Elleriyle düşünen bir ressamın zamansız portreleri

Suriye’nin Tabke köyünden 2014 yılında İstanbul’a göç eden genç sanatçı Ali Omar’la ArtHere’daki atölyesinde bir araya gelerek, insan bedeni ile tin arasındaki ilişkiye odalanan yapıtlarını konuştuk.

Kadıköy’ün Yeldeğirmeni semtinde, dükkân görünümlü, asma katlı, ne büyük ne de ufak bir mekân ArtHere. Suriye’den İstanbul’a göç eden sanatçıların kurduğu bu oluşum, sanat üretimine devam edebilmek için kullanılan bir atölye, bir paylaşma ve sergileme alanı, mali olarak ayakta kalabilmek için de bir kafeden oluşuyor. Video gösterimi, performans, atölye gibi etkinliklere ve sahipliği yapan, farklı alanlarda çalışan sanatçıları ağırlayan mekânın bugünlerdeki konuğu Ali Omar. 1986 yılında Suriye’nin Tabke köyünde doğan, küçük yaşlardan beri resim yapan, Şam Üniversitesi’nde sanat eğitimi alan ve öğrencilik yıllarında, hocalarıyla birlikte sergilere katılan sanatçı, 2014 yılından beri İstanbul’da yaşıyor.

Omar’ın, resim ve heykel çalışmalarından bir seçki, 8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da ziyarete açılan ve hala devam eden ‘Mevsimler – Fasıl III’ sergisinde yer alıyor. Suriyeli ve Türkiyeli sanatçıları bir araya getiren, dört sergiden oluşan ‘Mevsimler’ serisinin üçüncü ayağı olan bu etkinlikte, Omar’ın yapıtları, Mert Tugen’in portre ağırlıklı illüstrasyon çalışmalarıyla bir arada sergileniyor. Genç sanatçı, Ağustos ayında Nişantaşı’ndaki Galeri Eksen’de kişisel sergisini açmış, aynı galeride, Karşı Sanat Çalışmaları’nda ve O’Art Sanat Yarışması kapsamında Odeabank Etiler şubesinde düzenlenen grup sergilerine katılmıştı.

“Sanatçıları geldikleri coğrafyalara göre değerlendirme fikrini doğru bulmuyorum. Bir sanatçının Ortadoğulu ya da Avrupalı olmasının önemi yok. Bana göre asıl mesele, resmin kendisidir” diyor Omar, ve sohbete başlıyoruz.

‘Suriye güncel sanatı gelişiyordu’

“İstanbul’da sanatla uğraşan topluluğun bir parçası olmaya, burada olup bitenleri anlamaya, elimden geldiğince aktif olmaya ve çalışmaya gayret ediyorum. Yeni bir yere taşınan herkes gibi benim de, burada işlerin nasıl yürüdüğünü anlamak için zamana ihtiyacım var. Yapıtlarımı sergileyebilmek için yeni fırsatlar yakalamaya çalışıyorum.” Bugüne dek çeşitli sergilerde yer almış olmasına rağmen, İstanbul sanat ortamında ne olup bittiğini henüz tam olarak kavrayamadığını anlatıyor sanatçı. Yine de, “İstanbul’da hep iyi insanlarla karşılaştığım için şanslıyım” diyor.

Şehrin sanat ortamına dair tecrübelerini dinledikten sonra Şam’ı, oradaki güncel sanat ortamının nasıl olduğunu soruyoruz sanatçıya. “Öğrencilik yıllarımda Şam’daydım. Şam Üniversitesi çok önemsenen bir okuldu. Galericiler ve sanat profesyonelleri, genç sanatçıları keşfetmek için okulumuza gelirdi. Hocalarımla iyi ilişkiler kurmuştum, henüz öğrenciyken bile onlarla birlikte sergiler yapardık. İstanbul’da, buradaki bir sanat akademisinden mezun olmadığım için bazı zorluklar yaşıyorum. Bir de dil engeli var. Yine de, çok büyük bir zorlukla karşılaşmadım.”

Savaştan önce Suriye’de gelişen güncel sanat ortamını İstanbul’unkine benzetiyor Omar. “Buradaki arkadaşlarım, 2000’lerin başlarından 2010 senesine kadar Türkiye sanat piyasasının en parlak dönemlerinin yaşandığını anlatıyorlar. Suriye’de de benzer bir durum vardı; yeni galeriler açılıyordu, çağdaş enstalasyonlar, video sanatı alanında yapılan işler çoğalıyordu.” Şimdilerdeyse, Suriyeli sanatçıların güncel üretimleri, dünyanın farklı yerlerine yayılarak devam ediyor.

Beden ile ruh arasındaki bağın keşfi

Ali Omar, tuval üzerine farklı türdeki boyaları çeşitli tekniklerle uygulayarak portre çalışmaları üretiyor. Üretim sürecini bize şu sözlerle açıklıyor: “Bu tür çalışmaları 2011 yılında üniversiteden mezun olduğumdan beri yapıyorum. Bir görsel söylem üretmek için basit bir fikir arıyordum, portrede karar kıldım. Kavramlar üzerine konuşmak ya da felsefi bazı fikirler öne sunmak yerine, sade ve anlaşılır bir görsel söylem yaratmayı hedefliyordum. Amacım, bu basit fikirle, kendi üslubumu bulana kadar çalışmaktı.”

“Portrelerim aracılığıyla, insan hakkında bir tür araştırma yapıyorum” diyen Omar, insan bedeni ile tin arasındaki ilişkinin, çalışmalarının esas meselesini oluşturduğunu anlatıyor: “Çalışmalarım bu ikisi arasındaki ilişkiyi nasıl bulacağımızla alakalı. Şimdilik buna verecek net bir cevabım yok. Resmederek ve araştırarak cevabı arıyorum. Bunlar hakkında konuşmayı sürdürebiliriz ama benim için önemli olan bu fikirlerin resimlerden okunabiliyor olup olmadığı. Bunun için, sürekli, resmin ve portrenin kendisine odaklanarak çalışıyorum.” Bu düşünsel süreçlerin sözel olarak izleyiciye sunulan fikir ve kavramlar olmasını değil, işlerinde fiziksel olarak yansımasını isteyen genç sanatçı, araştırmasının en önemli kısmını görsel dünyada, portre çalışmalarında yürütüyor.

Diğer taraftan, Omar, gerçekçi portreler üretmenin peşinde değil. Resmettiği yüzlerin ait oldukları zaman ve öznelerin yaşları belirsiz, cinsiyetleri her zaman okunamıyor. Onun işleri, kendi deyişiyle, tıpkı İstanbul’un Batılı olan ile Doğulu olanı bir arada barındırması gibi, farklı kimliklerden unsurlar taşıyor. “Portrelerime isim bile vermiyorum, çünkü o zaman izleyici bunun üzerine düşünmeye, iş ile isim arasında bağ kurmaya başlayacak. Oysa işler adsız olduklarında, onlarda istediğinizi görebilirsiniz.”

Omar, bu çok kimlikli portreleri yaparken tesadüflerden ve kazalardan da kaçınmadığını belirtiyor ve soruyor: “Yüzyıllar önce insanlar, kendilerine ait herhangi bir fotoğrafı görmeden yaşadıklarında, acaba kimlikleriyle ilgili daha mı dürüstlerdi? Kendinize farklı gözlerden, farklı kameraların objektifinden baktığınızda gördüğünüz, içeriden baktığınızda gördüğünüzle aynı şey midir?”

Ellerin iradesi

Sanatçının ısrarla üzerinde durduğu temalardan biri ‘ölüm’: “Bir fikre odaklandığımda, onun tarihçesini de araştırırım. Ölümü de anlamaya çalıştım, çünkü yedi yaşımda büyükbabamı kaybettiğimden beri etrafımda insanların öldüğünü görüyordum ama bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Üniversiteden önce de resim yaparken bu fikirler üzerinde duruyordum. Ama tatmin edici cevaplar bulamadım. Merak ettiğiniz bir konuyla ilgili yeterli cevapları bulamadığınızda, kendi araştırmanızı yapmaya koyulursunuz. Ben de bunu resimle yaptım. Ölümle ilgili olarak, dünyanın her yerindeki resim tarihine baktım – Ortadoğu, Avrupa, Eski Mısır’da, Babylon, Mezopotamya, Çin... Bunun üzerine çalışmak biraz tuhaf görünse de benim için keyifliydi.”

Bu araştırmanın tuvallerindeki izlerini görmek ve yorumlamak ise seyirciye kalmış. “Yaşamı anlamlandırmaya çalıştığımda, ona farklı bir yönden, örneğin ölümün gözünden bakmak isterim” diyen sanatçı, düşünsel dünyasında şekillenen bu fikirlerin kendiliğinden, doğallıkla resimlere yansıması gerektiğini düşünüyor. Üniversitedeki bir hocası da ona bu öğüdü vermiş: “Resmederken ellerine komut vermenin ve düşünmenin gerekmeyeceği, ellerinin zihninden bağımsız olarak, kendinden emin ve deneyimli bir şekilde hareket edebileceği bir seviyeye gelene kadar çalışmalısın.” Bu seviyeden sonra ortaya çıkacak işlerin, yüzeysellikten uzak ve çok daha değerli olacağına inanıyor sanatçı.

Heykelle süren arayış

Omar’ın atölyesinde artık kilden heykeller var. Estetik olarak, sanatçının resimleriyle yakından ilişkili olan bu üç boyutlu nesneler, onun sanatında sürdürdüğü arayışın başka bir sonucu, farklı bir mecraya taşınmış hali. “Bir resim serisi üzerinde çalıştığımda çizgileri ve renkleri kullanıyorum, heykelde ise kitle yani form var. Zaman zaman resim yapmanın bana yettiğini düşünüyorum, kimi zaman da heykeller yapıyorum. Aynı fikrin farklı malzemelerle ele alınması gibi bir şey bu.”

Yaklaşık 20 senedir resim yaptığını söyleyen Omar, sohbetimizin sonuna yaklaşırken, her zaman yeni yolların arayışında olduğunu anlatıyor. Coğrafyalardan ve kültürel sınırlardan bağımsız olduğunu hissettiren çalışmalarının doğup büyüdüğü yerle ilişkisini de yadsımıyor: “Köyümde manzara durmadan değişirdi. Kışları neredeyse her şeyi kırmızı görürdünüz, sonra yeşil, sonra sarı, sonra kahverengi... Köyümdeyken, önümde bir sürü şey açılırdı, etrafımda duvarlar yoktu. Böyle bir yerde yaşamışsanız, gördükleriniz çalışmalarınızı etkiler.” 

Kategoriler

Kültür Sanat Resim



Yazar Hakkında