YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Sarraf, dolar, NATO vs.

Dolar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha Merkez Bankası’nı hedef alan açıklamaları ile tırmanmış ve 4 liraya dayanmış durumda. Bu sadece ABD doları ile borcu olanları değil Türkiye ekonomisinde yarattığı etki ile tüm yurttaşları etkiliyor ve etkilemeye devam edecek.

Yine bir türbülans içindeyiz. Yaratılmış bir türbülans bu elbette, ancak bazı yönleriyle hem ülke ekonomisini etkiliyor., hem de Türkiye’nin geleceğine dair epeyce soru işareti barındırıyor. Masada birkaç gelişme var ve bunların hepsi aslında kimi doğrudan kimi de dolaylı olarak içiçe. 17-25 Aralık dosyasının kahramanı Rıza Sarraf’ın mahkeme gününün yaklaşması, NATO ile yaşanan kriz, Dolar’ın 4 liraya fırlaması ve Türkiye’nin gitgide Rusya’ya yaklaşmasından behsediyoruz.

17-25 Aralık dönemimde ortaya dökülen haberlerde Türkiye’de çok sayıda yetkiliye rüşvet dağıttığı yazılan Rıza Sarraf, bir süre önce ABD’ye gitmiş ve tutuklanmıştı. Ardından dosyada adı geçen diğer kurum olan Halk Bankası’nın genel müdür yardımcısı Hakan Atilla da ABD’de gözaltına alındı. Türkiye ilk başta bu iki gelişmeye önemli bir tepki göstermezken duruşma tarihi yaklaştıkça konu daha fazla iktidarın gündeminde yer bulmaya başladı. AKP’ye göre 17-25 Aralık bir kumpas ve bu kumpası yürüten de ABD. Hemen belirtmek gerekir ki bu laflar ediliyor edilmesine ama bu iddiaların muhatabı konumunda olan, yani rüşvet aldıkları iddia edilen eski bakanlar Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar gibi isimlerin neden partiden uzaklaştırıldıkları pek izah edilmiyor. Eğer öyleyse bu bakanlar neden devre dışı bırakıldılar vaktinde?

Tam da bugünlerde NATO’nun bir sanal tatbikatında hedefe Atatürk ve Erdoğan’ın konulduğu haberleri gündemi sarstı. NATO özür diledi dilemesine ama AKP ve İslamcı kanatta bilhassa da iktidara yakın medyada günlerdir “Türkiye NATO’dan çıkmalı mı?” tartışması yapılıyor. Hükümet de NATO’dan özrün ötesinde bir yanıt bekliyor. Bütün bu gelişmeler süreci şuraya götürüyor. İktidar hem 15 Temmuz darbe girişiminin hem 17-25  Aralık dosyalarının hem de bu Sarraf meselesinin ABD tarafından örgütlendiği argümanından hareket ederek Batı ve ABD dünyasından kopuş öneriyor. Bunu da solculara pazarlamak için tabloyu “Anti emperyalizm” kisvesi içine sokuyor.

ABD yönetiminin bu konudaki tutumunu derinlemesine bilmek mümkün olmasa da oluşan krizin aslında iktidarın bu konuyu hakkınca soruşturmamasından kaynaklandığını söylemek mümkün. Sarraf ile ilgili iddialar Türkiye’de ilk ortaya atıldığında iktidar bunu bir komplo olarak görmüştü. Konu ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını delme yönü de içerdiğinden dosyanın uluslararası bir boyut kazanacağı belli idi. Ancak belki de tam da bu hesapla meselenin üstü kapatıldı.

Konu şimdi iktidarın önüne ciddi biçimde gelmiş durumda. Sarraf eğer iddia edildiği gibi itirafçı oldu ise ne söyleyecek? Söyleyeceği şeylerin uluslararası alanda ne tür sonuçları olacak? Bunların AKP’nin başına yeni sıkıntılar saracağı ortada. Tam da bu dönemde NATO meselesinin patlamasıyla Türkiye’nin hem ABD hem de Batı dünyasından kopmak için en azından söylem düzeyinde yeni kampanyalar başlatacağını öngörmek de zor değil. Bu hamlelerin nihai olarak nereye varacağını, yani mesela NATO’dan gerçekten çıkılıp çıkılmayacağını şimdiden öngörmek zor olsa da bir “kopuş” noktasına geldiğimiz ve bunun bir sonucu olarak da Rusya ile daha da içiçe olacağımız ortada.  Bunun sinyalleri ne zamandır var. Şunu herhalde belirtmek gerekir ki ABD’nin elbette dünyaya dair emelleri vardır ancak Rusya’nın da artık bölge için en az ABD kadar emelleri olduğu ve Suriye de dahil olmak üzere bölgede yeni bir hakimiyet alanı kurmayı hedeflediği belli. Dolayasıyla Türkiye’nin yeni dönemde Rusya ile “dost” olmasının yeni ve alışılmadık sonuçları olacağını da söylemek lazım.

Tüm bu gelişmelerle atbaşı iden bir mesele daha var. Dolar’ın durumu. Bir süredir zaten yüksek seyreden kur, düşük faiz konusunda ısrar eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha Merkez Bankası’nı hedef alan açıklamaları ile tırmanmış ve 4 liraya dayanmış durumda. Bu sadece ABD doları ile borcu olanları değil Türkiye ekonomisinde yarattığı etki ile  tüm yurttaşları etkiliyor ve etkilemeye devam edecek. İktidar Dolar’a da bağlı olarak enflasyonun yükselmesi karşısında, bir hamle olarak faizlerin yükseltilmesine karşı çıkıyor ve bu politika ekonomide ciddi bir sıkışma yaratıyor. Merkez Bankası Erdoğan’ı kızdırmamak için faizleri artıramıyor ancak piyasaları tatmin etmek için gittiği dolambaçlı yol da işe yaramıyor. Bunun sonucunda enflasyon düşmediği gibi bu ve diğer sebeplere bağlı olarak Dolar yine yükseliyor ve bu durumda enflasyon daha da artıyor. Bu açıkça yoksullaşma demek. Ancak iktidar bu basit denklemi de “Türkiye’ye ekonomik olarak da kumpas kuruluyor” şeklinde açıklamayı tercih ediyor.

Olan bitenin çok kabaca hikayesi böyle.  İktidar ve medyası tarafından kamuoyuna nasıl sunulduğu da ortada. Görünen o ki Türkiye’nin daha doğrusu AKP’nin 2019 öncesinde denediği eksen değişikliğinin hem ekonomik hem de siyasi olarak ciddi sonuçları olacak.