“Bir ölçek buğday bir dinara ve üç ölçek arpa bir dinara.
Zeytinyağı ve şarabı ziyan etmeyin.”
İncil, Vahiy 6:6
Memleketin en önemli bağ arazilerinden biri, belki de en önemlisi olan Pendore’yi anlatmaktan hep çok keyif alırım.
İzmir’den Ege’nin içlerine doğru yol alırken Kemaliye’nin hemen dibinde bulunan Pendore Bağları, adını bu kasabanın eski adından alıyor.
Bu bağlarda zeytin ağacı görüyorsunuz ama birazcık daha iç tarafa doğru ilerlediğinizde zeytin ağacı artık yetişmiyor. Ege bitip İç Anadolu başlıyor çünkü.
Zeytin olmayınca, yenen yemekler, kurulan sofralar ve coğrafya ile beraber insanlar da değişiyor. Tam orada, Bozdağların eteğinde çıplak gözle görüyorsunuz bunu. Zeytin, koca bir coğrafyaya imzasını atıyor.
Böyle neredeyse gözle görülür bir sınıra sahip olduğundan, zeytinden , zeytinyağından söz edildiğinde herkesin aklına Ege kıyıları geliyor hep. Ama zeytin bu toprakları eşsiz kılan unsurların başında geliyor. Hakkâri Yüksekova’dan Hatay’a, Trakya’dan Marmara’ya, hatta Artvin’e kadar, tüm Anadolu’da 70’ten fazla zeytin cinsi yetişir. Maraş’ın 40 kilometre uzağında bulunan eski bir Ermeni yerleşiminin adı neden ‘Zeytun’ olsun ki zaten, orada bu ağaç yetişmese?
Öyle sadece ‘gâvur’ İzmir’le, rakıyla, meyhane sofrasıyla anılacak kadar basit bir şey değil zeytin. Koca bir coğrafyanın, üzerinde yaşamaya çabaladığımız bu memleketin nerdeyse her yeri, dahası bu toprakların ruhu zeytin ağacı.
Fakat memleketi yönetenler zeytin ağacına odun gözüyle bakıyorlar ve akılları almıyor; para basacak bir otel yapmak varken, tonlarca kömür çıkaracak bir maden ocağı kurmak varken, nasıl olur da birileri zeytin ağaçlarının peşine düşer?
Ve yine anlamıyorlar, zeytinliği bağı bahçesi olmayan insanların neden bu kadar kaygılandığını, kesilecek ağaçlar için.
Paraya tahvil edilemeyecek hiçbir şeyi sevmeyenler için çok anlaşılır bir davranış. İman da, vatan da, bayrak da ancak paraya, iktidara tahvil edilecekse bir anlamı var.
O nedenle bu yasa çok korkutucu. Sadece arazilerin çoğunun zeytinlik kapsamından çıkarılması ya da ağaç kesmenin cezasının para cezası olması değil, daha korkutucu, başka bir tarafı var bu yasanın.
Yeni yasa “alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi şartıyla bakanlıklarca kamu yararı alınmış yatırımlar için zeytinlik sahalarında yatırım yapılmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından” izin verilebileceğini söylüyor.
Bu yasaya karşı çıkmak bir varoluş mücadelesidir. Çünkü o yatırımlar için onay verecek mercilerin en başı “Zeytin mi değerli, tesis mi değerli?” diye bir soru sormuş, kendince cevabından emin olarak. Bizim için de bu sorunun cevabı çok açık ve nettir: Binlerce yıl tüm Akdeniz havzasını şenlendiren zeytin, tüm tesislerden daha değerlidir.
Ormanlar, şehirleri yeşerten parklar, anıt binalar, meralar, dereler, hepsi memleketin ruhunu oluşturur. Bunu satmaya, sömürmeye çalışanlar ruhunu satanlardır. Onlardan olmamak için bir şeyler yapmalıyız.