PAKRAT ESTUKYAN

Pakrat Estukyan

Մենք ու մերոնք - BİZ VE BİZİMKİLER

Mücadelenin dayanılmaz cazibesi

Türkiye’de barış savunuculuğu gibi zorlu bir amaca hizmet eden gazeteci Hrant Dink devlet yapılanmasının karanlık dehlizlerinde, sağır odalarında tasarlanan bir suikasta kurban gittiğinde binlerce insan “katil devlet” sloganı ile yürümüştü Taksim meydanından Agos gazetesine kadar. Milliyetçi, devlete ve bayrağa tapıcı çevreler büyük tepki göstermişlerdi böyle bir slogana.  

Onlara göre devlet soyut ve kutsal bir kavramdı, dolayısı ile cinayetle suçlanamazdı. Oysa devletler, ellerindeki sayısız araçlarla sadece cinayet değil, uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, kara para aklama operasyonu ve daha sayısız suça bulaşırlar. Sadakati test edilmiş provokatörler, ajanlar, o ajanları kollamaya yönelik yasal zırhlar, dokunulmazlıklar, cezasızlık kuralları, hukuk biliminin uluslar arası kabul görmüş bütün ilkelerini görmezden gelen savcılar, yargıçlar bir bütün olarak devletlerin yasa dışı işlerinin en önemli araçlarını oluştururlar.

Günümüz Türkiye’sinde tüm bu yapıya bir de ‘Olağanüstü hal’ uygulamasından kaynaklanan hukuksuzluk eklendi. OHAL ilanı ile insan haklarını güvenceye alan yasal ilkeler rafa kaldırıldı. En temelsiz ihbar bile birinin 30 gün süre ile gözaltına alınmasına neden olabilir.

Türkiye 15 Temmuz gecesi büyük bir fırtınaya maruz kaldı. Ardından gelen sağanak tufana dönüştü ve yamaçtaki taşları yerlerinden oynattı. Büyük kayalar daha küçüklerini, onlar da bir daha küçüklerini yuvarladılar ve taş yağmuru tüm hızıyla sürüyor. Bu süreçte içimizden kimlerin kafasının yarıldığını ancak yuvarlanan taşlar yerlerine oturduktan sonra göreceğiz.

Bu satırlar yazılırken genç bir Kürt siyasetçinin gözaltında kaybedilmesinin üzerinden 77 gün geçmiş bulunuyor. 27 Mayıs tarihinde özel harekatçı polislerin kullandığı Twiter hesabından Jandarma 23. Sınır tümen komutanlığında gözaltına alındığı duyurulan Hurşit Külter’den o günden beri haber alınamıyor.

77 gündür ‘Hurşit Külter nerede’ diye soranların aklında şüphesiz ki 90’lı yıllarda gözaltına alındıktan sonra faili meçhul cinayetlerle öldürülen yaklaşık 15 bin kişi var. Yakınları halen her Cumartesi Galatasaray meydanında toplanıp evlatlarının, eşlerinin, anne veya babalarının akıbetini soruyor, adalet talep ediyorlar.

Türkiye gibi bir ülkede ömür sürmenin ne denli zorlu bir iş olduğunu her Türkiyeli bilir. Kimisi bu zorluklardan daha az etkilenmek için suya sabuna dokunmaz, güvenli bir pislik içinde yaşar. Kimisi kendini de koyun sayarak, her koyunun kendi bacağından asılacağına inanır. Kimileri de ömür dediğimiz şu sınırlı zamanı adalet için, insanlık için savaşarak, bu uğurda kan ter içinde kalarak, ağır bedeller ödeyerek, egemenlere, muktedirlere kafa tutarak tamamlar.

Çoğu insan bunun nafile bir çaba olduğunu, sonucun hüsran olacağını düşünüyor.

Kim bilir, belki de haklılar. Ama mücadelenin, hele de adalet mücadelesinin, insan onuru için sürdürülen savaşın o karşı konulamaz cazibesini kim inkar edebilir