Trump, 20 Ocak’ta ABD saatiyle öğle saat 12.00’de yemin ederek ABD’nin 45. Başkanı olarak göreve başlayacak.
Trump, Ortadoğu ve Kafkasya’yla ilgili konularda Rusya’yla anlaşarak sorunları çözmeye çalışacaktır. Cihadçılara karşı Rusya’yı müttefik olarak gören Trump, Ermenileri ve Ermenistan’ı yakından ilgilendiren konuları Rusya’nın inisiyatifine bırakabilir.
Trump için asıl endişe ve tehdit kaynağı Çin. Trump, “Hassas dengeler benim için fasafiso, Çin’le sorunları açık açık konuşup halledelim” diyor.
Donald Trump, ABD’de uzmanların tahminlerine ve anketlerin, medyanın, akademisyenlerin, sendikaların, iş dünyasının oluşturduğu geniş bir koalisyonun sert muhalefetine rağmen seçimleri kazandı. Trump, 20 Ocak’ta ABD saatiyle öğle saat 12.00’de yemin ederek ABD’nin 45. Başkanı olarak göreve başlayacak. Seçim sonuçları ABD’de olduğu gibi dünya genelinde de şaşkınlıkla karşılandı. Yaşamımın ABD’de geçen 30 yılı aşan süresinde böyle bir şaşkınlık gözlemlememiştim. Bir hukukçu olarak pek çok avukat meslektaşımın mahkemeden, psikolojik nedenlerden dolayı izin istediklerine ilk kez şahit oldum. Üniversitelerde öğrenciler ve akademisyenler depresyonda oldukları için sınavlar iptal edildi. Şaka gibi ama gerçek bu.
Coğrafyanın gücü
Anketler, medya filtresinden geçirilerek verilen haberler (Fox TV haricinde tüm medya) Hillary Clinton’un kazanmasının kesin olduğuna işaret ediyordu. Buna rağmen Trump’ın kazanması çok yönlü olarak araştırılması gereken bir olgu olarak önümüzde duruyor. Buna rağmen bu sonuç benim için hiç de sürpriz olmadı. Konuya ilgili olarak 14 Temmuz 2016 tarihli Agos’ta yayımlanan yazımda seçmenlerin Trump’ı tercih etme sebeplerini sıralamış ve ABD seçim sistemine dikkat çekmiştim. Seçim sistemiyle ilgili olarak en önemli nokta şu: Sistem, halktan en çok oyu alan adayın değil de seçiciler kurulunun çoğunluğu sağlayan adayın seçimi kazanmasını sağlıyor. Federal bir cumhuriyet olan ABD’de eyaletler oldukça güçlü. Özellikle küçük eyaletlerin seçmenlerinin oy gücü, New York, Kaliforniya, İllinois gibi büyük eyaletlerin seçmenlerinden daha yüksek. ABD Anayasası’nın kuvvetler ayrılığı ilkesine göre, her coğrafyanın yani her eyaletin temsil gücünün korunması çok önemli.
Yukarıda sözünü ettiğim yazımda, iki adayın da ABD seçimleri tarihinin en sevilmeyen adayları olduğuna dikkat çekmiştim. Hillary Clinton, kampanyasını sadece büyük eyaletlere, daha eğitimli ve modern ekonominin içinde yer alan kesimlere odaklanarak yaptı. Küçük eyaletlerdeki orta ve alt orta sınıf seçmenleri gözardı etmesi Clinton’ın en önemli hatası oldu.
1928’den beri ilk kez
Bu seçimlerin bir başka çarpıcı sonucu ise Cumhuriyetçi Parti’nin hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’da çoğunluğu ele geçirmiş olması oldu. Bu, 1928’den beri ilk kez yaşanan bir durum. Yargının en önemli gücü olan Yüksek Mahkeme’de de kısa süre içinde Cumhuriyetçi/Muhafazakâr kanat çoğunluğu ele geçirebilir. Bu da çok önemli zira Trump vaatlerini gerçekleştirmeye çalışırsa karşısında Yüksek Mahkeme’yi bulabilir. Ama Yüksek Mahkeme muhafazakâr Cumhuriyetçilerin kontrolüne geçerse yabancı düşmanlığı, İslamofobi gibi gerekçelerle iptal edilebilecek pek çok yasa, Yüksek Mahkeme tarafından onaylanacaktır.
Merakla beklenen sorulardan biri de Trump gibi tutarlı, bütünlüklü ideolojik bir bakışı olmayan, 69 yaşına kadar siyaset yapmamış, çelişkili demeçler veren birinin uluslararası dengeleri ne yönde değiştireceği. Trump’ın dışişleri bakanı olarak tayin ettiği kişi, Exxon Mobil’in Yönetim Kurulu Başkanı Rex Tillerson’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın ilişkileri var. Fakat Trump’ın savunma bakanı olarak tercih ettiği ‘Mad Dog’ (çılgın köpek) lakaplı General James Matthis ise Rusya’ya karşı oldukça mesafeli bir yaklaşıma sahip. Trump, iş hayatında kutuplaşmaları sevmesiyle tanınıyor. Anlaşıldığı kadarıyla kabinesinde de bu eğilimini sürdürecek.
Ermenilere yaklaşım muamma
Trump döneminde Ermeni-Türk ilişkileri konusuyla ilgili olarak bilinmezlik ve sessizlik hakim. Trump da Clinton da seçim kampanyalarında Ermenilere herhangi bir vaatte bulunmadı. Bazı Ermenilerin kişisel olarak Trump’la yakınlıkları olsa da Ermeni kurumlarının Trump’la ciddi bir yakınlıkları yok. Öte yandan Beyaz Saray’da en etkin görevlerden biri olan Özel Kalem Müdürlüğü, Cumhuriyetçi Parti’nin Merkez Komitesi Başkanlığı’nı yürüten, seçimlerde sessiz ve etkili desteğiyle Trump’a çok yardımcı olan, annesi Yunan asıllı Reince Priebus’a verildi. “Yunan olmam Tanrının bir lütfudur” sözüyle tanınan Priebus, geçen Ekim’de Ekümenik Patrik olarak hitap ettiği I. Bartholomeos’un Patrik seçilmesinin 25. Yıldönümünde övgü dolu bir mesaj göndermişti. ABD Ermeni toplumu, Priebus ve Başkan Yardımcısı seçilen dindar bir Hıristiyan olarak tanınan Mike Pence aracılığıyla Trump’a yakınlaşmaya çalışacaktır. Öte yandan Trump’ın güvenlik danışmanı olarak tayin ettiği General Mike Flynn, Türkiye’yi yakından tanıyan ve “önemli bir müttefik” olarak tanımlayan bir isim. Ancak Flynn, İslam karşıtlığıyla da tanınıyor.
Donald Trump, Ortadoğu ve Kafkasya’yla ilgili konularda Rusya’yla anlaşarak sorunları çözmeye çalışacaktır. Rusya’nın Akdeniz’deki varlığı Trump’ı çok rahatsız etmiyor. Cihadçılara karşı Trump Rusya’yı müttefik olarak görüyor. Dolayısıyla Ermenileri ve Ermenistan’ı yakından ilgilendiren konuları Trump, Rusya’nın inisiyatifine bırakma eğilimine sahip.
Çin sorunu
Trump için asıl endişe ve tehdit kaynağı ise Çin. ABD Dışişleri Bakanlığı’nı çıldırtan Tayvan Cumhurbaşkanı Tsai Ing-wen ile yaptığı telefon görüşmesi, Trump’ın Çin politikasının ipuçlarını verdi. Trump, “Hassas dengeler benim için fasafiso, sorunları açık açık konuşup halledelim” diyor. Bu tabii ki çok riskli bir yaklaşım ama uzun süredir çözülmeyi bekleyen sorunlar için de bir fırsat olabilir. ABD-Çin ilişkileri Pasifik’te dengeleri değiştirebilir.
24 Nisan
Tabuları yıkmayı seven, ABD Dışişleri’nin geleneklerinden ve endişelerinden hoşlanmayan Başkan Trump, 24 Nisan 2017’de “Evet, yaşanan soykırımdır. Bunu uzatmanın gereği yok” diyebilir. Elbette daha önceki ABD başkanlarının yaptıklarına benzer bir açıklama da yapabilir ya da duruma göre hiçbir açıklama yapmayabilir de… Trump’ın sıra dışı kişiliği göz önüne alındığında bu ihtimallerin hepsinin de mümkün olduğunu söyleyebiliriz.