Bu şiddet kültürü öylesine geniş bir zemin bulmuş durumda ki kendine, bu zemin iktidarda kendi gibi konuşan, davranan birini gördüğünde, kendi temsilini bulurken, iktidar da bu temsili boşa çıkarmıyor, o kültürün yaşayacağı iklimi diri tutuyor, bir anlamda devlet ile millet –belki de tam da burada- bütünleşiyor.
Milli futbolcu Arda Turan’ın milli maç dönüşü uçakta gazeteci Bilal Meşe’nin boğazına sarılması ve ağza alınmayacak küfürler etmesi gündemin başlıca maddelerinden. Görünüşe bakılırsa Arda Turan tam bir yıl önceki Euro 2016 şampiyonası sırasında kendisi ve başka bazı futbolcular hakkında çıkan “Prim istediler, o yüzden takım kötü oynuyor” başlıklı haberlere sinirlenmiş ve tam bir yıl sonra hıncını bir gazeteciden çıkarmış.
Hiç şüphesiz sert biçimde kınanması gereken bir olay bu. Zaten Arda Turan bu olayın ardından milli takımdan çıkarıldı. Kendisi de milli takımı bıraktığını açıkladı. Turan bu saldırının ardından sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada hiç de yaptığından pişman görünmüyordu.
Futbolcuların gazetecilere saldırması bu ülkede ilk değil. Daha önce Emre Belözoğlu da sözlü saldırılarda bulunmuş, son olarak geçtiğimiz ay Başakşehirli bir grup futbolcu A haber kameramanına linç edercesine topluca saldırmışlardı. Başakşehirli futbolcuların cezaları daha sonra indirime gitmişti.
Bunlar yeni meseleler değil. Çok uzun süredir bir şiddet sarmalı içinde yaşıyoruz. Her konu şiddetle, linçle çözülmeye çalışılıyor. Kadınlara yönelik erkek şiddeti de bundan bağımsız değil. “Laf ettirmeyiz” gibi bir mantıkla yola çıkan erkek/çoğunluk şiddeti, kendisinden zayıf gördüğü herkesi sözle, yumrukla, silahla bastırmaktan haz alır vaziyette. Bunu yapmayana de “erkek” gözüyle bakılmadığı bir dönemde yaşıyoruz ne yazık ki.
İlk bakışta ilgisiz gibi görünen bir konu: Tam bu satırları yazarken Bahadır Grammeşin’in öldürülmesi davasına dair yeni gelişmeler yaşandı. Grammeşin ve arkadaşları bundan iki yıl kadar önce Kadıköy’da kadınların taciz edilmesine karşı çıktıkları için aralarında semt esnafının da bulunduğu bir grup tarafından gaddarca saldırıya uğramışlardı. Grammeşin bu saldırı sonrası hayatını kaybetmişti. Grammeşin ve arkadaşlarına saldıranlar çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardı. Son olarak gerekçeli karar da açıklandı. Kararda, mağdurların eylemi olmadığı halde sanıkların rastgele vurdukları, Grammeşin’in ağır şekilde yaralandığını gördükleri halde vurmaya devam ettikleri, başında bir süre bekleyip arkadaşlarını yanaştırmadıkları ifade edildi. Yani yardım gelmesini engellemişler.
Hiç şüphesiz Arda Turan’ın yaptığı bu olayla kıyaslanamaz. Sadece içinde yaşadığımız şiddet kültürünün nerelere vardığını hatırlatmak için alıntıladım bu satırları. Erkek/çoğunluk şiddetinin kendi gibi görmediği insanlara neler yaptığını anlatmak için. Arda Turan konusuna dönecek olursak Turan’ın yapması gereken bu haberler yanlış ise bir tekzip yayınlamaktı. Ya da bir basın toplantısıyla yazılanları yalanlayabilirdi. Ama o günlerde herkes sustu. Ve bir yıl sonra böylesi bir olay.
Ama şunu söylemek mümkün. Belki de Arda Turan ne gördüyse onu yaptı. Üstelik sadece sokaklarda değil. devletin en tepelerinde. Hatırlanacaktır geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumaları Washington’da bir grup göstericiye sert biçimde saldırmışlardı. Olay hala kapanmış değil.
Olayın ardından ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Washington’daki saldırıyı kınayan karar tasarısını kabul etmişti. Ajanslara o zaman yansıyan haberlere göre “Oturumda konuşan kongre üyeleri, Erdoğan’a ve korumalarına yönelik çok sert eleştiriler” yöneltmiş, “saldırıya karışan korumaların bir an önce adalet önüne çıkarılması, ABD’de bulunanların sınır dışı edilmeleri, dışarıda olanların da gelecekte ülkeye girişlerinin yasaklanması çağrısında” bulunmuşlardı.
Bu karar tasarısı geçtiğimiz günlerde Temsilciler Meclisi’inde oylandı ve kabul edildi. Karar tasarısında, “Barışçıl gösterileri yasadışı bir şekilde bastırma yönündeki eylemi emreden, izleyen ve katılan tüm Türk güvenlik güçleri, ABD yasalarına göre soruşturulmalı ve yargılanmalı” ifadesi yer aldı. Türkiye’nin buna tepkisi ise Amerikan makamlarının gerekli önlemleri almadığı şeklindeydi, hatırlanacaktır.
Arda Turan’ın bunları görüp de o saldırıya kalkıştığını iddia edemeyiz. Ancak söylemeye çalıştığım şu: Bu şiddet kültürü, “laf ettirmeyiz” cümlesi etrafında örülen insanları ezme, bastırma alışkanlığı Türkiye’yi her yerinden çürütüyor, Tanıl Bora’nın tabiriyle bir “Medeniyet Kaybı”na yol açıyor.
Böylesi bir atmosferde toplum iktidarı etkiliyor, iktidar toplumu. Yani bu şiddet kültürü öylesine geniş bir zemin bulmuş durumda ki kendine, bu zemin iktidarda kendi gibi konuşan, davranan birini gördüğünde, kendi temsilini bulurken, iktidar da bu temsili boşa çıkarmıyor, o kültürün yaşayacağı iklimi diri tutuyor, bir anlamda devlet ile millet –belki de tam da burada- bütünleşiyor.
Ve bu kültür öylesine genişliyor ki, meselelerini bu şekilde çözmeyenler “zayıf” “kadınsı” yaratıklar olarak görülüyor. En açık biçimiyle faşizmin günlük hayata yansımasıdır aslında bu. Şu “etek giydirme” meseleleri de bundan bağımsız değildir. Ve faşizm demişken, mesela MHP’ye muhalif ülkücü Meral Akşener’e bir mitingi sırasında Bahçeli yanlıları tarafından ortalık yere etek atılması, durumu gayet özetler nitelikte.
Arda Turan’dan çıktık buralara geldik. Tekrar söylemeli, Turan’ın yaptığı burada saydığım birçok örnekle kıyaslanmaz elbette. Ancak kaynak aynı kaynaktır. Önümüzdeki dönemde çok uğraşacağımız bir meseledir bu.