Yine can sıkıcı bir hafta. Cumhuriyet gazetesinin yazar ve yöneticileri hâlâ tutuklu, Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay hâlâ tutuklu, yüzlerce gazeteci hâlâ tutuklu, HDP eş başkanları ve yöneticileri hâlâ tutuklu, son olarak da Siirt ve Tunceli belediye başkanları gözaltına alındı. Ve tam da bugün öğrendik ki, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tecritte tutulan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın iletişimine kısıtlama getirilmiş, 17 sayfalık notuna “savunmasıyla ilgisi yok” denerek el konan Demirtaş’ın tüm görüşmeleri de kayda alınıp, bir görevli tarafından izlenecekmiş ve görevli, gerektiğinde görüşmeyi kesebilecekmiş (16 Kasım 2016, gazeteduvar.com, Nergis Demirkaya’nın haberi). HDP yöneticilerinin, Demirtaş ve diğer HDP’lilerin cezaevindeki koşullarıyla ilgili kaygılarını iletmek için bir basın toplantısı düzenlemek zorunda kaldıklarını da hatırlatalım.
Bir başka kaygı verici gelişme de AKP milletvekili Hüseyin Kocabıyık’ın irkiltici tweet’iydi. Kocabıyık dedi ki, devlet büyüklerine bir suikast olursa millet toplanıp cezaevlerindeki FETÖ’cü ve PKK’lıları asacakmış. Halk arasında bu konuşuluyormuş. Devlet eliyle nasıl bir linç zeminin yaratıldığının farkındasınız herhalde. Ortalığın ayağa kalkması gerekirken hiçbir şey olmadı memleketimizde.
Bütün bunlara ek olarak, Pazartesi sabahına, dostumuz Avukat Levent Pişkin’in gözaltına alınması haberiyle uyandık. Öyle anlaşılıyor ki Pişkin müvekkili Demirtaş’la görüşmesinden sonra gözaltına alınmış. Tutuklanmadı ama avukat-müvekkil görüşmesinin de keyfî biçimde engelleneceği anlaşılmış oldu. Bu tablo karşısında her hafta söylediklerim dışında yeni bir şey söyleyecek değilim. Baskı rejimi tüm hızıyla devam ediyor işte, neyse ki dayanışma da bu zor koşullarda sürüyor.
Bu hafta biraz da başka sıkıntılı bir meseleye, ekonomiye bakalım mı? Ne zamandır gelen, kötü gidişata dair sinyaller artmış durumda. Dolar mesela. Aldı başını gidiyor. 3,30’u da geçtik bugün (Çarşamba). Üstelik pek durulacak gibi görünmüyor. AB ile ilişkilerde neredeyse kopma noktasına gelinmesi ve memleketteki gidişat, belli ki dengeyi bozuyor. Üstelik, Amerikan Merkez Bankası FED’in Aralık ayında faiz artıracağına ilişkin sinyaller de, ABD Doları’nın tüm dünyada yükselmesi sonucunu doğuruyor. Yani küresel düzeyde beklenmedik bir gelişme olmazsa bundan sonra gidişat da bu yönde olacak gibi görünüyor. Bu durumda “Dolara yatırım yapan yanar” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan da şu dakika itibariyle haklı çıkmış gibi görünmüyor. İşin aslı bu, yani FED’in faiz artırma ihtimali, ne zamandır ortadaydı ancak iktidar bu süreçte bu meseleyle ilgilenmek yerine TC Merkez Bankası’nı faizleri düşürmesi yönünde bunaltmayı tercih etti. Yani dolar yükseliyor, dolayısıyla enflasyon yükseliyor, ancak hükümet faizleri düşürmeye çalışıyor. Hal böyle olunca, bir kısır döngü oluşuyor.
Dolar’da durum böyle de diğer alanlarda nasıl? Pek iyi değil. Geçen hafta işsizlik oranları açıklandı. İşsizlik de ne zamandır artış eğiliminde, 2008 krizine yakın oranlarda seyrediyor. TÜİK verilerine göre Ağustos döneminde işsizlik oranı %11,3 olmuş. Temmuz ayında bu oran %10,7 idi. Yani Ağustos’ta işsiz sayısı 435 bin kişi artarak 3 milyon 493 bin kişiye ulaşmış. Genç nüfus işsizliği de Ağustos’ta 1,6 puanlık artışla %19,9 olmuş. Yani sadece resmî verilere baksak bile, her beş gençten biri işsiz.
BETAM Başkanı Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, istihdam gerilemesinin özellikle sanayide görüldüğünü söylüyor. Gürsel, sanayinin Haziran’da 50 bin, Temmuz’da 76 bin, Ağustos’ta 30 bin istihdam kaybettiğine dikkat çekiyor. DİSK-AR da “İşsizlik son beş yılın en yüksek oranına yükselirken bütün işsizlik türlerinde tırmanış yaşanıyor. Genişletilmiş işsiz sayısı 6,5 milyon gibi oldukça yüksek bir sayıya ulaşıyor. İşsizlikteki artış en çok kadınları etkiliyor” diyor.
Bir başka önemli veri de sanayi üretimi endeksi; o da açıklandı kısa süre önce. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi, Eylül’de bir önceki aya göre %3,8 azalmış. Önemli bir düşüş.
Tabii, hükümete sorarsanız, ekonominin temel yapısı sağlam, şoklara dayanıklı vs. Ancak tablo, durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Kapalıçarşı gibi birçok iş merkezinde işlerin durma noktasına geldiğini, bazı önemli caddelerde boşalan dükkânlara her gün yenisinin eklendiğini de hatırlatalım.
Bu manzara içinde iktidarın tek derdi nedir derseniz, cevabı belli: Başkanlık. Haftaiçinde AKP ve MHP yöneticileri görüştü, AKP teklifini MHP’ye iletti. Öyle anlaşılıyor ki bu yeni rejimin ismi tam ‘başkanlık’ değil de ‘cumhur-başkanlık’ olacak. Erdoğan bu formüle itiraz etmeyecek gibi görünüyor. Ancak yetki açısından hayallerdeki ‘başkan’dan pek geri adım atma da yok gibi. Peki, isimde niye böyle bir revizyona gidilmiş olabilir? Bir ihtimal, anketlerde hâlâ istenen ‘destek’ çıkmamış olabilir ya da bu formül MHP için ikna edici bir argüman olarak düşünülmüş olabilir. Temaslar haftaya hız kazanacak. Niyet 2019’da başkan seçmek. Gündem ‘başkanlık’ olsun isteniyor yani.
Nasıldı Timur Selçuk’un şarkısı? Ekonomi tıkırında...