Türkiye Ermeni toplumu için kritik önem taşıyan Patriklik seçimleri konusunda hayati sayılabilecek bir dönemecin içinde bulunuyoruz. Bu süreçte kişiler ve kurumların ne tür pozisyon alacakları gayet mühim, ve tarihe geçecek.
Patrik Mutafyan’ın hastalığı sonrası ‘Patrik Genel Vekili’ gibi bir makam ihdas edilmiş, bu makamda uzun yıllar Aram Ateşyan oturmuştu. Hâlâ da oturuyor. Ancak tepkilerin artması üzerine geçen Ekim ayında Mutafyan emekli edilmiş ve seçim kararı alınmıştı. Ancak süreç bir türlü ilerlemedi, Valilik’ten randevu beklemek gibi bir yola gidildi, randevu bir türlü gelmedi. Konuyu yakından izleyenler izin istemeye gerek olmadığını, ‘bildirim’in yeterli olduğunu söyleseler de, süreç tıkandı.
Tam da bu tıkanıklık içinde Ruhaniler Kurulu Başkanı Episkopos Sahak Maşalyan’ın istifası geldi. Olası bir seçimin muhtemel adaylarından Maşalyan’ın istifası önemliydi. Maşalyan mektubunda “Aday değilim, Türkiye’yi bir süre için terk edeceğim” demiş olsa da, istifanın hemen sonrasında katıldığı VADİP toplantısında ettiği sözler açık kapı bıraktığını ortaya koyuyordu. Bu gelişme üzerine, 16 Şubat Perşembe günü tüm yöneticiler ve kurumların katılacağı bir toplantı tertiplendi. Maksat, bir yol haritası çıkarmak ve seçimin önünü artık açmaktı.
Ancak bu toplantı öncesinde tuhaf ve açıklanamaz gelişmeler oldu. Aynı gün öğle saatlerinde Patrikhane’de bir toplantı tertiplendi. Toplantıya kimlerin katıldığını ve neler yaşandığını hafta boyunca okudunuz; konunun detayları gazetemizin sayfalarında da var.
Ortaya çıkan manzara şu oldu: Kumkapı’ya gelen onlarca kişiye bir protokol dayatıldı. Bu protokol seçim için Değabah (kaymakam) ve Müteşebbis Heyet atanmasını öngörüyor ve seçim için bir takvim çiziyor olsa da, son madde, yani seçime kadar Ateşyan’ın Patrik Genel Vekili görevini yürütecek olması kabul edilemezdi. Maşalyan’ın da imza attığı bu protokol, aşağıda bekleyen, toplumun tüm kesimlerinden kişiler tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Ardından yumruklaşmaya varan tartışmalar, kilise bahçesine polis gelmesi vs.
Bu baştan sakat protokol Eçmiadzin’in de tepkisini çekti ve Tüm Dünya Ermenileri Katolikosu II. Karekin, Maşalyan, Ateşyan ve Almanya Ermenileri Ruhani Önderi Bekçiyan’ı Eçmiadzin’e davet etti.
Eçmiadzin’den çıkacak sonuç elbette önemlidir. Ancak oraya gelmeden önce şöyle bir dönüp kendimize bakmamızda fayda var.
Sürecin iyi yürütülmediği ortada. O kadar insan toplantıya çağrılmışken önlerine bir protokol dayatılması hiçbir şekilde izah edilemez. Kapalı kapılar ardında iş çevirmek ne yazık ki hâlâ başvurulan bir yöntem olarak önümüzde duruyor. Bu sekiz yıllık süreçte patriklik seçimine dair her ağzını açan, “Önce şeffaflık” dedi. Belli ki bu söz kimileri için siyasi olarak söylenegelen bir mugalatadan ibaret.
O protokole neden ihtiyaç duyulmuştur? Bütün bu süreçte, yani sekiz yıl boyunca yapılması gereken tek bir şey vardı: Ateşyan’ın o makamı boşaltması ve seçime gidilmesi. Ateşyan’ın pozisyonunu koruyarak seçime gidilmesinin doğru olmadığını herkes biliyordu.
Ancak belli ki seçim kararının alındığı Ekim ayında yapılan bir pazarlığın sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Zira Mutafyan emekli edildiğine göre aslında münhal bir makamın vekilliği de olmamalıydı. Ancak birileri böyle bir formül üzerinden anlaşmıştı belli ki.
Süreç kendi kendini imha etti ve buralara geldik. Geldiğimiz noktada Ateşyan başta olmak üzere bu pazarlığı yapan ve bu formülü topluma dayatan herkesin bir vebali vardır. 16 Şubat günü Kumkapı’da yaşananlar, kolay kolay hazmedilecek görüntüler değildir.
Peki bundan sonra? Bundan sonrası basittir. Eçmiadzin’deki görüşmelerin sonucu her ne olursa olsun, izlenmek ve topluma dayatılmak istenen bu tuhaf formülden vazgeçilmelidir. Ateşyan’ın seçime kadar vekil olarak bu süreci yürütmesi formülünü geliştiren ve bunun mantıklı bir formül olduğunu düşünen herkes perde önüne çıkmalı ve neye dayanarak bu formülü geliştirdiklerini topluma açıklamalıdır.
Şurayı es geçmeyelim: Ateşyan’ın bu süreci tek başına yürütmesi mümkün değildi. Yönetici sınıfı içinde yıllardır varlığını sürdüren bir ‘akıl’, ona bu imkânı sağladı, yaşanan usulsüzlükleri görmezden geldi. Dolayısıyla her şeyi ‘Ateşyan’ parantezi ve sloganı içinde açıklamak, aslında yaşananları da perdeliyor. Öncelikle bu perdeyi indirmek zorundayız.
Tarihte ve siyasette gelişmeleri hiçbir zaman bir kişi tek başına belirleyemez. Ona yardımcı olan koşullar ve o koşulları yaratanlar vardır. 16 Şubat, bu ‘Ateşyan’ perdesinin ardında iş yapan ve bu koşulları hazırlayanlar için de bir milat olacak mı? Göreceğiz.