YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Görüntüler ne anlatıyor?

Haftabaşında Hrant Dink cinayetine dair görüntüler AKP’ye yakın medyaya servis edildi. Cinayet günü ve öncesinden, civar iş yerlerinin güvenlik kamerası görüntüleri bunlar. Jandarma istihbarat elemanlarının cinayet günü ve öncesinde Agos etrafında keşif yaptıklarını açık seçik görüyoruz bu karelerde. Görüntülerin televizyonlarda yayınlanmasıyla birlikte cinayet yeniden gündeme geldi, bu görüntülerin ne anlama geldiği gazetelerde ve televizyonlarda tartışıldı. 

Öncelikle şu cevabı kestirmeden vermekte fayda var: Görüntüler, devletin boğazına kadar bu cinayetin içinde olduğunu anlatıyor. Bu açık. Bu zaten bilinmeyen bir şey değil, cinayetin hemen ertesinden beri bunu söyleyip duruyoruz. Ama yine de bunun da ötesine bakmak gerekiyor. Bu görüntüler ve bu görüntülerin tam da şimdi sızdırılması ne anlama geliyor?

Bu görüntülerin –en azında bir kısmının– var olduğu yıllardır biliniyordu, öncelikle bunu söylemek lazım. Yani ‘tamamen’ yeni ortaya çıkmış görüntülerden bahsetmiyoruz. Kısmen dava dosyasında bulunan görüntüler bunlar, tahminler bu yönde. Yeni olan, bunların yayınlanması. Diğer yenilik de, bu görüntülerdeki kişilerle olay günü ve öncesinde jandarma istihbarat elemanlarından gelen HTS yani telefon görüşme kayıtlarının birbirini tutması. Dolayısıyla aklımıza gelmesi gereken ilk soru şu olmalı: Bu işlemlerin yapılması için neden dokuz yıl beklendi ve dokuz yıldır devlet bu en kritik meselede neden tek bir adım dahi atmadı?

Buna AKP çevrelerinin vereceği yanıt muhtemelen “FETÖ’yü yeni keşfediyoruz, ondan” olacaktır. Belki şunu da diyebilirler: “FETÖ engelliyordu.” Bunlar elbette ikna edici argümanlar olamaz. Bu cinayetin aydınlatılması için yıllardır büyük bir çaba sarfediliyor, Dink ailesi, ailenin avukatları, insan hakları savunucuları, her duruşmada Adliye’nin önündeki meydanda adalet arayan Hrant’ın Arkadaşları, uluslararası çevreler, yıllardır cinayetin aydınlatılmasını talep ediyor. Bir de, hükümetin cinayetin hemen sonrasında verdiği bir ‘namus sözü’ var.

Bütün bunlara rağmen bu görüntüler gizlendi. Üzerinde durulmadı. Talepler geçiştirildi. Ta ki AKP ile Gülen Cemaati arasındaki savaş (dikkat edin, “patlak verene kadar” demeyeceğim) şiddetlenene kadar. Yani bu görüntülerin üzeri takriben sekiz yıl boyunca örtüldü. AKP-Cemaat ortaklığının belki de en büyük marifetiydi bu.

Savaş şiddetlendikten sonra ortaya çıkan manzara şu oldu: AKP cinayeti tamamen Cemaat’e yıkmak istemektedir. Her seferinde şunu söyledik, yılmadan tekrar söyleyeceğim: Cinayette Cemaat’in dahli su götürmez bir mesele olarak önümüzde durmaktadır. Ancak tablo bundan ibaret midir ve böyle bir savaşın ortasında AKP cenahından gelen bu senaryo sorgusuz sualsiz satın alınmalı mıdır? Bu soruyu sormak durumundayız, çünkü 15 Temmuz sonrası artık iyice şiddetlenen ‘temizlik’ operasyonunun nereye ve nasıl gittiğinden AKP’liler bile artık emin olamamaktadır ve bu atmosfer devlet içi kanatların rakip kanatları ekarte etmeye çalıştığı bir furyaya dönmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği “At izi it izine karışıyor” sözleri, durumun en net tarifi olsa gerek. (Geçerken söyleyelim, bu furyada yine en büyük darbeyi üniversite, bürokrasi ve yargıdaki sol-muhalif kesimler yemektedir. O amiyane tabiri yinelemekte beis yok: Bu kanatlar belki yarın öbür gün yerlerine dönecektir ama olan yine solculara, muhaliflere olacaktır.)

Konumuza dönecek olursak; bu at izinin it izine karıştığı atmosferde dikkatli olmamızı gerektiren durumlar, hesaplar var. Öncelikle şunu aklımızda tutmalıyız: Bu cinayete devletin tüm kanatları karıştı ve klasik devlet de dahil olmak üzere hiçbir kanat bu işten muaf değil. İkinci olarak: Öyle görünüyor ki Cemaat operasyonu büyük oranda devlet içinde yeniden etkinlik kazanmaya başlayan eskinin ‘derin’ çevrelerinin yönlendirmeleriyle sürüyor ve AKP içinde de bu durumdan rahatsız olanlar seslerini yavaştan yükseltmekte. Dolayısıyla, aynı FETÖ operasyonunun tahmin edilmedik yerlere uzanması gibi, cinayet konusundaki operasyonlarda da devlet içindeki kanatlar yeni hamleler yapabilir.

Velhasıl, bu görüntülerin yayınlanmasının ardından AKP ve medyası tarafından vazedilen senaryo, bu jandarma istihbarat elemanlarının tamamının FETÖ üyesi olduğu yönünde. Mümkündür, belki de öyledir, bilemiyoruz.

Ancak burada net yanıt bulmamız gereken iki soru var: Bu jandarma istihbarat elemanlarına orada olmaları emrini kim vermiştir? Ve en az bunun kadar önemli olan ikinci soru: Ya bu jandarma istihbara elemanlarının tamamı bize söylendiği gibi Cemaat’e yakın değilse? Bilhassa bu ikinci sorunun yanıtı kritik önemde. Tekrar etmekte fayda var; bu jandarma istihbarat elemanlarını Cemaat’e yakın olması elbette mümkündür. Ancak yukarıda tarif etmeye çalıştığım atmosfer içinde burada bir ‘karartma operasyonu’ yapılması ve başka unsurların Cemaat kılıfına sokulması da mümkündür.

Tanıdığımız kadarıyla bu devlet, böyle operasyonları yapma ‘kabiliyetine’ sahip bir devlettir. Nihai olarak soracağım soru ise şu: Bu cinayeti şu ya da bu sebeple dokuz yıldır karartmayı başarmış bir devlet, nasıl bir devlettir?