BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Yeniler rahat yatsın diye 38.000 mahkumu tahliye ettik… R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 56

Allah’a (c.c.) bin şükür Partimizin 15. yılını, darbemizin de 1. ayını hayırlısıyla idrak ettik inşallah. Derhal düzeltiyorum, FETÖ’cü darbeyi önleyişimizin 1. ayını demek istedim. 

Konuşurken bile çok dikkatli olmak gerekiyor çünkü hainler hemen yanlış anlama ve anlatma çabasında. Bak o kepçekulak bile gelip huzuruma yüz sürmüşken, “Konuşmalarınızı televizyonda dinlediğimizde yüreğimiz ferahladı” deyip tükürdüğünü şapur şupur yalamışken, kendi içimizden hançerleme çabaları var. İpin ucunu bırakmaya gelmez çünkü bizim saflarda günah çıkarmalar biraz fazla olmaya başladı.

***

Fazla derken: Partimizin önündeki törende Abdullah konuştu: “Gerek yeni bir cemaat olsun, ideolojik bir yapı olsun, siyasi yapı olsun eğer aklını fikrini bir kişiye teslim ederse sonu böyle olur”. O alçak Pensilvanyalı için söylemiş gibi yapıp bana çakıyor.  

Mesela bu T. Türkeş. Sıla denen bi şarkıcı bayan varmış, kadın mıdır kız mıdır, bizim o şanlı Yenikapı mitingimizi şov diye nitelemek küstahlığında bulununca, halkımız zehirlenmesin diye belediyelerimiz bunun konserlerini iptal ettirdiler. Bu Türkeş ona atıf yapıp diyor ki, “Herkes görüşünü özgürce dile getirmeli. Bu olayları cadı avına döndürmeyelim”. Şuna bak! Cadı avı tabirini kullanıyor düşmanımız Gezici ve Kürtçü alçaklar gibi!  

***

Ya Binali? Sadrazam yaptıksa sadrazamlığını bil, eskisinden örnek al! Kalkmış diyor ki, “AKP, CHP, MHP, HDP’li vatandaşlarımızla o kanlı darbe girişimine dimdik karşı durduk”.

Ne demek HDP’lilerle? “Seni başkan yaptırmayacağız!” deme küstahlığını gösteren alçakları Meclis’ten, Külliye’den, Yenikapı’dan, anayasa yapımından, kısacası hayattan dışlamışım ben. Daha geçen hafta saat 03.00’te İstanbul il binalarını helikopter destekli özel timlerle basmışız. Sen nasıl konuşursun iade-i itibar yapar gibi?      

Başbakan oflarsa yardımcısı da puflar demişler, mealen. Şu sıralarda bizi mahvedebilecek bi liyakat lafıdır gidiyor ya, Orman bakanımızın “5 çocuğu olmayanı müdür yapmayacağım” sözünü bahane eden Kurtulmuş konuşuyor:

Esas meselemiz ehliyet, liyakat ve millete sadakat olmalıdır. Dinî ya da seküler fark etmez, gerçekten ehliyeti, liyakatı ve millete sadakatı olan insanlar gelsinler, devletin kadroları içinde yer alsınlar… İçkisini içen de gelecek, içmeyen de gelecek”.

Be adam, oldu olacak ‘FETÖ’lü olan da gelecek olmayan da’ deseydin; aynı şey! İşte biz bu türden saldırıları önlemek için çok sağlam durmak zorundayız.

***

Partimiz 15. yıl töreninde benim videodan söylediğim “Artık 15 Temmuz öncesindeki gibi davranamayız.  En başta Cumhurbaşkanı olarak ben davranamam” deyişimi bazıları yumuşayacağım biçiminde yorumladılar.

Saf bunlar. Tam tersine, 15 Temmuz sonrasında her konuda daha kararlı olduğumuza herkesi iman ettirmek zorundayız. Bursa’da tutuklanan jandarma albayına elini silmesi için kağıt peçete uzatan astsubay hakkında “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs”ten 20 yıl hapis cezası istendi. Bunu sağladıktan sonra gerisi zaten hayatın doğal akışı icabı oluyor.

Nasıl icabı, mesela cumhurbaşkanına hakaret gibi suçlardan hakkında dava açılmış öğrenciler yurtlara alınmayacak, girmişse atılacak. Hüküm giymesine gerek yok; cezaya otomatikman geçiyoruz. Çünkü amacımız yerli ve milli ve dindar nesil yetiştirmek, küfürcü değil.

Bunun içindir ki aralarında 2.131 hakim-savcı da bulunan 10.192 kişiyi tutuklattırdık, 76.597 kişiyi açığa aldık, 18.756’sını gözaltına attık, 55.978 tane pasaportu iptal ettik. 3.670 hakim ve savcı görevden alındı.

Bunlar 1 ay sonundaki durum. Bugün iki KHK daha çıkardık inşallah, kamudan 2.692 kişiyi daha ihraç ettik hayırlısıyla.

Tabii, cezaevleri tıklım tıkış olunca yeniler rahat yatsın diye şimdi 93.000 suçluyu “denetimli serbestlik” adıyla peyderpey tahliyeye başlıyoruz; daha ne yapalım. Yine yetmezse, stadyumlara koyacağız.

Özel Harekat polisleri için KPSS şartını kaldırdık, mülakatla alacağız. Genelkurmay başkanını da bundan sonra ben tayin edeceğim. Tabii, askerin ciğerini bilen birine ihtiyaç olacağı için, kurduğu Sadat A.Ş.’yle özel kontrgerilla eğitimi vermekte olan eski Özel Harpçi, Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’yi de bugün kendime başdanışman yaptım.

***

Kurumlara gelince; 35 sağlık kuruluşunu, 104 vakfı, 1.125 derneği, 109 öğrenci yurdunu, 1.934 okulu, 15 üniversiteyi, 19 sendikayı, 16 televizyonu, 23 radyoyu, 45 gazeteyi, 15 dergiyi, 29 yayınevini kapattık.  

Millete fesat aşılamasınlar diye bu yayınevlerinin kitaplarını toplatıyoruz. Tabii, karanlık aydınlar feryada başladılar, Fahrenayt 451 diye. Neymiş efendim, böyle bir kitap ve film varmış, özel bir itfaiye birliği rejime aykırı kitapları meydanlara yığıp yakıyormuş. Fahrenayt’ı bırak bi kenara, bu 451 kitabın tutuşma derecesi imiş.

Be hainler, her şeyden önce bizim yaktığımız falan yok! SEKA’ya gönderip hamur yaptırtıyoruz, vatana-millete faydalı kitaplara kağıt imal edilsin diye!

***

YÖK 5.342 suçlu akademisyeni görevden aldı, 6.792 kişi hakkında işlem başlattı. Bazılarının üniversite alan uzantılı epostaları kapatıldı. Ben bu arada 8 rektörden 6’sını kendi istediklerimden atadım. Zaten bu rektör seçimi şovunu da ilk vakit bulduğumuzda kaldıracağız.  

Bolu’daki bir üniversitenin tıp fakültesine vekil dekan olarak bir veteriner atandı. Hemen iğrenç ağızlarını açtılar. Ne var bunda? İkisi de doktor değil mi? Hayvanı da Allah (c.c.) yaratmadı mı? Sokakta it tekmelesen bi sürü laf ederler!

***

Yargıyı yurdun bir ucundan ötekine tarıyoruz.

Diyarbakır hakimi Muzaffer Şakar adliyedeki odasında gözaltına alındı. Neymiş efendim, yargı içinde bu FETÖ’cülerle en büyük kavgayı veren Demokrat Yargı üyesiymiş. Bunlar böyledir; kendilerini gizlemek için her kalıba girerler. Ayrıca bu bir de kitap yazmış, adı: “Yargıda Kumpasın Köşe Taşları AKP ve Cemaat”. Partimiz ile bu alçakları aynı başlıkta birleştirmiş; sırf bundan tutuklansa yeridir.

Edirne’de bayan ağır ceza hakimi bayan Susam Merdan, kadın mıdır kız mıdır, duruşma yaparken alındı. Olayı gözümün önüne bi getiriyorum da, o polis arkadaş açıp girmiştir duruşma salonuna, ‘Hakimânım, benimle merkeze kadar geleceksin!’ demiştir.  

Polislerimiz duruşma bitsin diye bekleyemez miydi? Bekleyemezdi! Çünkü o sırada FETÖ’cünün birini beraat ettirecekti belki de.

Onu bunu bırak, Sayıştay’ı 15 savcı eşliğinde 120 polisle basıp aradık. Herkesin gözünü korkutmak için böyle olması gerekiyor.

***

Gözünü korkutmak derken, FETÖ’cüleri bulamazsak akrabalarını alıyoruz. Mesela bu bulunamayan Adil Öksüz’ün akademisyen kardeşini aldık. Daha önce de, “Benim öyle bir damadım yok” diyen kayınpederini tutuklamıştık.

Mesela, Hakan Şükür yurt dışına kaçınca babası Sermet Şükür Cuma’dan çıkarken tutuklandı. Bak bak, nereye gizleniyor! İkisinin de bütün taşınmazlarına, kara ulaşım araçlarına, banka hesaplarına, gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklarına, uhdelerinde bulunan kıymetli evraklara, şirketlerdeki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı değerlerine el koydurmuş vaziyetteyiz.

Şimdi yeni bir KHK çıkardık, soruşturmaya uğrayan tüm kamu görevlilerinin eş ve çocukları hakkında iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü belge ve bilginin “ihtiyaç duyan bütün mercilere” verilmesini hükme bağladık. 

Neymiş efendim, biz bu akrabaları rehine alıyormuşuz oysa suç ve ceza şahsiymiş. Yok öyle şahsi falan! OHAL dönemindeyiz! Biri bi halt yedi mi bütün ailesi, aşireti, bilmemnesi sorumludur. Herif kaçmışsa cezasız mı kalacak yani?

Neymiş efendim, mal ve paralarına el koymak hangi yetkiyle oluyormuş. Eyy sözde aydın müsveddesi! İstersen iş bölümü yapalım; biz bunlara el koyalım, sen de git yetkiyi araştır! Aç bak; AYM’nin çarşaf gibi kararı var, “KHK, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran ‘olağanüstü tedbir’ niteliğindedir” diye. Önce onu oku da öyle gel!

***

Tabii ki istihbarat kuruluşlarımız cansiperane çalışıyor. Darbeyi haber veremediler ama şimdi fayrap yapmış vaziyetteler. Eh, muhbir vatandaşlarımız da üstlerine düşen görevi yapıyor, yapacak. Yardımcı olmak için soru formları dağıttık, herkesten kendisi ve etrafı hakkında bilgi istiyoruz.

Ayrıca, son “Demokrasi Nöbetleri”mizde katılım azalınca hemen fakslar yolladık ve “Şu şu tarihte şurada yapılan programa katılıp katılmadığınızı, katılmadıysanız mazeretinizi bildiriniz. Bilginizi ve gereğini rica ederim” dedik.

Neymiş efendim, işte faşizm buymuş. Bişeyi niye yaptın diye sormak değilmiş, bişeyi niye yapmadın diye sormakmış! Höst! Devlet de soramayacaksa kim hesap soracak bu teröristlerden?  

***

Aldığımız olumlu neticeler yaptıklarımızın teminatıdır. Halk desteğim tavan yapmıştır.

Nevyork’ta geçen bir TV dizisi vardı ya, adında afedersin seks kelimesi geçiyordu, onun kahramanı Jesika adlı bayan da bir demeç vermiş ve “15 Temmuz’da sizin için çok dua ettim; kontrol altına alınınca derin bir oh çektim” demiştir. Şükür, PKK da saldırılarına devam ederek ekmeğime reçel sürmektedir.

***

Sürmektedir ama, Türkiye’nin güçlenmesinden ürken kumpas yayınlar hız kazanmış durumdadır. Ta Moskovalara kadar gidip ilişkileri yumuşattığım Rusya’nın, BM Güvenlik Konseyi’nde bizi Suriye’deki terörist gruplara silah göndermekle suçladığı haberleri gelmektedir.

Daha kötüsü, Alman TRT’sine yeni sızdırılan bir haber bütün emperyalist medyaca Türkiye aleyhtarı malzeme yapılmıştır. Alman hükümetinin “gizli” damgalı bir belgesinde Türkiyemiz  “Orta Doğu’daki İslamcı grupların merkez eylem platformu” olarak takdim edilmekte, terörist gruplara yardım ettiğimiz ahlaksızca iddia edilmektedir.

Bu Batılı alçaklar, mültecileri Ege Denizi’ne saldığımız zaman ne yapacaklar, merak konusudur. Ama benim gerçek güvencem, Kürtlere karşıtlık temelinde kurduğum koalisyondur. Şimdi Batılı emperyalistler sıkıştırıyor diye MHP (yaşasın Meral!) ve CHP (yaşasın ulusalcılık!) beni arkalayacaklardır…