‘Batı Ermenicesini korumak için gençleri cesaretlendirmek gerek’

7-8 Ekim’de Hrant Dink Vakfı tarafından Anarad Hığutyun Binası’nın Havak Salonu’nda düzenlenen ‘21. Yüzyılda Ermeni Kimliğine Eleştirel Yaklaşımlar: Kırılganlık, Direnç ve Dönüşüm’ başlıklı konferansta, Kalust Gülbenkyan Vakfı’nın Ermeni Toplumları Bölümü Başkanı Razmik Panosyan da bir sunum yaptı. ‘Anavatanlar ve Diasporalar: Muytilokal Ulusal Kimliğin İnşası’ başlıklı sunumuyla konferansa katılan Panosyan ile Batı Ermenicesinin korunması ve Gülbenkyan Vakfı’nın bu konuyla ilgili çalışmalarına ilişkin konuştuk

Öncelikle Batı Ermenicesinin kaybolma tehlikesini sormak istiyorum, siz bu tehlikeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hepimiz biliyoruz ki Batı Ermenicesi, belli bir tehlike altında. Bu yüzden UNESCO, bu dili kaybolma tehlikesi altında kabul ediyor. Ama biz, Batı Ermenicesinin yeniden yaygınlaşmasına dair çalışmalarımızı, bu dili kayboluyormuşçasına yürütmemeliyiz. Biz, Batı Ermenicesi konuşanlar, bu dili yeniden yapılandırmalıyız. Gülbenkyan da bu doğrultuda çalışıyor.

Çalışmalarımızın birkaç versiyonu var. Bunlardan biri elbette ki dili öğretmek. Özellikle Avrupa ve Orta Doğu’daki Ermeni okullarına doğrudan bu konuda yardımcı olmaya gayret ediyoruz. İkinci bir konuysa, okulların neye ihtiyacı olduğunu öğrenmek. Bunun için de, okulların kendi durum değerlendirmelerini yapmaları için bir yardım ekibi kurduk. Bu durum değerlendirmelerden belli başlı sonuçlar elde ettik. Bu sonuçlardan en önemlisi, yeni pedagojik eğitim almış, dili anasınıfından itibaren öğretebilecek kapasiteye sahip insanlara duyulan ihtiyaç. Yalnızca anadili için değil, ikinci dilin eğitimi için de bu pedagojik eğitimi almış insanlara ihtiyaç olduğu aşikâr. Bu konularda çalışmalar yapılmalı, kitaplar hazırlanmalı. Böylelikle öğretmenler de derslerde işleyecek konulara sahip olabilirler.

Üzerinde durmamız gereken bir diğer önemli konu da, Batı Ermenicesini yalnızca okulda öğrenen/konuşan değil, gündelik hayatında da bu dili konuşabilenleri cesaretlendirmek. Bu kapsamda bu yaz Lizbon’da bir haftalık bir kamp düzenledik. Bu kampa birçok ülkeden Batı Ermenicesi konuşan kişiler katıldı ve bu dilin nasıl daha yaygın bir şekilde konuşulabileceği üzerine fikir alışverişinde bulundular. Bu bir haftalık toplantının ardından yedi grup oluşturuldu. Bu gruplar Batı Ermenicesinin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarda bulunacak. Bu yedi grup, ağırlıklı olarak, genç nesilden Batı Ermenicesi öğretmeni yetiştirmek adına çaba gösterecek. Bu yetiştirme sürecinde en çok dikkat edilmesi gereken husus da, öğretmenin bu işi bir mecburiyet olarak değil, severek yapması. Zira çocuğa dili zorla öğretemezsiniz, dayatmak yerine ona dili sevdirmelisiniz.

Batı diasporasında genç nesil Ermeniler Ermeniceden giderek uzaklaşarak yalnızca ülkelerindeki anadili konuşuyorlar. Genç neslin bu tutumunu değiştirmek mümkün mü? Mümkünse de nasıl?

Bu konuda ailenin çok büyük bir rolü olduğunu söylemek gerek. Yalnızca okulda değil, evde de Ermenice konuşulması, çocuğun dili öğrenmesinde çok yardımcı olur. Ayrıca bahsettiğiniz örneklerle birlikte, yine batı diasporasında Ermeniceyle doğup büyüyen ve gündelik hayatında bu dili konuşan Ermeni gençlerin sayısı da bir hayli fazla. Bu grubu diğerlerinden ayırt eden özellik, kendilerine Ermenice konuşulan bir ortam oluşturmaları. Bu konunun önemli olduğunu düşünüyorum, gençlere Ermenice konuşabilecekleri bir ortam oluşturmalıyız, onları bu konuda cesaretlendirmeliyiz. Yalnızca okul değil, okul dışı hayatlarında da Ermenicenin bir parçaları olduğunu öğretmemiz lazım ama dediğim gibi bu konuda ilk ve en büyük görev, ailenin. Anne-babadan yalnızca biri bile çocuğuyla Ermenice konuşsa, bu, çocuğun o dili çok daha erken ve sağlıklı öğrenmesine vesile olur. İşin püf noktası, bu.

Bazı örneklerde, doğudan batıya göç sonrasında ailelerin Ermeniceyi konuşmayıp, yaşadıkları ülkenin dilini konuştuklarını görüyoruz. Sizce bu neden kaynaklanıyor?

Bir aile, Ermenicenin önemli olmadığını düşünüyor ve çocuğuna o dili öğretmeyi istemiyorsa, o çocuğa Ermenice öğrenmesini dayatamayız. Çözüm istemeyen aileler için çözüm üretemeyiz. Son zamanlarda Ermenistan’dan batıya göç edenlerde bu örneği maalesef çok sık görmeye başladık. Bir an evvel gittikleri ülkenin dilini öğrenmek istiyorlar. Bunun sebeplerinden biri, çocuklarının o ülkenin dilini evde öğrenmeye başlamasını istemeleri. Bu örneklere hemen her diaspora ülkesinde rastlamak mümkün. 

Bazı örneklerde de batıya göç ettikten sonra gidilen ülkede konuşulan dilin yanı sıra evde Ermenice konuşulmaya devam edildiğini görüyoruz. Ayrıca karma evliliklerde de çocuğun anne veya babasından birinin Ermeni olması ve Ermenice konuşmasıyla birlikte, çocuk, kusursuz bir şekilde iki dilli büyüyor.

Bardağın boş ve dolu taraflarına baktığımızda genel olarak boş taraflarını görüyoruz ancak dolu taraflarına da bakmamız ve dahası, bu dolu tarafı nasıl artırabiliriz, bunun üzerine düşünmemiz lazım. Şahsen, niyetimizin her Ermeni’nin Ermenice konuşmaya zorlanmaması gerektiği kanaatindeyim. Yapmamız gereken, Ermenice konuşmayı isteyenlere o fırsatları ve imkânları sunmak.

Gülbenkyan Vakfı olarak, İstanbul’un durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben İstanbul’un durumunu az çok biliyorum. İstanbul, bizim için Ermeni kültürünün ve Ermenicenin önemli merkezlerinden biri. Bizim de bütün çabalarımız, İstanbul’un gelecekte de böyle bir merkez olmaya devam etmesi ve Ermenicenin bu şehirde korunması yönünde. İstanbul’da bu potansiyel var, çünkü 15 Ermeni okuluna, birçok kiliseye ve yayın yapan gazetelere sahip. Tüm bunların yanı sıra, ciddi oranda Ermenice konuşan bir nüfusa sahip. İstanbul, bu özelliklere sahip ender şehirlerden biri. Buna benzer Halep’i örnek gösterebilirdik ancak ne yazık ki son yıllarda orada yaşananlar herkes gibi Halep’teki Ermeni cemaatini de olumsuz etkiledi. Keza Lübnan’da da Ermenice konuşanların sayısı azımsanmayacak derecede. Batıda ise Montreal ve Los Angeles’te Ermenice konuşanların sayısı bir hayli fazla.

Bu yaz Portekiz’de düzenlediğimiz WikiCamp organizasyonuna İstanbul’dan yoğun bir katılımın olması bizi çok mutlu etti. Yalnızca İstanbul’dan değil, Fransa’dan, Yunanistan’dan da gelenler vardı ve tüm o bir hafta boyunca herkes birbiriyle Ermenice konuştu. Dediğim gibi, mühim olan, Ermenice konuşmayı isteyenlere gerekli fırsatları sunmak. Sonrası zaten doğal olarak geliyor.

Halep’te yaşanan savaş, Batı Ermenicesi üzerinde ne derece olumsuz bir rol oynadı?  

Halep de tıpkı İstanbul gibi Batı Ermenicesi için çok önemli bir şehirdi. Savaş nedeniyle orada yaşayan Ermenilerin bir bölümü Ermenistan’a göç etti, onlar zamanla Doğu Ermenicesi konuşmaya başlayacak. Fakat bir kısım da İsveç, Kanada gibi ülkelere göç etti ve onlar da o ülkelerin dillerini öğrenecek. Mühim olan, günümüzde batıya göç edenlerin kendilerinden sonraki nesle Ermeniceyi nasıl aktaracakları. Evet, Batı Ermenicenin kaybolma tehlikesi yaşadığı bir gerçek fakat, unutmamak gerekiyor ki ABD, Kanada gibi ülkelerde de bu dili koruyan nesiller var. Bu durum aileden, okuldan ve şehirdeki yaşamdan kaynaklanıyor. Öyle ki yeni göç edenler, bu ortamlarda kendilerine yer bulurlarsa, nesilden nesle dil aktarımında ciddi bir sorun yaşanacağını düşünmüyorum. Özellikle Kanada’da toplumun göç edenlere karşı böyle bir yaklaşımı olduğunu biliyorum, o yüzden Halep’ten Kanada’ya göç edenlerin en az üç nesil boyunca Ermenice konuşmak konusunda bir sorun yaşamayacağına inanıyorum.

 



Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.