Baş döndürücü çelişkilerin
yaşandığı günlerden geçiyoruz. ABD’nin yeni başkanı Trump
Beyaz Saray'a yerleşip, seçimler öncesi vaatlerini gerçekleştirme
yolunda. Seçilebilme ihtimali fazla ciddiye alınmayan bu nobran
zenginin vaatleri de ilk duyulduğunda istihza ile karşılanmıştı.
Küreselleşme karşıtı bu önermeler en azından “çağdışı”
olarak nitelenmekteydi. Kendinden öncekilerin “dünyanın
efendiliğine” soyunan siyasetine karşı ülkesinin refahını
gözetmesi ilk bakışta olağan karşılanabilir. Ancak bunun için
önerdiği “yerli malı” kampanyası neoliberal kapitalizmin
aştığı eşiklerin çok gerisini ifade ediyor.
Trump’ın küreselleşme karşıtlığının bir diğer göstergesi de Brexit’i olumlayan tavrı. Hatırlanacağı gibi, Birleşik Krallık halkı Avrupa Birliği içinde kalma veya ayrılma ikilemini bölünmekten yana kullanarak uluslararası kamuoyunu şaşkınlığa uğratmıştı. Adanın birçok yerinden itiraz sesleri yükselmiş, ama Erdoğan gibi dirayetli bir lidere sahip olamadıkları için kimse “Brexit’i [7 haziran seçimlerini] tanımıyorum, tez yenisi yapıla” diyememişti.
“Bütün dünya emekçileri, birleşin!” çağrısı, Sovyetler Birliği'nin dağılması ile tarihe mal oldu. Ardından, (kapalı kapılar ardından) “Sermaye sahipleri, birleşin!” çağrısı cevap buldu ve çeyrek yüzyıldan beri de fiilen hayatın içinde. En yaman çelişki emek ve sermaye arasında olduğuna göre, birinin kazandığı mevzi diğerinin düştüğü çukur anlamına geliyor. Nitekim sermaye küreselleştikçe çalışanlar uluslararası dayanışma gücünü yitirip, günden güne yoksullaşmaktalar. Avrupa Birliği ülkeleri ortak para birimine geçtikten sonra, özellikle geçiş sürecinde mal ve hizmetlerde büyük bir zam şoku yaşadılar. Fiyatlar Euro’ya göre tırmanırken ücretler, sosyal haklar, uzun yıllar içinde elde edilen kazanımlar istikrarlı bir şekilde tırpanlanıyor.
Trupm’ın vaatleri evrensel uygarlık ölçütlerine karşı da bir tehdit oluşturuyor. Sınırların beton duvarlarla tahkim edilmesi “Özgürlükler ülkesi” tanımını bir anda boşa çıkaracak bir uygulama. Komşu ülkeyle arasına duvar örmek, üstelik duvarın maliyetini de karşı taraftan talep etmek tam bir densizlik örneği. Belli ülkelerin vatandaşlarına seyahat yasağı koymak, geçerli vizesi olanları dahi havaalanlarından geri çevirmek de ancak densizlikle açıklanabilir. Uygar düşüncenin kabul edemeyeceği bu uygulamalar aslında arkaplandaki bir gerçekliğe dayandığı için Brexit kararı çıktı, Trump seçildi ve tüm dünyada gericilik yükselişte.
Sonuçta yukarıda saydıklarımız da tümüyle à la Trump icatlar değil üstelik. İşgal edilen kentin müttefik ordular arasında bir duvarla bölüşülmesinin acı deneyimini Berlin’de yaşadı insanlık. Filistin yerleşimleriyle arasına duvar çeken İsrail hükümeti AKP iktidarına ilham verdi ve o da ülkesinin güney ve doğu sınırlarını duvarlarla tahkim ediyor. Uzun yıllar pasaportunda Kıbrıs damgası olanlar Türkiye’ye alınmazken, KKTC damgası olanlar da Yunanistan’a sokulmadı. Aynı uygulamayı ABD ve İsrail, İran’a gidenlere karşı yürüttü. Azerbaycan Ermenilerin ülkesine girişini engellerken, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'ne giden hiç kimseyi de kabul etmiyor.
Dikkat çekici bir diğer olgu da Trump’ın Müslüman halklara karşı bu ayrımcı, dışlayıcı, hatta düşmanlaştırıcı politikalarına İran dışında hiçbir İslam ülkesinden tepki gösterilmemesi.
Tekrar edelim, Trump’ın söylemleri globalizm çağında çağdışı olarak değerlendirilebilir ama aslında çelişkiler dünyasının gerçekliklerinden ibaret.