Bir gazeteci ve bir avukat, Ermeni ve Azerilerin ‘tarafsız bölge’ Gürcistan’daki ilişkilerini gözlemledi. Başkent Tiflis’in mahallelerinde olduğu gibi köylerde ve kasabalarda da bir arada yaşayan iki halk, savaşın ve önyargıların şekillendirdiği şiddet ortamından uzakta, ortak bir hayatı paylaşıyor.
Kafkasya bölgesinde önyargıların aşılması konusunda çalışan gazeteci ve foto muhabiri Onnik Krikorian ile avukat Aygün Janmammadova, bölgenin kavgalı iki halkı olan Ermeni ve Azerilerin ‘tarafsız bölge’ Gürcistan’daki ilişkilerini inceledi. Başkent Tiflis’in mahallelerinde, ülke genelinde çeşitli köy ve kasabalarda bir arada yaşayan iki grup, savaşın ve önyargıların şekillendirdiği şiddet ortamından uzakta, ortak bir hayatı paylaşıyorlar. Krikorian ve Janmammadova’ya göre, iki halkın köklü ve ortak kültürü, eğer milliyetçi söylemin baskısından kurtulabilirse, insanları ayıran değil birleştiren bir değere dönüşebilir.
ONNIK KRİKORIAN - AYGÜN JANMAMMADOVA
Tiflis, Gürcistan. Bir Azeri kahvehanesi ve doğal olarak içeride Azerice konuşuluyor. On kadar adam, aşağı yukarı benzer kıyafetler içinde, taburelere oturmuş, ardı ardına sigara yakıyor ve çay içiyorlar. Garsona uzaktan, “Selam” diyoruz. Hemen karşı köşede görünen ve ironik bir şekilde Ermeniler tarafından işletilen bir Azeri kahvehanesinden buraya yönlendirildik. Garsonun da Ermeni olduğunu söylediler. Barış içinde birlikte yaşamın en azından Güney Kafkasya’nın bir bölümünde gerçekten var olabileceğini görmek arzusuyla taburelerimize oturduk.
Uluslararası örgütlerce tarafsızlaştırılan bölgeyi ve işbirliği, iletişim ve barışla ilgili çalışmalar yapan yerel sivil toplum kuruluşlarını düşününce, buradaki durum, tabii ki Ermenistan ve Azerbaycan’dakinden çok farklı. Örneğin, Kafkasya Kaynak Araştırma Merkezi’nin (CRRC) yakın zamanda yaptığı bir araştırmaya göre, Ermenilerin yüzde 70’i Azerilerle ahbaplık etmeyi onaylamıyor. Bu rakam tehlikeli bir şekilde yüksek, fakat Azerbaycan’daki durum daha da kötü. Orada, halkın yüzde 97’si Ermenilerle ahbaplığa sıcak bakmıyor.
Festivale tepki
Evet, çoğunlukla Azerilerle evlenmiş eşler olmak üzere, birçok Ermeni Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yaşıyor; ama ayrımcılıktan kaçabilmek için hayatlarını tevazu içinde yaşamak, dikkat çekmemek zorundalar. Benzeri, İran’la olan akrabalıkları Ermenistan başkentinde daha çok öne çıkan ve Yerevan’da sayıları oldukça az olan Azeriler için de geçerli. Eğer bu insanlar Azerbaycan’dan geliyor olsalardı Yerevanlılar tarafından daha büyük bir düşmanlıkla karşılanırlardı. Öyle ki, Azerbaycan’dan siyaset dışı çağdaş filmlerin gösterildiği bir festival bile yoğun milliyetçi tepkiler sonucu iptal edilmek zorunda kalındı.
Ne var ki, her iki durum da hayret uyandırıcı değil. Ermenistan ve Azerbaycan, 1990’ların başında, çoğunlukla Ermenilerin yaşadığı Dağlık Karabağ bölgesi için kanlı bir savaşa tutuşmuşlardı. 25 binin üzerinde insan öldü ve bir milyondan fazla kişi evini terk etmek zorunda kaldı. Geçici barış durumuna rağmen, sınır hattı gergin vaziyette ve her yıl iki taraftan da, zorunlu askerliğini yapan onlarca genç hayatını kaybediyor. Dahası, iki tarafın tarih boyunca gerçekleştirdiği karşılıklı katliamlar okullarda seçilerek okutuluyor ve medya tarafından sürekli taze tutuluyor. Bu nedenle, karşılıklı anlayışın olduğu bir siyasi ortam pek de mümkün olamıyor.
CRRC’nin Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinde medyanın taraflılığı üzerine yaptığı incelemenin yazarlarından Arpine Porsuğyan, medyanın oynadığı role dikkat çekiyor, ama öte yandan, genel kamuoyunun da suçlanması gerektiğini, çünkü okurların bu tip taraflı yayınlara itibar gösterdiğini belirtiyor. Parseğyan, “Siyasi meselelere ilgisi olan ve çeşitli bilgi kaynaklarına ulaşım imkânı bulunan insanlar dahi ‘taraflı bilgi işleme’ sürecine maruz kalıyor” diyor. Ona göre, insanlar her ne kadar daha tarafsız bir medya istediklerini söyleseler de, bilgiyi zaten var olan bakış açılarının süzgecinden geçiriyorlar.
Gürcistan’da durum
Gürcistan’da ise durum farklı. Ermeni ve Azeri siyasilerin milliyetçi yaklaşımından, olumsuz basmakalıp düşüncelerden ve hemen her gün basında yer alan propagandadan uzakta, Ermeniler ve Azeriler birlikte yaşamayı başarıyorlar; hem de pişmanlık duygusuna kapılmadan ve hiç de isteksizce değil. Moskova’da ya da çatışma alanının dışında başka bir yerde, bu insanlar doğal olarak bir araya geliyorlar, kültürlerinde, mutfaklarında ve düşüncelerindeki benzerlikleri fark ediyorlar. Kahvehaneye dönecek olursak, örnekler tam karşımızdaki masalarda oturuyorlar.
Bir seferinde, Gürcistan televizyonu Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanlarının, sorunlara nihai çözüm bulmak için bir araya geldikleri Rusya’nın Astrakhan kentindeki üst düzey toplantıya bağlandığında, muhabbet değişiyor. Ermeni şarkıcı Albert, “Ben zaten iki millet arasındaki ortaklıkları kabul ederdim; fakat bu savaş, aynı olmasak da ne kadar benzer olduğumuzu gösterdi” diyor. Albert siyasi meselelerden uzak, çoğunlukla 18. yüzyıl Ermeni halk şairi Sayat Nova’nın Azerice şarkılarını seslendiren bir şarkıcı.
Yanı başında oturan en yakın arkadaşı, “Bu tıpkı kardeşinle kavga etmeye benziyor” diyor. “Onlar senin kanından, ama sen yine de bir hiç uğruna vuruyorsun. İki millet arasındaki durum da böyle.”
Bu adam, 74 yaşındaki Ramiz, Ermenice şarkılar söyleyen bir Azeri müzisyen. Hatta bir süre bir Ermeni ile evliymiş. Birlikte yaşamı daha da gözler önüne seren bir tablo olarak, Albert’in de bir Azeri ile evli olduğunu söyleyelim. Kahvehanede Ermenice ve Azerice sesler yankılanırken, Ramiz, “Benim Ermeni dostum binlerce başka arkadaşa bedel” diyor. İki komşu ülke arasındaki savaşın etnik değil siyasi olduğuna inanıyorlar. Söz dönüp dolaşıp Sayat Nova’ya gelince, ikisinin de gözleri parlamaya başlıyor.
Sayat Nova ortaklığı
1990’daki ölümünden önce çektiği son film bir Azeri aşk hikâyesine dayanan ve iki ülke arasında artan gerilime rağmen çekimlerini Azerbaycan’da gerçekleştiren Sergei Paradjanov gibi, Sayat Nova da milli ideolojilere ve sınırlara hapsedilemeyecek, tüm Kafkasya’ya mal olmuş bir kültürel figür. Efsanevi halk ozanı, şarkılarını çoğunlukla Azerice ve yörenin ortak dilinde yazardı. Nitekim, Tiflis’in Azerilerin yoğun olduğu ve Haydar Aliyev Parkı’na yukarıdan bakan Azerbaycan Konsolosluğu’nun da yer aldığı merkezinde, hem Paradjanov’un hem Sayat Nova’nın heykeline rastlayabilirsiniz.
Ermeni Apostolik Kilisesi’nin Gürcistan’daki merkezi, bir 13. yüzyıl kilisesi olan Surp Kevork’a yaklaşıyoruz. Sayat Nova’nın naaşı da burada bulunuyor. Ermenilerin Tiflis’in Azeri kahvehanesinde hoş karşılandığı şekilde, burada da Azerilerin hoş karşılanıp karşılanmayacağını ilk adımda bilmiyoruz. Ama görünüşe göre, oldukça hoş karşılanıyorlar. Aramızdan biri, kendisini Bakü’den bir Azeri olarak tanıttığında, kilisede mum satan Karine adlı Ermeni kadının gözleri parlıyor. Karine’nin söylediğine göre, kiliseyi Azeriler de ziyaret ediyor ve bazıları burada dua bile ediyor. Onun da pek çok Azeri arkadaşı var, birçoğunun eşi Ermeni ve bir gün Bakü’deki arkadaşlarını ziyaret etmeyi düşlüyorlar.
Bakü Restoran
Azerbaycan’ın başkenti olmayabilir, fakat onunla aynı adı taşıyan ve yürüyerek beş dakika mesafede olan bir restoran, şehirdeki barışçıl ortak yaşamın bir başka göstergesi. Bazı yemeklerde kuzu eti yerine domuz ekleyin, menü Ermenistan’da yerel yemekler yapan restoranlarla hemen hemen aynı. İki grup da burada akşam yemeği yiyor. Azeri işletmeci, Azerbaycan’dan gelen her müşteri bu durumdan memnun olmasa da, iki grup arasında hiç sorun olmadığını belirtiyor.
ABD’de öğrenim göre bir Ermeni öğrenci olan Yelena Osipova, üniversiteye yeni başladığında, memleketimden uzakta bir öğrenci olarak bir Azeri gecesine katılmış. Müzik, giyim ve mutfak gelenekleri açısından arada önemli bir fark göremediğini belirtiyor. “Bir noktada kafam karıştı, çünkü bunun bir Ermeni akşamı olmadığını algılamak çok zordu. Öyle olduğunu hatırlatan tek şey ise duvarda asılı Azerbaycan bayrağıydı.”
Sorun, diğer ülkede yaşayan ve anlaşmazlık sonrası yerlerini terk etmek zorunda kalanlar için daha derin; yani Azerbaycan’da yaşayan Ermeniler veya Ermenistan’da yaşayan Azeriler için… Örneğin, yakın zamanda “uyuşmazlık, dönüşüm ve çözümleri” alanında çalıştığı ABD’den Bakü’ye dönen Zamira Abbasova, Ermenistan’dan bir Azeri. Abbasova “Ermenilerle yeniden karşılaşmak hislerimi ve duygularımı çok etkiledi” diyor. Ermenistan’ı terk ettiğinde henüz dört yaşındaymış ve Sevan Gölü yakınlarındaki evlerine dair hatıraları pek de berrak değil. “Pek çok arkadaş edindim, onlarla tüm açıklığımla konuştum ve onların görüşlerini dinledim. O zamandan beri, sokakta ya da herhangi bir sosyal ortamda ne zaman bir Ermeni görsem, ‘onlar benim düşmanım olmalı’ diye düşünmeden, onlarla ve doğduğum topraklarla aramda bir bağın varlığını hissediyorum. Bu, ‘iyi’nin ve ‘kötü’nün üzerinde, çok uzun zamandır görmezden geldiğimiz bir güç.”
Her ne kadar her iki ülkedeki çoğunluğun görüşünü yansıtmasa da, bir başka alternatif ses de, Azerbaycan ve Türkiye’deki benzerleriyle pek çok sınır ötesi projede görev alan 21 yaşındaki öğrenci ve aktivist Marine Ejuryan’ın sesi. O da ortak kültüre ve arkadaşlığa dair pek çok örnek anlatıyor, özellikle edebiyat alanındakiler. Ejuryan “Ermeni şair ve yazar Avedik İsahakyan” diyor, “Bayram Ali adlı eserinde, birlikte yaşayan ve ‘suyu ve topraklarını işgal eden ortak düşmana karşı’ beraber savaşan Ermeni ve Azerileri anlatır” diyor.
Ejuryan ayrıca, Aksel Pagunts’un, 20. yüzyılın başlarında görülen etnik çatışmalar esnasında Ermeni ve Azeri dostluğunu anlattığı bir hikâyesine dikkat çekiyor. Edebiyat alanında karşı taraftan da örnekler gösteriyor. “İki önemli Azeri şair, Nizami ve Khagani, eserlerinde Ermeniler hakkında övgülerde bulunur. Bunlar iki halk arasında bir zamanlar olan dostluğu ve işbirliğini anlatan sadece birkaç örnek. Bugün bile dünyanın başka yerlerinde yan yana yaşıyoruz.”
‘Scary Azeri’
Azerbaycan’ın en çok bilinen ve üretken blog yazarlarından, şimdi İngiltere’de bulunan ‘Scary Azeri’ sadık okurları arasında pek çok Ermeni’nin olduğunu söylüyor. O da Ejuryan gibi düşünüyor: “Moskova’da Bakülüler birlikte takılır, Bakülüler derken sadece Azerilerden bahsetmiyorum” diyor. “Tiflis’te olduğu gibi, tarafsız bölgelerde pek çok Azeri ve Ermeni mutlu bir şekilde birlikte yaşıyor. Mutluluklarını ve güzel hatıralarını paylaşıyor; kadeh tokuşturuyorlar. Gençler birlikte çıkıyor, arkadaş oluyor, sorunları arkada bırakıyorlar. Her savaş bir gün sona erer ve samimi olarak umuyorum ki bölgede bir gün barış olacak; ve bunu ben de göreceğim.”
Ama barışa giden yol zorluklarla dolu. Özellikle Ağustos 2008’de Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan savaştan beri bölgede çatışmaların tekrar yükseleceğine dair endişeler var. Petrolden elde edilen gelirle beraber, Azerbaycan’ın askeri harcamaları gelecek yıl 3,1 milyar dolara ulaşmış olacak; bu neredeyse tüm Ermenistan’ın bütçesinden bile fazla.
Ermenistan’ın bölgesel iletişim projelerinden dışlanıyor olması ise ülkenin gelişimini engelliyor. Buna rağmen, Ermenistan ve Karabağ’da yaşayan Ermenilerin, mevcut statükonun korunmasından memnun oldukları belirtiliyor. Yerevan merkezli Uluslararası İnsani Gelişme Merkezi’nin (ICHD) düzenlediği halk toplantılarına göre, katılımcılar arasında yüzde 50 ile en popüler görüş bu. Ermenilerin yalnızca yüzde 17’si Karabağ’ın bağımsızlığı için orayı çevreleyen toprakların geri verilmesinden yana. Azerbaycan’da böyle bir gelişmeyi ancak binde 3 oranında desteklense de; yüzde 32,9 şu an Ermenistan kontrolündeki diğer reyonların geri verilmesi durumunda, Karabağ’ın gelecekte kendi statüsünü belirlemesini kabul edebileceğini belirtiyor.
Asıl zorluk
Böyle bir durumda, umuttan bahsedebilir miyiz? Bölgesel analist ve London School of Economics doktora öğrencisi Kevork Oskanian, öncelikle Ermenistan ve Azerbaycan’ın birbirlerine olan tavırlarının değişmesi gerektiğini belirtiyor. Oskanian “Hiç şüphe yok ki Ermenistan ve Azerbaycan’daki pek çok insan barışı arzuluyor” diyor, “Fakat asıl zorluk, insanların sosyal ortamlarını istedikleri gibi şekillendirmeleri. Bu zor, çünkü toplumda uygun görülen davranışlar, değerler ve mevcut durumla ilgili menfaatlere ters düşüyor.”
Oskanian “Bazı vatandaşlar ve siyasetçiler durumu değiştirmek istiyor olabilir, fakat toplumlarını şekillendirmekte olan milliyetçi normlarla karşı karşıya geliyorlar. Sıradan vatandaşların bir zamanlar kültürel olarak birleşmiş olan bölgenin farklı etnik grupları arasındaki ortak noktalara vurgu yapacak, alternatif bir söylemin oluşmasını sağlayacak bir gücü var. Fakat belki de tarih sahnesinde bir kurbandan çok bir aktör olmanın anahtarı ‘vizyon sahibi devlet adamlığı’ denen muğlak ifadede gizlidir. Ve bu, bu acılı bölgenin tüm taraflarında çok nadir bulunan bir şey” diyor.
Ejuryan konu diyalogu desteklemeye gelince daha doğrudan konuşuyor, “Yıllarca süren savaş, husumet ve olumsuz propaganda, toplumlarımızdaki ‘öteki’ algısının oluşmasına neden oldu” diyor. “Şüphesiz, Ermenilerin ve Azerilerin kafasındaki basmakalıp düşünceleri yok etmenin tam zamanı. Azerilerin ve Ermenilerin ‘etnik olarak bağdaşamaz’ olduğu düşüncesi bir safsatadan başka bir şey değil. Geçmişte bir arada yaşadık ve tarafsız bölgede hâlâ yaşıyoruz. Bu da demek oluyor ki, bu Azerbaycan, Ermenistan ve Karabağ’da da mümkün. Yapmamız gereken, iki tarafta da devam eden propaganda savaşlarına bir son vermek.”
(Bu makalenin İngilizce orijinalim Ararat Magazine’de yayımlanmıştır. İngilizceden çeviren: Fatih Gökhan Diler)
YAZARLAR HAKKINDA
Onnik Krikorian
İngiltere’de doğan Yerevan ve Gürcistan’da ikamet eden gazeteci ve foto muhabiri. 1994’ten beri Karabağ meselesi üzerinde çalışıyor. Kafkasya uzmanı Thomas de Waal’e “Kara Bağ: Savaş ve Barış arasında Ermenistan ve Azerbaycan” adlı eserinde asistanlık yaptı. Güney Kafkasya’da olumsuz basmakalıp düşünceleri aşmak için yürüttüğü proje http://www.oneworld.am/diversity adresinde görülebilir.
Aygün Janmammdova
‘Uluslararası İnsani Hukuk’ dalında uzman bir avukat; Bakü ve Tiflis’te yaşıyor. Bu makaleye, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerindeki önyargılı yayınlara karşı alternatif seslerin çoğalması amacıyla destek vermiştir.