YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Kan susar bir gün..

Bir yandan yaşadığımız karanlık günlerin nereye gittiğini anlamaya, öngörmeye çalışıyoruz. Bir yandan da elimizden geldiğince mücadele etmeye, dayanışmaya. Bir yandan da umutsuzluğa kapılmamaya, kahretmemeye. En kolayı da bu çünkü. Öyle günlerden geçiyoruz ki. Ama, etmemeye. Mesela HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklandıktan sonra götürüldüğü Edirne’de gecenin bir vakti askeri helikopterden indirilirken çekilmiş bir görüntüsüne takılıyor gözümüz. Tesadüfen çekmiş birileri belli ki, Demirtaş görüntülendiğinin farkında değil. Uzun uzun bakıyor insan ister istemez o  fotoğrafa. 12 Eylül sonrası Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in zorunlu ikamete tabi tutuldukları Hamzakoy  dönüşü Etimesgut askeri havaalanına getirildikleri bir fotoğraf vardır mesela, meşhur, ikisi de eşleriyle birlikte, yüzleri kaygılı. Onun kadar net değil. Yüz ifadesini göremiyoruz. Yine de halinden tavrından metanetli olduğu da belli. Ama yine insan iki fotoğrafı bir arada düşünmeden edemiyor. 36 yıl sonra bir darbe daha işte. Bu seferki görüntüyü yalnız, cep telefonu ile çekmişler. Tabii benzerlik ve fark bu kadarla sınırlı değil. Hep söylüyoruz. 12 Eylül nihayetinde tabanı olan ama oy desteği olmayan bir cunta hareketi idi. Seçmen ilk seçimde kendi işine baktı. Bu elbette ki Türkiye’de her şeyin bir anda toz pembe olduğu anlamına gelmedi, uygulamalar yıllarca sürdü. Ancak, oy desteği denebilecek bir tabanı yoktu cuntanın.

Bu sefer ise oy destekli bir milliyetçi-İslamcı cephe ile karşıyayız. Hatta Aydınlık çevresini de bu cepheye katarsak sol görünümlü nasyonaller de işin içinde. Öyle görünüyor ki maksat sadece Siyasal Kürt Hareketi’ni sıkıştırmak değil. Sol ya da sosyal demokrat çevrelerde Kürt hareketi ile herhangi bir iletişimin, görüş alışverişinin de önünü kesmek. Cumhuriyet operasyonunun Mustafa Balbay ve Alev Coşkun’un iddialarına dayanması da bunun bir göstergesi. Keza Cumhuriyet ve HDP operasyonuna MHP ve Aydınlık çevrelerinden gelen destek de öyle. 

Ve bir yandan da bu operasyon öyle pespaye şekillerde yapılıyor ki. Aydın Engin’e sorulan sorulara bakıyoruz. Efendim “-Güya- PKK bağlantılı Ahmet Faik İnsel, Aydın Engin’e 250 bin tl” göndermişmiş, nedenmiş. Faslın geri kalanını Cumhuriyet operasyonunda yargılanan gazeteci ve yazarların avukat Tora Pekin’den dinleyelim: “Aşağıda dökümü vardır, bu nedir dediler. Döküm falan göstermediler. Aydın Engin, ‘o arkadaşım, yazar Ahmet İnsel’dir. İkimiz de o kadar parayı bir arada görmemişizdir. Bu olsa olsa Ahmet’in bana, Hrant Dink için hazırladığımız internet sitesinin masrafı olarak gönderdiği 250.-TL’dir’, dedi. Bu dosya, 250.-TL’nin 250.000.-TL yapıldığı, olduğu bile şüpheli yasadışı fişleme işlemleriyle insanların yaftalandığı bir dosyadır. İkinci örnek: 40-50.000.- TL’lik bir havale sordular. Bu FETÖ/PDY Terör Örgütü ile bağlantılı bir şirketten gelmiş, dediler. Derhal inceledik, öğrendik ve cevap verdik. Bir yatak markasının ve diğer ürünlerinin reklam parasıdır, yedi (rakamla, 7) ilan için alınmıştır, dedik. Ama, dedik, o zaman dilimi içinde, aynı markanın Hürriyet 70, Sabah 86, Star 32, Yeni Şafak 53 ilanını almıştır. Beş gazeteye verilen toplam ilanın yüzde 97’sini diğerleri almış, biz yüzde üçünü aldığımız için şu anda buradayız, dedik. Dinletemedik.”

Tora Pekin’in 6 Kasım sabahı yaptığı açıklamanın bir bölümü böyle. Pekin bu açıklamayı Cumhuriyet operasyonunun konuşulduğu NTV’ye bağlanarak yapmaya niyetlenmiş ama onu arayan olmamış. O da çareyi böyle bir açıklama yapmakta bulmuş.

Aydın Engin demişken. İster istemez Aydın Abi’nin gözaltına alınış görüntülerini hatırlıyorum. Önemli hastalıklar atlatmış Aydın Abi’nin koluna iki polis girmiş sabahın köründe,  polis arabasına götürüyorlar. Bir ara yoruluyor Aydın Engin, alçacık bir duvara oturuverip dinleniyor. Sonra da arabaya bindirip götürüyorlar. Sonrasında anlıyoruz ki böyle sorular sormuşlar işte içeride ona. 

Evet Aydın Abi’yi bıraktılar (ki ifadesinden anlamışsınızdır, her türlü demokrasi mücadelesinin içinde yer almakla kalmayıp Hrant Dink’in öldürüldüğü karanlık günlerin ertesinde de Agos çalışanlarının yanında ve davanın takipçisi olmuştu) ama Turhan Günay, Kadri Gürsel, Güray Öz, Musa Kart, Murat Sabuncu, Önder Çelik, Bülent Utku, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör mantık sınırlarını zorlayan demeyeceğim, mantığa sığmaz suçlamalarla içerideler. Mesela öğreniyoruz ki sorgudaki insanlara AKP ve ulusalcı medyada çıkan ipe sapa gelmez yazılar sorulmakta, bir kişiye diğer kişinin yazısı sorulmakta. Tora Pekin az önce bahsettiğim yazısında soruşturmayı şu sözlerle özetliyor: 
“Bu dosyanın savcısı Murat İnam, Ankara 16. Ceza Dairesi’nde başlayacak bir davada FETÖ/PDY Terör Örgütü üyesi olmakla suçlanmaktadır, hakkında iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenmektedir, yurtdışına çıkışı yasaklanmıştır. Bu dosya böylece daha doğmadan ölmüştür. Yeri gelmişken hatırlatmak gerekir, bu dosyadan medet umup Cumhuriyet gazetesine çökmek isteyenler, bu dosya kadar kirlidir.” Pekin belli ki soruşturmanın başlamasına vesile olan Balbay, Coşkun ikilisini kastediyor. 

Umudu kaybetmemek lazım diyordum yazının başında. Etmemek lazım zira sadece şu hafta içeri alınan isimler, yıllar süren demokrasi ve eşitlik mücadelesinden gelmiş, sebat etmiş, umudunu hiçbir zaman kaybetmemiş isimler. Adnan Yücel’in yazının başlığına aldığım “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” şiirinde dediği gibi, “Kan susar bir gün/Zulüm biter..”