Haklarında iddianame düzenlenen hak savunucularından Özlem Dalkıran ve Nalan Erkem’in avukatlarından Murat Dinçer basına yansıyan iddianameyi Agos için değerlendirdi.
Hatırlanacağı üzere bir grup hak savunucusunun veri güvenliği başta olmak üzere çalışmalarını daha verimli hale getirmek, bilgi ve tecrübelerini paylaşmak amacıyla Büyükada’da yaptıkları toplantı, polis baskınıyla eziyet içeren bir sürece dönüşerek yakalama sonrası tutuklulukla sonuçlanmıştı.
Çeşitli hak örgütlerinden savunucular Veli Acu, Özlem Dalkıran, Nalan Erkem, İdil Eser, Günal Kurşun, Şeyhmus Özbekli, Nejat Taştan, İlknur Üstün ile toplantının kolaylaştırıcısı olan Peter Steudtner ve Ali Gharavi 5 Temmuz 2017’den bu yana tutuklu bulunmaktalar.
Ülkemiz yöneticileri ile Almanya Hükümeti arasındaki gerginlik ve bir süredir devam eden ajanlık faaliyetleri suçlamaları düşünüldüğünde toplantıda bulunan Peter Steudtner’in Alman vatandaşı olmasından hareketle bu toplantının da bir ajanlık faaliyeti olabileceği iddiası, hükümet yanında konum alan birçok medya organınca spekülasyonlara konu edilmişti.
Yapılan araştırmalara rağmen soruşturmanın hiçbir aşamasında ajanlık faaliyetine ilişkin bir bulgu söz konusu olmadığından, soruşturmanın hiçbir aşamasında bu faaliyetler ilgili bir soru ile de karşılaşılmamış, arkadaşlarımızın telefon, hafıza kartı gibi eşyalarından ulaşılan son derece sıradan, hiçbir suç teşkil etmeyen bazı yazı ve görsellerin sorgulanmasının ötesine geçilememişti.
Medyada, hükümet yetkililerinin bu soruşturmanın daha fazla uzamasının yaratacağı sıkıntı nedeniyle bir an önce sonuçlandırılmasını istediklerini düşünmemize yol açan haberler yer almıştır.
Nihayet Cumhuriyet Savcılığınca bir iddianame hazırlandığını 8 Ekim Pazar günü medya vasıtasıyla öğrenebildik. İçeriğine ulaşabildiğimiz bu iddianame de beklediğimiz gibi ajanlık faaliyeti ile ilgi bir suçlama içermemekte.
Uzun ve karmaşık cümleler içeren, hangi “şüpheli” nin ne ile suçlandığı tam olarak anlaşılmayan bu iddianamede toplantıya katılan arkadaşlarımız hakkında yeni bir delil ve bulgunun öne sürülemediği; polis sorgusundan sonra sadece MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) aracılığı ile hesap hareketlerinin dosyaya eklendiği görülmüştür.
Bazı arkadaşlarımız açısından olağandışı bir bulgu içermediği görülürken bazı arkadaşlarımız için ise bir işlem olmadığından olsa gerek hesap hareketi ile ilgili bir veri de yer almamıştır.
Kamuoyunda oluşturulan algıyı ve buna bağlı beklentiyi karşılamayacağı açıkça görülmüş olmalı ki, bu toplantıda bulunmayan, toplantı tarihinden aylar öncesinde FETO/PDY suçlamasıyla İzmir’de tutuklu olan Taner Kılıç da son anda bu iddianameye dahil edilmiş ve böylece bu iddianame güçlendirilmek istenilmiştir.
Avukat Taner Kılıç Uluslararası AF Örgütü Türkiye yöneticisidir, toplantıda bulunan ise Uluslararası AF Örgütü Türkiye Direktörü‘dür. Taner Kılıç’ın İdil Eser’le çalışma arkadaşlığı dışında bu toplantıyla bir ilgisi yoktur.
Bu iddianamede arkadaşlarımızın (“FETÖ/ PDY,PKK/KCK,DHKP/C”) terör örgütlerine yardım etme suçunu işledikleri iddia edilmekte ve cezalandırılmaları istenmektedir. Cezalandırılmaları istenilen kanun maddeleri ise 5237 sayılı Ceza Kanunu’nun 220/6 maddesi yollaması ile 314/2 ve 3 fıkralarıdır. Daha anlaşılır bir ifadeyle örgüte üye olmadıkları halde örgüte üye gibi cezalandırılmaları istenmiştir. Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesinin uygulanmasının istendiği de düşünüldüğünde istenen azami ceza 15 yıla kadar hapis cezası anlamına gelmektedir.
Soruşturma aşamasında yapılan suçlamaların tümüne karşı son derece tatmin edici açıklamalar yapılmış ve belgelendirilmiş olduğu halde bu delil ve savunmalara iddianamede tek kelimeyle yer verilmemiştir. Oysa ki CMK’nın 160. maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcısının şüpheli lehine delilleri de toplama ve iddianamede belirtme mecburiyeti vardır.
Bu iddianame netice olarak casusluk la ilgili bir iddianame olmamakla birlikte iddianamede casuslukla ilgili soruşturmanın ayrıca sürdürüleceği bildirilmiştir.
CMK 174. maddesi gereğince aranan niteliklere uygun olmayan iddianamenin mahkemece Cumhuriyet Savcısına iadesi mümkündür. Ancak pek sık görülmeyen bu uygulamanın gerçekleşmesi ihtimalini yüksek görmemekteyiz.
İddianamenin azami 15 günlük sürede kabulü ile birlikte bu soruşturma açısından yeni bir aşamaya geçilmiş olacaktır. Gerek tutululuğun sürüp sürmemesi gerek tutuklunun avukat ve yakınlarıyla görüşebilmesi gibi konularda bir rahatlama olmasını beklemekteyiz.
Bu iddianamenin kabul edilmesi durumunda, içeriği ve hukuki anlamda yetersizliği dikkate alındığında arkadaşlarımız olan müvekkillerimizin bir an önce serbest kalacakları ve beraat edeceklerine dair umudumuzun güçlü olduğunu belirtmek isterim.