2 Eylül’de yayınlanan Kanun hükmünde Kararname ile çok sayıda akademisyen kamu hizmetinden men edildi. Barış için imza veren akademisyenler de bu son KHK’nın hedefindeydi. Kocaeli Üniversitesi akademisyenleri yaşadıklarını anlatıyor.
"Bu süreçte beni en çok duygulandıran, öğrencilerimizden gelen mesajlar ve telefonlar oldu. Evet, çok üzülüyoruz ama, buradayken öğrencilerimize ofisimizin kapısı hep açıktı, şimdi gönül kapımız açık. Bizi buradan gönderenler, bizim öğrencilerimizden aldığımız sevgi ve saygıyı asla alamayacaklar. Bizim en büyük hediyemiz bu, bizi gönderenlerin de en büyük cezası” diyor Yrd. Doç. Dr. Derya Keskin.
19 akademisyen birden
Keskin, 2 Eylül’de çıkarılan kanun hükmündeki kararnameyle (KHK) Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden atılan, ya da devlet diliyle söylersek “kamu hizmetinden men edilen” 19 ‘barış imzacısı akademisyen’den biri. Tıpkı aynı üniversitenin Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden atılan Doç. Dr. Yücel Demirer gibi. Konuşmak için kendilerine telefon ettiğimizde okulda olduklarını ve ofislerindeki eşyalarını kolilere doldurmakla uğraştıklarını söylüyorlar. Asistanların ve içeriye girebilen arkadaşlarının yardımıyla... Kocaeli Üniversitesi’nden atılan 19 barış imzacısı akademisyen olarak, toplanmayı birlikte yapmayı planlamışlar ama dışardan gelmek isteyenler, üniversite güvenliği tarafından içeri alınmamış. Keskin, mimarlık bölümünden bir meslektaşlarının odasının anahtarının değiştirildiğini, üniversiteye ve kaldıkları lojmana girişte güvenlik kontrollerinin artırıldığını söylüyor. Zaten lojmanı da 15 gün içinde boşaltmaları istenmiş. Bilgisayarlarını açamıyor, interneti, e-posta adreslerini kullanamıyorlar. Çünkü hepsi idare tarafından kesilmiş durumda.
Önce gözaltı, sonra atılma
2 Eylül’de yayımlanan KHK ile 15 Temmuz darbe girişimi ve Gülen cemaatiyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle üniversitelerden 2 bin 346 kişi işten çıkarıldı. “Kamudan men edilenler” arasında, 11 Ocak’ta yayımladıkları bildiriyle “Bu suça ortak olmayacağız” diyen 41 ‘barış için akademisyen’ var. 19’u Kocaeli Üniversitesi’nden.
Derya Keskin, olayların bu noktaya geleceğini az çok tahmin ettiklerini söylüyor. “11 Ocak imzasından sonra 14 Ocak’ta üniversitenin internet sitesinde senatonun kararı açıklandı. 15 Ocak’ta da gözaltına alındık, 20 Şubat’ta soruşturma yapıldı. Biz bu soruşturmaya itiraz ettik, çünkü soruşturma komisyonunda senato üyeleri vardı. 23 Ağustos’ta bize tebliğ geldi, ifade vermeye çağırıldık, ama aslında 15 Ağustos’ta bizimle ilgili karar verilmiş” diye anlatıyor. Yine Kocaeli Üniversitesi İİBF öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hülya Kendir, her şeye hazırlıklı olduklarını ifade ediyor. “Katılmaya hak kazandığımız yurtdışı konferanslarına gitmemiz, ki bu üniversite için prestijdir, engellendi. Yurtdışı görevlendirmeleri iptal edildi. İtiraz ettiğimizde, açık açık ‘Barış imzacısı olduğunuz için’ dediler. Şu an Barış İçin Akademisyenlerden 50 kişinin dosyası, kamudan men talebiyle YÖK’e verildi.”
Esnaf hukuku
Yücel Demirer, “Türkiye’de her şey değişiyor ama devlet geleneği değişmiyor” diyor ve devam ediyor: “Estirdikleri terörle insanları yanımıza gelmekten ürküten bir hava yaratmaya çalışıyorlar. Türkiye’deki otoriter devlet geleneğinin mağduriyetini kimseye bırakmayan bu siyasi akımın, nasıl otoriterleştiğinin çok önemli bir göstergesi bu.” Kendilerine uygulanan hukuksuzluğu da “esnaf hukuku” olarak değerlendiriyor. Demirer, “Burada akıl almaz bir hukuk dışılık var. Biz sadece Barış İçin Akademisyenlerin karşı karşıya kaldığı hukuk garabetini protesto etmiyoruz. Derslerimde anlatıyordum bunları: Hukukta insanlar sadece kendilerine benzeyenlerin haklarını korumaz, böyle demokrasi olmaz. Ben en çok bana benzemeyenin hakkının savunulmasından yanayım.”
Derya Keskin de, büyük bir listeye koyulduklarını hatırlatıp şöyle diyor: “Bir gecede çıkan bir KHK ile hiçbir soruşturma yapmadan, dava olmaksızın insanları ekmeklerinden etmek, tamamen hukuk dışı. Eminim ki, bizim gibi haksız yere mağdur edilen birçok insan var.”
Ekonomik değil, akademik dert
Artık maaş alamayacak olmaları, peşin ödenen maaşlarının geri istenmesi ya da bir süre sonra sağlık güvencelerinin kalmayacak olması gibi günlük mağduriyetler, şu anda en son düşündükleri şeyler. Demirer, “Hiçbirimizi kolay günler beklemiyor, herkesin mağduriyeti farklı olacak. Ama ayakta kalacağız. Şu anda sıkıntımız ekonomik değil; akademik yönümüzü nasıl canlı tutacağız, onu dert ediyoruz. İmkânı olanlar Kocaeli’ni terk etmeyecek, öğrencilerimizi bırakmayacağız. Hrant Dink’in gazetesine konuşurken, ben kendi mağduriyetimden şikâyet etmeye utanırım” diyor.
Derslik yoksa açık dersler var
Öte yandan, her biri gerek içerde, gerek dışarda hukuki mücadeleye devam etmeye kararlı. Keskin, “Uzun da sürse, üniversiteye döneceğimize inanıyoruz” diyor. O arayı nasıl değerlendireceklerini, Yücel Demirer’in sözleri anlatıyor: “Öğrencilerimizi çok özleyeceğiz, bu zor bir konu. Ben genç bir Siyasal öğrencisiyken, İsmail Beşikçi hocanın ev numarasını bulup onu aramış, hiç ummasam da onunla konuşabilmiştim. Hoca’yla Kızılay’da bir kahvehanede buluştuk. İsmail Hoca, okey oynayanların yanında sorularımı cevaplamıştı. Sanki üniversitedeymiş gibi. Yani bizleri mekânlar, ofisler, akademik titrler hoca yapmıyor.”
Ümit Biçer: Atılmamız darbe fırsatçılığı
2 Eylül’deki KHK ile işten atılanlardan bir diğer akademisyen ise adli tıp uzmanı, insan ve çocuk hakları aktivisti, TİHV Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer. Kocaeli Tıp Fakültesi öğretim üyesi Ümit Biçer, atılma sürecini şöyle anlatıyor.
İşten çıkarıldığınızı nasıl öğrendiniz?
KHK’larla ilgili hadiselerde tebliğ edilmiyor, Cuma sabahı bir arkadaşımın telefonuyla öğrendim. Ama dayanışma duygusu oldukça, bu da geçer.
Darbe için çıkarılan bir KHK ile işten atılmayı bekliyor muydunuz? Sizce atılmanızın esas sebebi neydi?
Siyasi iktidarın FETÖ üzerinden yürüttüğü bir darbe fırsatçılığı bu. Kendisine muhalif olarak nitelediği herkesi sindirmeye, korkutmaya çalışıyor. Aslında burada kritik nokta, bize bir yaptırımda bulunması değil, bizim üzerimizden akademide sesini çıkaracak ve dayanışma gösterebilecek insanlara yönelik müdahale olması. Bunun ayrıca üniversitelerde kendi kadrolaşmasını yaratma girişimi olduğunu düşünüyorum.
Kocaeli Üniversitesi’nden çıkarılanların sayısı çok yüksek, 19 kişi. Neden?
Ankara Üniversitesi’nde Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atanları ve muhalif olanları seçmişler. Bizim üniversiteden barış için imza verenlerin hepsini atmışlar. Biz baştan beri çok net bir yerde durduk, geri adım atmadık. Onlar bizim pişman olmamızı istedi. Evet bir pişmanlığımız var, o da bildiriye imza atmak değil, biz bu ülkede akan kanı durduramadığımız, çocuk ölümlerini engelleyemediğimiz, olan bitine daha fazla müdahale edemediğimiz için pişmanız. İmzaları terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlardı. Oysa biz barış istedik, eğer bir terör suçu varsa, o terör suçu da barış isteyenlere soruşturma açmak, onları itham etmektir. Bizim darbe girişimiyle ya da darbe girişimi sırasında yapılmak istenenlerle hiçbir alakamız olamaz. Bizi kimse kamuya hizmet etmekten men edemez. Çünkü biz maaş aldığımız için kamuya hizmet etmiyoruz, bizim varlığımız kamu. Ülkedeki her türlü hukuksuzluğu haykırmaya devam edeceğiz. Çünkü ülkeye demokrasinin ve barışın yaraştığını, ülkedeki herkesin insan haklarına layık olduğunu düşünüyoruz.
KHK’larla ilgili bir bilinmezlik hakim. OHAL bitince geçerli olacak mı, olmayacak mı tartışma konusu. Hukuki olarak nasıl bir süreç izleyeceksiniz?
Süresiz yetkilere sahip gibi ifade edilmekle birlikte KHK’ların geçerli olacağı süre somut, net ve kendi sınırlarını yani OHAL dönemini kapsar. OHAL döneminin dışına taşılamaz. Ama bizle ilgili karara bakınca, bizi kamu görevinden çıkarıyor. OHAL’den sonrasına teşmil edecek bir uygulamaya maruz bırakıyor. Dolayısıyla bu KHK’lar AYM tarafından iptal edilmese bile AİHM’e götürüldüğü takdirde kesinlikle geçersiz kılınacak bir uygulamadır. Öte yandan KHK’ların kapsamına baktığınız zaman, Anayasayı tamamen ihlal ettiğini söyleyebiliriz ve bu KHK’larda ortaya konan sonuçların da şu ya da bu şekilde geçersiz kılınacağını düşünüyorum.