YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Yılmazer’in savunması ve 10 No'lu F4

Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti Davası’nda ifade verecek son sanık Ali Fuat Yılmazer’di. Savunmasının uzun sürmesi bekleniyordu, öyle de oldu. 16 Ocak’ta başlayan celsede dört gün boyunca savunma yapmıştı, bitmemişti. 6 Şubat’ta başlayan ve yine dört gün sürecek olan celsenin ilk iki gününde de savunmasına devam etti ve hâlâ bitmiş değil. Bu yazı, haftabaşında yapılan savunmada söylenenlerden yola çıkılarak yazılıyor.

Ali Fuat Yılmazer, davanın kritik isimlerinden biri. Cinayet işlendiğinde İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Amiri idi. Yani ulusalcılık ve aşırı sağ faaliyetlere ve azınlıklara bakan üç ayrı C bürosunun başı... Cinayetten iki ay kadar sonra İstanbul Emniyeti İstihbarat Daire Başkanlığı’na getirildi. Ona dair en önemli suçlamalardan biri, Gülen Cemaati’nin bu cinayete bu amaçla yol verdiği. Yani Dink öldürülecek, bu olayın ardından İstanbul Emniyeti İstihbarat Daire Başkanı (bu davada sanık olan Ahmet İlhan Güler) alınacak, yerine Yılmazer getirilecek; böylece Ergenekon soruşturması daha rahat yapılacak. Bu, son dönemde yaygınlık kazanan yani Gülen Cemaati’yle savaş başladıktan sonra ortaya atılan ve iddianameyi yazan savcılık tarafından da ciddiye alınan bir tez. Yılmazer de Emniyet’teki Cemaatçi yapılanmanı içinde görülüyor. Diğer suçlama ise, Yılmazer’in, C Şube Müdürü olarak, cinayet öncesinde polis tarafından üretilen meşhur “Yasin Hayal her ne olursa olsun Hrant Dink’i öldürecek” raporlarını gördüğü ve bir şey yapmadığı.

Yılmazer, savunmasının bu haftaki bölümünde, Ahmet İlhan Güler’in görevden alınmasında kendisinin bir payı olmadığını, onun yetersizlikleri yüzünden cinayet öncesinde görevden alınmasının gündeme geldiğini, bunun da usule uygun olarak Emniyet Personel Başkanlığı tarafından Güler’e tebliğ edildiğini söyledi. Kendisinin de zaten dönemin İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun tarafından C Şube’ye getirildiğini, Trabzon Emniyeti ile hiçbir bağının olmadığını öne sürdü. Daha sonra, duruşmada hazır bulunan Ahmet İlhan Güler’e bazı sorular yöneltti. Bu sorular ve Güler’in verdiği yanıtlar ilginçti doğrusu. Yılmazer, Güler’e, Danıştay saldırısının faili olan Alpaslan Arslan’ın üzerinden çıkan kartvizit ve aralarındaki telefon görüşmesi nedeniyle fail ile Muzaffer Tekin arasındaki bağın soruşturulmasına ne gerekçeyle karşı çıktığını sordu. Güler yanıt olarak, 50 saniyelik bir telefon görüşmesinin ve kartvizitin delil olamayacağını, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği ve benzer derneklerin zaten İçişleri Bakanlığı tarafından denetlendiğini ve böylesi şüphelerle soruşturmaya konu edilmemesi gerektiğini söyledi. İstanbul İstihbarat Şube Müdürü’nün bu hassasiyeti dikkat çekiciydi. Yılmazer, istihbarat şubelerinin adli soruşturma yürütmediklerini, sadece istihbarat toplamakla görevli olduklarını ve bu konudaki talimatın bizzat dönemin Başbakanı olan Erdoğan’dan geldiğini hatırlattı. O dönemki güç dengeleri açısından not edilmesi gereken bölümlerdi bunlar.

Yılmazer, savunmasında, genel olarak azınlıklara yönelik tehditleri kendilerinin soruşturup çaba gösterdikleri ancak Hrant Dink’e yönelik tehditler ve koruma sağlama konusunda İstanbul Emniyeti’nin hareket etmediği (burada Cerrah ve Güler kastediliyor) üzerinde durdu. Yılmazer’in bir diğer hedefi ise, Şubat 2006 tarihli meşhur f4 (Erhan Tuncel’den elde edilen “Yasin Hayal her ne olursa olsun H.Dink’i öldürecek”) raporu hazırlandığında Trabzon Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü olan ve yakın zamana kadar İstihbarat Daire Başkanlığı görevini yürüten Engin Dinç’ti. Yılmazer bu davada sanık olan Dinç’in nasıl olup da bu görevi yürüttüğünü, üstelik Dink cinayeti konusunda soruşturma yaptığını sordu, mahkeme heyetine.

Yılmazer’ın izah edemediği durum ise, Nisan 2006 tarihli (10 no’lu olarak geçen) f4 raporu idi. Çünkü Yılmazer sık sık –ve az evvel de– bahsettiğimiz meşhur 9 no’lu f4 raporunu görmediğini, o tarihte yurtdışında olduğunu söylüyordu, ancak 10 no’lu f4’ün altında parafı vardı. Yani görmüştü. Neydi o rapor? Yine Trabzon’dan gönderilen, “Erhan Tuncel Yasin Hayal’i cinayetten vazgeçmesi için ikna etmeye çalışıyor” raporu... Beklenti, o raporu görmediyse bile bu raporu gördüğüne göre eski raporu da açıp bakma ihtiyacı hissedeceği ve o yolla da böyle bir plan olduğundan haberdar olacağı, dolayısıyla İstihbarat Daire Başkanlığı olarak niçin hareket geçmediğini izah edeceği yönündeydi.

Bu konuda doyurucu bir izahat yapamadı Yılmazer, bana kalırsa. O raporda parafı olduğunu kabul etti, görüp görmediğini hatırlamadı, görse bile o rapordan cinayetten vazgeçildiği sonucunun çıkacağını, dolayısıyla İstihbarat Daire Başkanlığı’nın harekete geçmesini gerektiren bir durum olmadığını savundu. Ancak o rapordan cinayetten vazgeçildiği sonucunu çıkarmak zor.

Ancak Yılmazer burada durmadı ve yeni iddialar gündeme getirdi. Ona göre bu, Trabzon’un bu işten kendini kurtarmak için imal ettiği bir rapordu; Trabzon Emniyeti, Erhan Tuncel vasıtasıyla derin güçlerin Dink’i öldüreceğini anlamış, engellememeye karar vermiş, kendini bu işten kurtarmak için de Nisan 2006’da böyle bir rapor kaleme almıştı. Ancak bu iddia doğru olsa bile, Yılmazer’in o rapordan niçin “Cinayetten vazgeçildi” sonucunu çıkardığını açıklamıyor.

Yılmazer bununla da kalmadı, cinayette Erhan Tuncel’in düzenleyici ve devletle bağlantılı konumda olduğunu, Yasin Hayal’i böylece –“Devlet arkamızda” diyerek– ikna ettiğini öne sürdü ve cinayetin esas olarak Jandarma tarafından tertiplendiğini, zaten olay günü olay yerinde –halihazırda bu ve başka gerekçelerle tutuklu bulunan– Jandarma istihbarat elemanlarının olduğunu, bu kişilerin aslında Veli Küçük’e bağlı isimler olduğunu iddia etti. Bu isimlerden bazılarının Engin Dinç’le bağlantılı olduğunu da öne sürdü.

Yılmazer’in söyledikleri elbette iddia. Jandarma İstihbarat elemanları hakkındaki iddianame ve onların ifadeleri de ortaya çıkınca, herhalde tablo biraz daha netleşecek. Ancak görünen o ki, Yılmazer cephesi de sorumluluğun Cemaat’te olmayıp daha çok derin devlete ait olduğu noktasında kuracak savunmasını.

Devletin bütün kanatlarıyla şu ya da bu ölçüde bu cinayette yer aldığını biliyoruz zaten. Mesele, tetiği kimin çektirdiğini ortaya çıkarmak. Daha yolun başındayız.