Afrin saldırısı ani bir baskın değildi. Geçen sene Eylül’de ya da Ekim başında, Astana müzakereleri sırasında Suriye muhalif medyası, Türkiye ve Rusya arasındaki anlaşma sonrası hazırlanan bir haritayı servis etmişti. Bu haritaya göre Halep’i Humus’a bağlayan demiryolunun – meşhur Osmanlı Hicaz demiryolunun - doğusu Rusya nüfuzu altına girecekti. Karşılığında Türkiye’nin Afrin’i istila etmesine izin verilecekti. Astana’da resmi olarak, farklı alanlarda ‘tansiyonun düşürülmesi’ konuşulurken, bazı Suriyeli aktivistlerin iddia ettiği kadarıyla büyük güçler de Suriye’yi nüfuz alanlarına bölmekle uğraşıyordu.
Bu söylentilerin ardından Türkiye ordusu kuzeydeki İdlib vilayetine, Kürt kontrolü altındaki Afrin bölgesinin etrafındaki stratejik pozisyonlara asker konuşlandırdı. Bunun üzerine Suriye ordusu, Rus uçaklarının desteğiyle Halep’in güney bölgelerine saldırı başlattı. Suriye rejimine sadık güçler Abu Duhur askeri havalimanına saldırırken, (IŞİD kontrolü altındaki çıkıntılı bir alan hariç) demiryolunun doğusunun neredeyse tamamı rejim güçlerine karşı düştü. Türkiye’nin Afrin’e saldırmasına izin vermenin bedeli miydi bu?
Soru işaretleri
Kuzey Suriye’de yaşanan gelişmeler pek çok soru işareti doğuruyor ve süregelen Suriye çatışmasının doğasına da ışık tutuyor. Öncelikle, Suriyeli aktörlerin ülkelerinde olup bitenler konusunda özerklikleri yok. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bayrağı altında birleşen Suriyeli isyancı gruplar, Afrin’e karşı Türkiye liderliğinde düzenlenen saldırıda rol oynuyor. Suriyeli isyancılar İdlib ve Doğu Guta’da ağır saldırı altındayken Kürtlere karşı yeni bir cephe açmak askeri olarak absürt. Abu Duhur’daki Suriye rejimi güçleri İdlib şehrine 50 kilometreden az mesafede. Bu da ÖSO’nun, Türkiye hükümetinin iradesi dışında karar alma kapasitesine sahip olmadığını gösteriyor. Öyleyse şu soru halen cevapsız: Amaçsız bir savaşa devam etmenin anlamı ne?
Suriyeli aktörlerin kendi ülkelerinde devam eden savaşı yönetmekten vazgeçmeleri durumunda, onların sponsorlarının amaçları ve yatırımları asıl önemli faktörler haline gelir. Burada, iki büyük oyuncu aynı sayfada değil. Rusya çoktan istediğini elde etti; Halep’in doğusundan sonra, Rusya hava kuvvetlerinin gölgesi altındaki kara kuvvetlerinin Halep’in güneyinin geri kalanını ele geçirmek ve İdlib’e girmek için ilerlediğini görüyoruz. Öyle görülüyor ki Rusya birlikleri bunun karşılığında, Türkiye hava kuvvetlerinin Afrin saldırısına göz yumdu. Yine de, Rusya tarafı halihazırda istediği toprakları ele geçirmişken Türkiye tarafı ciddi bir zorlukla karşı karşıya: ÖSO savaşçıları geçtiğimiz üç hafta içinde çok sayıda köyü terk edip giderken bu kadar hızlı bir şekilde alanlarını terk etmeyecek olan 8 ila 10 bin arasındaki Kürt savaşçıyı alt etmesi gerekiyor.
Rusya’nın hedefleri
Rusya ve Türkiye performansını karşılaştırdığımızda çelişkili sonuçlara ulaşıyoruz. Rusya Sovyetler Birliği’nin çöküşünden beri, yani yıllardır Orta Doğu’nun dışında olmasına rağmen stratejik amaçlar dile getirdi ve bunları sahada hayata geçirerek etkili zaferler kazanma konusunda dikkate değer bir kapasiteye sahip olduğunu ortaya koydu. Bu zaferi de sivillere ve savaşan taraflara yönelik siyasi tercihleri nedeniyle ödediği yüksek bedel pahasına kazandı. Öte yandan Türkiye, durmaksızın başarısızlığa uğrayan stratejiler öne sürdü. Önce Ankara Esad rejimini devirmeye çağırdı; sonra Kuzey Suriye’de ‘uçuşa yasak bölge’ çağrısı yaptı; ondan sonra da amacını Kuzey Suriye’deki Kürt askeri varlığını bertaraf etmek olarak belirledi. Şimdi de, ABD’nin 30 bin savaşçıyı ‘sınır güvenliği’ olmak üzere hazırlamasını engellemekten aciz olan Türkiye’nin amacı Kürt askeri varlığını Afrin cebinde bertaraf etmek.
Suriye’deki savaşa tempo veren Türkiye-Rusya işbirliği, istikrarlı bir işbirliği değilmiş gibi görünüyor. Aralık’ın son günü Rusya’nın Hmeymim’deki hava üssü ve Tartus’taki deniz üssüne yapılan drone saldırıları sonrası Putin, ‘bu saldırıların iyi planlanmış provokatörlerin neticesi olduğunu, fakat bunların Türkler olmadığını’ söylemişti. Afrin saldırısının ardından bir YPG kaynağı ‘Afrin’de Rusya bize ihanet etti” açıklamasını yaptı. Kürt savaşçıları IŞİD’e karşı kullanan ABD destekli koalisyon da, (eski mi demek gerek?) müttefiklerini Türkiye saldırısına karşı korumak için hiçbir adım atmadı. Suriye çatışması daha kaç tane provokasyona ve ihanete dayanabilir?