Sosyal medyada bir paylaşım vardı geçen günlerde. Süpermarkette şarapları su reyonuna dizmişler, biri de çıkıp altına “İsa buradaydı” yazmış, İsa’nın ilk mucizesi olan suyu şaraba çevirmesine atıfla.
Bu ilk mucize, İncil’de şöyle anlatılıyor:
“Üçüncü gün Celile’nin Kana köyünde bir düğün vardı. İsa’nın annesi de oradaydı. İsa’yla öğrencileri de düğüne çağrılmışlardı. Şarap tükenince annesi İsa’ya ‘Şarapları kalmadı’ dedi.
İsa, ‘Anne, benden ne istiyorsun? Benim saatim daha gelmedi’ dedi.
Annesi hizmet edenlere ‘Size ne derse onu yapın’ dedi.
Yahudilerin geleneksel temizliği için oraya konmuş, her biri seksenle yüz yirmi litre alan altı taş küp vardı. İsa hizmet edenlere ‘Küpleri suyla doldurun’ dedi. Küpleri ağızlarına kadar doldurdular. Sonra hizmet edenlere ‘Şimdi biraz alıp şölen başkanına götürün’ dedi.
Onlar da götürdüler. Şölen başkanı, şaraba dönüşmüş suyu tattı. Bunun nereden geldiğini bilmiyordu, oysa suyu küpten alan hizmetkârlar biliyorlardı. Şölen başkanı güveyi çağırıp ‘Herkes önce iyi şarabı, çok içildikten sonra da kötüsünü sunar’ dedi, “Ama sen iyi şarabı şimdiye dek saklamışsın.” (Yuhanna’ya göre İncil 2. Bap, 2-10)
Su ile alkollü içkilerin ilişkisi sadece bu kadar değil. Aslında alkollü içeceklerin kalitesini belirleyen en önemli şeyin su olduğunu unutmamak lazım. Gerçi şarap üretiminde dışarıdan su katılmadan şarap üretilir. Buna rağmen tüm şarapların su oranı neredeyse yüzde 80-85 civarındadır.
Biraya dışarıdan eklenen su o kadar önemlidir ki, bugün bir marka ya da bira cinsi sandığımız Pilsen aslında Çekya’da bulunan bir şehrin adıdır. Biralarının bu kadar güzel, olmasını, bir tarz yaratmasını sağlayan, sahip olduğu çok kaliteli su kaynaklarıdır. Çünkü biranın da yüzde 90-95’i sudur.
Son yıllarda fıçılandığı gibi çıkarılıp su katılmadan harmanlanan ve ‘cask strength’ olarak adlandırılan suyun az kullanıldığı viskilerin bile en az yarısı su. Normal viskilerde bu oran daha da yüksek.
Bir zamanların efsane rakısı Altınbaş, özelleştirilmeden önce, Boğaz kıyısındaki Paşabahçe fabrikasında üretiliyor ve meşhur Beykoz suyunu kullanıyordu; efsane olmasının nedenlerinden biri de buydu.
Tüm içkilerin suyla böyle bir ilişkisi varken içkilere su ya da buz katmak çok mantıklı gelebilir ama onun da bazı kuralları var. Benim gibi aldığı tadın her yudumda devam etmesini isteyenlerdenseniz buzdan uzak durmanız lazım. Buz zamanla eridiğinden, sürekli olarak içkinizin tadını değiştirecektir. Ben soğuk rakı ve çok soğuk suyu tercih ederim, onu da rakı ancak beyazlaşıncaya kadar koyarım.
Pek çok viski meraklısı da, içkinin tadı bozulmasın diye buzlukta soğutulmuş özel taşlar ya da içi su dolu çelik küpler kullanır, viskiyi soğutmak için. Ne kadar doğru olduğu tartışılır.
Viskiye su eklemek ise tahmin edildiğinden daha yaygın bir gelenektir. Bazen şairane tabirlerle ‘bir çiğ damlasının yapraktan kadehe düşmesi’ kadar ya da daha fazla su konmasının viskinin aromalarını ortaya çıkardığı ise bir gerçek.
Eğer ille buz kullanacağım diyorsanız, iyi buz yapmanın da yolları var. Kaynatılmış sudan yapılan buzlar hem görsel olarak hem de daha az kabarcıklı olduğu için yavaş eriyeceğinden iyi bir yöntemdir. İşini ciddiye alan pek çok barmen kocaman buzlarla kokteyl servis ettiğinde, konunun yabancıları az içki kullanmak için böyle yaptıklarını sanıyor. Oysa büyük buz daha yavaş eriyeceğinden kokteylinizin tadını daha uzun süre korumasını sağlayacaktır.
Bir de, ülkemizde sıkça dillendirilen bir şehir efsanesi var. İçki içtikten sonra içilen suyun insanı daha fazla sarhoş ettiğine inanılıyor. Oysa, alkol alırken su içmemek büyük bir hata. Sabah kalktığınızda, akşam tükettiğiniz içkinin size kendini baş ağrısıyla hatırlatmasını istemiyorsanız, en az içtiğiniz şarap kadar su da tüketmelisiniz.