ASULİS Dil, Diyalog, Demokrasi Laboratuvarı’nın düzenlediği ‘Hikâyenin Zor Hali: Türkiye’de Yerli Diziler ve Ayrımcılık’ panelinde tartışılan başlıca konular, dizilerde bilinen yaygın ayrımcılıkların nasıl konu edildiği ve azınlıkların, ötekilerin ve Türkiye’deki çatışmalı meselelerin dizilerde nasıl yer bulabileceği oldu.
Türkiye’de yerli dizilerde toplumun çeşitli kesimlerinden insanlar kendilerine yer bulmakta zorlanıyorlar. Senaryo yazım sürecinde karşılaşılan sıkıntılar, farklı seslerin duyurulmasını mümkün kılan bir sektörün önüne geçiyor. Dizilerde, farklı etnik ve dinî gruplar ve cinsel kimlikler hakkında üretilen yargıların, toplumdaki yaygın ayrımcılık biçimleriyle ilişkisi, tartışılması gereken en mühim popüler kültür konularından. ASULİS Dil, Diyalog, Demokrasi Laboratuvarı’nın düzenlediği ‘Hikâyenin Zor Hali: Türkiye’de Yerli Diziler ve Ayrımcılık’ başlıklı söyleşide, sektörün önde gelen isimlerinden Tomris Giritlioğlu, Gaye Boralıoğlu ve Nilgün Öneş’in katılımıyla, popüler kültürdeki ayrımcılık ve temsiliyet meselesi tartışıldı. Moderatörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi’nden Feyza Akınerdem’in yaptığı panelin video kaydı, Hrant Dink Vakfı’nın YouTube kanalından izlenebilecek.
Trajik durum
Panelde tartışılan başlıca konular, dizilerde bilinen yaygın ayrımcılıkların nasıl konu edildiği ve azınlıkların, ötekilerin ve Türkiye’deki çatışmalı meselelerin dizilerde nasıl yer bulabileceği oldu. Senaristlerden bu konudaki kişisel deneyimlerini paylaşmaları istendi.
“Ayrımcılık ve dizi sektörü deyince ortada bir trajedi olduğunu söylemek durumundayız” diyen Gaye Boralıoğlu, azınlıklar gibi çeperde yer alan grupların bu yapının içine sokulmasının çok güç olduğunu anlattı. Örnek olarak Türk-Kürt çatışmasına değinen Boralıoğlu şunları söyledi: “En büyük mesele bu ama dizilere asla yansımadı. Din mesela... Dinsel çatışmalara, mezhep çatışmalarına giremiyoruz. Örneğin, ‘Kapalıçarşı’ dizisini yazıyoruz; karakterlerden birinin Alevi bir sevgilisi var, oğlanın annesi gelip kızla tanışacak. Oğlan kıza diyor ki, ‘Yanlış anlama ama ilk tanışmada senin Alevi olduğunu söylemeyelim.’ Bunu yayından iki saat önce kestiler.” Nilgün Öneş, ‘öteki’ olarak nitelendirilen grupların dizilerde konu edilmesiyle ilgili olarak, “Belli bir zaman dilimine kadar, ‘öteki’ diye tabir edilen azınlıkları dalga geçer bir şekilde kullanmak, bir mizah malzemesi haline getirmek sorun yaratmıyordu. İşi ciddiye bindirip onların kendi alanlarına girildiğinde ise sorun çıkıyor” dedi. Tomris Giritlioğlu ise, aynı konuda “Bazen düşünüyorum, geçmişte yaptığımız işler çılgınlıkmış. Şunu gördüm ki, Kürt sevmiyor bu ülke, Alevi sevmiyor, Ermeni hiç sevmiyor” ifadelerini kullandı.
“Gezi’yi anlatamazsınız”
Cinsel kimliklerin yerli dizilerde temsiline değinen Nilgün Öneş, “Mesela eşcinsel karakterler, hep dalga geçilecek unsurlar olarak kaldılar, seyirciye bunu empoze edecek şekilde, bunun şakasını yapacak şekilde gösterildiler” yorumunda bulunurken, Boralıoğlu da, “Karikatürize ettiğiniz sürece hiçbir sorun kalmıyor ama insanileştirdiğiniz, doğallaştırdığınızda engellerle karşılaşıyorsunuz” dedi. “Temel meseleyi cesaretsizlik olarak görüyorum” diyen Tomris Giritlioğlu ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Yapımcı ve kanallar için acayip bir otosansür işliyor. Belki de biraz fazla önemsiyorlar bu meseleyi. Kanalın, yapımcıların daha cesur olmaları, başkaldırmayı bilen insanlar olmaları lazım ki bu toplum da hak ettiği yapımlarla karşılaşsın. Ben mesela Gezi’yi anlatmayı çok isterdim ama anlatamazsınız, kenarından, ucundan geçemezsiniz.”