Çarşamba sabahı, Türkiye ordusunun Suriye’nin kuzeyindeki Cerablus’a girdiği haberiyle uyandık. Resmî açıklamalar önce Karkamış’ın hemen karşısında bulunan kentteki IŞİD mevzilerini dağıtmak için bu harekâtın yapıldığını söylese de, Cumhurbaşkanı Erdoğan gün içinde yaptığı açıklamada “Artık son, bu işin burada noktalanması lazım dedik. Sabah 04.00 itibariyle DAİŞ, PYD gibi terör örgütlerine bir operasyonu ordumuz başlatmıştır” dedi. Yani belli ki, görünürde hedef IŞİD olsa da, esasen bölgede etkinlik kazanan Kürtlere yönelik bir operasyon var masada.
Asıl meseleye geçmeden önce bu operasyonun hangi şartlar altında başladığına bakmak gerek. Hatta bunun için ta çözüm sürecine kadar gidebiliriz.
Çözüm sürecinin sonlarına doğru Kuzey Suriye’de (ya da Rojava’da) dengeler değişmiş ve Türkiye’deki siyasal Kürt hareketiyle akraba PYD güçleri Suriye’nin kuzeyinde önemli kazanımlar elde etmişlerdi. Kürtlerin Türkiye’de de kazanımlar elde etmesi üzerine (HDP’nin etkinliği, ulaştığı oy oranı, AKP’nin tek parti iktidarını 7 Haziran’da kaybetmesi) çözüm süreci sona ermiş, Türkiye Kürtlerin Suriye ve Türkiye’deki kazanımlarına savaşla son verme kararı almıştı. KCK’nin de bu plana karşılık vermesi üzerine hepimizin iyi bildiği koşullar içinde geçirdik son bir yılı. Şu artık belli olmuştu: Türkiye’deki çözüm sürecinin akıbeti Suriye’den bağımsız değildir ve Kürtler Suriye’de AKP’nin/devletin istemediği adımlar attıkları sürece Türkiye’de tekrar müzakere masasına dönülmesi zordur.
Siyasal Kürt hareketi açısından ise denklem muhtemelen şöyleydi: Suriye’de çok önemli kazanımlar (kantonlar) elde edilmiştir ve bunlar, bu hareketin belki de kurulduğundan bu yana elde ettiği en önemli kazanımlardır. Dolayısıyla Kandil’de belki de Suriye’deki kazanımların, Türkiye’de HDP’nin oy oranlarından daha önemli olduğu yönünde bir analiz yapılmış olabilir. Bu denklem içinde cereyan eden gelişmeler sonuçta şu noktaya kadar varmıştır: PYD’nin hamleleri yıl içinde hız kazanmış ve Türkiye’nin Suriye sınırında neredeyse bir Kürt şeridi kurulmasına hayli yaklaşılmıştır.
Türkiye bu tabloya izin vermeyeceğini deklare etti sık sık. AKP’ye ve 90 küsur yıllık geleneksel Türk devlet aklına göre, sınır boyunca, hele ki Türkiye’deki siyasal Kürt hareketine yakın bir kanton ya da özerk bir yapı kabul edilemezdi.
Öte yandan, IŞİD’in de hem Türkiye’ye hem de Suriye’deki başlıca rakipleri Kürtlere yönelik saldırılarını artırdığı bir dönemden geçtik, geçiyoruz. Yani başta AKP’nin Suriye’deki ortaklarından biri olan IŞİD’le eski defterler –görünürde– kapanmış, yeni bir ‘düşmanlık’ sayfası açılmıştır.
Bu denklem içinde son haftalara baktığımızda gördüğümüz şuydu: PYD/YPG Kuzey Suriye’de Minbiç’i de IŞİD’den temizlemiş, ‘Fırat’ın batısında’ etkinliğini bir kademe daha artırmıştı. Geriye, sınır hattı boyunca yer alan tek önemli kent olan Cerablus kalmıştı. IŞİD’in elinde olan Cerablus’a karşı PYD’nin bir hamle daha yapması ve burada da kontrolü ele geçirmesi durumunda, Türkiye’nin huylandığı o şeridi kurmak artık an meselesi olacaktı.
İşte tam bu aşamada, artık her ne hikmetse, Cerablus’tan Karkamış’a IŞİD tarafından füzeler atıldı ve Türkiye de bunu gerekçe göstererek sınır ötesi bir harekât başlattı. Bu harekâtın görünen ilk amacı IŞİD mevzilerini dağıtmak ise, ikinci amacı da Türkiye’nin resmî biçimde desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanlarını bölgeye sokmaktı. Çarşamba günü öğle saatleri itibariyle bu ikinci hedef için de adımların atıldığını öğrendik. ÖSO, Türkiye’ye bakılırsa ‘Ilımlı İslamcılar’dan oluşan ve Suriye’nin geleceğinde rol oynaması gereken bir güç. Uluslararası gözlemciler ise ÖSO’nun zannedildiği kadar başat bir güç olmadığını ve İslamcılık derecesinin de tartışmalı olduğunu söylemekteler. ÖSO içinde epeydir önemli sayıda Türkiyeli muharip ya da istihbari unsur olduğu da bilinmekte. Dolayısıyla, ÖSO’nun Türkiye’nin bölgede tampon bölge kurmak için manivela olarak kullandığı bir güç olduğu da düşünülebilir. (Bu arada, Türk ordusu ve ÖSO güçlerinin, dikkate değer bir direnişle karşılaşmadan Cerablus’a girdiğini söylüyor kimi haber kaynakları.)
Türkiye işte bu şartlar altında Cerablus’a girdi. Belli ki ABD bundan haberdar ve bir şekilde onay vermiş durumda. Hedef IŞİD gibi görünse de, asli maksadın Kürtlerin etkinliğini engellemek olduğu belli.
Ortadoğu için ‘bataklık’ benzetmesini kullanmayı sevmem. Dünyanın her yeri her an bataklık olabilir ve tarih boyunca olmuştur da. Ancak bu son hamleyle Türkiye’nin zaten fiilen girdiği Ortadoğu’ya artık resmen girdiği de ilan edilmiş oldu. Peki ama savaşta mıyız? Bu soruya, ihtiyat payıyla “evet” yanıtı verilebilir.
İki açıdan: İlk olarak, IŞİD’le zaten tam olarak ne olduğu belli olmayan bir tür savaştaydı iktidar. Bu son hamlenin Türkiye içinde yine yansımaları olabilir. İkinci olarak ise, Türkiye Kürtlerle hem Türkiye içinde, hem de Türkiye dışında barışmaya niyeti olmadığını ilan etmiş oluyor.
Evet, Türkiye bunları hedefliyor olabilir ama ‘ihtiyaç’ denen bir şey de var. Ülkenin ihtiyacı, Kürt hareketiyle bir an önce masaya oturmak ve yeni bir çözüm süreci başlatmak. PKK geçen haftasonu yaptığı açıklamada yeni bir sürece hazır olduğunu ve bunun gereğini yapacağını bildirmişti. Bu konuda bir gelişme olmasını bekleyenlerin sayısı az değildi. Ancak Türkiye, şu gün itibariyle göründüğü kadarıyla masayı değil silahları seçti. Yine de, bir an önce masaya dönülmesini talep etmekte ve bu konuda çağrı yapmakta fayda var.