yere yönelmek, bir şey seçmek gerektiğini hiç düşünmedim. Müzik içimdeydi onu ayrı bir meslek gibi hiç düşünmemiştim…
Yaptığın, hoşlandığın şeyin bir meslek olduğunu anlamamış mıydın?
Yazmayı sevdim, hep sevdim. Romanlar, senaryolar, hikayeler yazdım hep. Sonra küçük metinler yazmaya başladım, bunlar daha da hoşuma gitti, azla çoku anlatmak. Az kelime kullanmanın zenginliğini anladım. Şiir ya da şarkı sözü beni en iyi anlatan. Gazeteciliği bırakıp, şarkı yazmaya geçmedim ben, hep vardı şarkı, belki de geri döndüm, evet ben en başa geri döndüm.
Ermenistan’da gazetecilik zorlaştı mı, bunun payı oldu mu?
Gazetecilik hep zor, Ermenistan ya da başka bir ülkede. Benim zorluğum artık gazeteciliğe tahammül edememem oldu.
Sen aslında İspanyolca öğretmenisin ama gazeteci olarak başladın kariyerine.
Evet, hiç bir zaman öğretmenlik yapmadım, mezun olmadan o dönem yeni kurulan “A1 +” kanalının açtığı gazetecilik kurslarına başladım, bitirince teklif geldi gazeteci olarak çalışmaya başladım. Bağımsız Ermenistan’ın ilk olay yeri canlı yayınlarını yaptık ben ve arkadaşlarım. Severek yaptım gazeteciliği, kendi programımı sundum, konuklar ağırladım, hatta biliyorsun komşu ülkeler ile ilgili projeler yaptık, Gürcistan, Türkiye ve Ermenistan ile ilgili çalışmalar.
Peki ne oldu? Nerede lastik patladı?
Tam da böyle oldu aslında, bir dönem paralel yaptım bu ikisini, gün içi haber program boş kaldığımda ise şarkı sözü stüdyo. Sonra bir an şeyi fark ettim, ben o kadar da adanmış değilim o mesleğe, zorlukları beni yıldırıyor. Örneğin kamuyu aydınlatmak pahasına o “adamla” röportaj yapmak, günlerce o adamın hayatını araştırmak istemiyorum, ona sorular sormak istemiyorum. İlgimi çekmiyor o adam ya da kadın. Ben eve gidip şarkı yazmak istiyorum... Harcadığım zamanı yazmaya, şarkıya vermek istedim, canlı yayınlar, o insanlar hakkında bilgi toplamak onlar ile konuşmak sıkmaya başladı beni, zevksiz bir uğraşa dönüştü. Yaratmak ağır bastı.
Gazeteci olarak yaratmak mümkün değil mi?
Bilemiyorum ama sanki değil, demek istediğim objektiflik bir değer gazetecilikte, konuya mesafeli durabilmek mesela. Ama şarkıda öyle değil, orada aksine içine girebilmek, hissedebilmek, kendi prizmandan geçirebilmek önemli. Sanat ve basını yan yana koyduğumda benliğim biri için avantajken diğeri için dezavantaj oldu..
Yeni seçimini ilk kime dedin?
Eşime dedim. Annem müzisyendi, sanat hiçbir zaman uzak olmadı. Bana ilk şarkı söylemem gerektiğini ünlü müzisyen Ruben Hakhverdyan söyledi. Yazdığım şarkıları kime vereceğimizi konuşuyorduk, ‘Bunları sen söylemelisin’ dedi. Düşündüm, yazıp-söylemek fikri beni çok hafifletti. Şarkı yazarken, söyleyecek kişiyi düşünmeli, onla anlaşmalı, ona beğendirmelisin, ama ben okuyacaksam yazmak çok daha eğlenceli olacaktı.
Hakhverdyan da edebiyatçı, tesadüf mü sence?
Değil, kelimeler ile işimiz. Basın da öyle, doğru kelimeyi, doğru başlığı seçmek, rencide etmemek, farklı bir şey kastetmemek... Kelimeler ile oynamanın başka ama daha zevkli bir boyutu şiir yazmak. Ermenice’den sonra İspanyolca yazmaya başladım, çocukluğumu hatırladım, kendi kendime İspanyolca öğrenip, şiir yazdığım günleri, sonra İngilizce şarkılar, hepsinin tınısı farklı, her duygunun dili var sanki...
Anlattıkların çok güzel, istediğini yapmak, işinin zevkin olması, peki sanat yapmak zor mu?
Zor. Tek bir nedeni yok, birkaç zorluğu var; ilk önce finansal. Bu anlattıklarımı yaparak para kazanmam mümkün değil, bir yerden kazanıp bu işe yatırmak zorunda kalıyorsun. Eşim, ailem, ben ve müziğimi beğenen birkaç kişi durmadan yatırım yapıyoruz ve kazanmıyoruz.
Para kazandırmayan bir meslek.
Evet, ya da meslek değil, bir zevk. Nasıl tanımayabiliriz bize kalmış. Ben istediğim müziği yapıyorum, gazetecilik yapmak istediğimde ve yaparken hep düşündüğüm şey “yararlı” olabilmekti. İnsanlara, topluma, ülkeye, kainata yararlı bir şey yapmak. Şimdi de aynısını düşünüyorum, şarkının ve şiirin de kafi derecede önemi ve yararı olduğunu düşünüyorum.
Sanatta bir kirlenme var, tüm dünyada kalitesi olamayan ama popüler olan dinleniyor, ben buna meydan okumaya çalışıyorum, sadece yatırım yapıyorum, kazanmıyorum, çünkü ben markete hitap etmiyorum. Ben bu müziği yapmak istiyorum ve yapıyorum. Dinleyicilerim var, beni destekleyenler var. Tabii ki dönem dönem bu zorluklar ve maddi zorluklar beni yıldırıyor. Pes etmemeye, yorulmamaya çalışıyorum, hep bir ümit kaynağı bulmak lazım, beslenme kanalı, bir ağaç, bir çiçek, onları alıp şarkı yapıyorum, şarkılarım da birine ümit olur diye düşünüyorum...
İlk single ‘Bekleyen trenler’
1978'de Erivan'da doğdu. Yerevan Müzik Okulunun keman sınıfından mezun oldu. 14 yaşındayken "Alan Hovhannes" Yerevan Oda Korosunda şarkı söylemeye başladı. Okul çağında, bazı İspanyol şarkılar ilgisini çekti, kendi başına İspanyolca öğrenmeye başladı. Dillere olan tutkusu onu Yerevan Devlet Üniversitesi İspanyol ve İngiliz Filolojisi Bölümüne sürükledi. Üniversite yıllarında arkadaşıyla düet yaptığı bazı müzik etkinliklerine ve şovlarına katıldı. Üniversiteyle paralel olarak Lilit, “A1 +” kanalının başlattığı televizyon gazeteciliği kurslarına katıldı, mezun olduktan sonra bağımsız A1 + televizyonunun genç yüzlerinden biri oldu. 2010 yılında Ermenice olarak "Bekleyen Trenler" adlı bir single çıkardı. Şarkı çok beğenildi, bu başarının ardından bir albüm çıkarma çalışmalarına soyunan Bleyan, böylece 2011'de Ermeni ve İspanyolca 9 akustik şarkının yer aldığı ilk albümünü ("In Another City") çıkardı. Tüm bu gelişmelerin ardından gazetecilik kariyerinden vazgeçmeye ve sadece şarkı yazmaya ve şarkı söylemeye odaklanmaya karar verdi.
Lilit'in şarkıları, İspanya, İtalya, Uruguay, Slovakya'daki radyoların şarkı listelerinde oldukça çok yer alıyor, bazı şarkıları önemli Avrupa şarkı yarışmalarında finalistler tarafından söylenirken, bazıları filmler için soundtrack olarak kullanılıyor.