“Demokrasi Nöbetleri”mizin şahikası olarak Pazar günü düzenlediğimiz Yenikapı birlik-beraberlik mitingi gördünüz nasıl MU-AZ-ZAM geçti!
Önce kötü başlıyor gibi gözükmüş olsa da. Kılıçdaroğlu katılmayacağını ilan etti. Bu mitingi içte darbe kalıntılarına karşı, ayrıca dış ülkelerde gittikçe riske giren şahsi itibarımı kurtarmak için kullanacağımı, KHK’lar konusunda da çok itirazları olduğunu söyledi.
***
Onun gelmemesi planlarımı bir anda mahvedebilirdi. Eyvah, dedim, bizimki uyandı. Hemen harekete geçtik. O kadar ki, fazla ısrar yüzünden korktum pirelenmesinden. Burnumu kırıp Abdullah’a bile telefon ettim, ikna et inşallah şunu, diye.
Meğer derdi pazarlıkmış. Pazarlık dediği de şu, fakirimin: Meydanda Atatürk vurgusu yapılsın ve onun resminden büyük resim olmasın, Dombra çalınmasın, parti liderlerine eşit konuşma süresi tanınsın, parti bayrağı olmasın, falan fıstık…
Yav, bu ulusalcıları tava getirmek ne kadar kolay! As bi Atatürk posteri, çal bi Onuncu Yıl Marşı, salla bi bayrak, bi de Türkiye laiktir laik kalacaktır attır, tamam! Yazık bunlara yav!
Tamam yav, Dombra çalmayız kaşık havası çalarız. M. Kemal’in kalpaklı yani Batı’yı taklide başlamadan önceki dev bir resmini koyarız (benim aynı büyüklükteki resmimin yanına tabii!).Yeter ki gel bana koltuk değneği ol!
Ol, çünkü bu sırf FETÖ işi falan değil, resmen ordudaki darbecilerin işi. Rütbelilerin yüzde ellisi iştirak etti dedik yav! Hem içerde hem dışarda sen şiddetle lazımsın bana şimdi!
***
Fakat miting başlarken içime bi kurt düştü: Ya ben bu arkadaşı küçümsediysem? Ya şimdi kürsüye çıkıp başlarsa:
‘Darbelere sonuna kadar karşıyız; bunu gösterdik de zaten. Dimdik durduğunuz için Sayın Cumhurbaşkanı sizi de gönülden kutluyoruz.
‘Ama kötü işaretler geliyor. Demokrasi diye diye işinden atılmayan, tutuklanmayan memur, gazeteci, öğrenci, akademisyen kalmadı.
‘Bazıları FETÖ’cü, tamam. Ama kurunun yanında yanan yaş kuruyu çoktan geçti. 12 Eylül’deki gibi cadı avı var. İşkence var. Muhbir Vatandaş isteniyor. HDP’yi dışladınız Kürtler bizden kopuyor. En mühimi, KHK’lar anayasaya tamamen aykırı. Meclis devre dışı. Bu nasıl demokrasi? Bu mudur ulusal barış?
‘O iğrenç darbeyi el birliğiyle önledik, şimdi sıra demokrasiyi kurmada. Biz buraya demokrasi mitingi diye geldik, demokrasi istiyoruz. Dilerim Sayın Cumhurbaşkanı, fırsat bu fırsat deyip Tek Adam rejim kurmaya kalkışmazsınız. Bu büyük ulusal fırsatı heba etmezsiniz.’
Farzet ki tuttu sıraladı bunları, ne yaparız? Çekip kürsüden alaşağı edecek halimiz yok ya!
***
Allah teala’ya (c.c.) binlerce şükür ki ben bu adamı ve partisini iyi tanıyormuşum! Çıktı benim canım Kemal kardeşim, 12 madde diye bişeyler okudu, herkes kaval dinler gibi dinledi, sonra indi oturdu.
Konuşmasının ulusalcılar tarafından nasıl karşılandığına bakarsanız, ne dediğini daha iyi anlarsınız. Cumhuriyet’ten Orhan Bursalı kardeşimiz aynen şöyle yazıyor: “Kılıçdaroğlu mitingde konuştu, iyi oldu. Kaybettiği bir şey yok, bu miting zaten yapılacaktı, ama kazandığı çok şey var. Konuşması dört dörtlüktü. Cesur bir karardı”.
Daha ne yazsın yav?
***
Kemal kardeşimin hakkını yememeliyim. Kendisi için önemli bişey söyledi: “Kışlaya, camiye, adliyeye siyaset sokmayalım” dedi.
Çok güzel de, be saf kardeş, siyaset buralara nasıl girsin? Bak, bizim Bilal’e anlatır gibi anlatayım:
Cami: Siyaset camiye giremez çünkü artık cami siyaseti yönetiyor. Artık camilerimiz partimizin mahalle şubesidir, imamlar da şube başkanı. Ayıptır sorması, o kadar camiyi niye yapıyoruz sanıyorsun?
Kışla: Siyaset kışlaya giremez, çünkü artık kışla siyasetin elindedir. Programda olmadığı halde, Genelkurmay Başkanı Akar’ı (görevden atmak yerine) alıp Yenikapı’ya getirdim, konuşturdum: "Her yönüyle milli ve yerli olan yüksek siyasi liderlikçe verilen direktifler doğrultusunda..." dedirttim. Duydunuz beni nasıl tarif ettiğini: Milli ve yerli yüksek siyasi liderlik!
Daha basit söyleyeyim: Çay toplamaya götürdüm onu da.
Adliye: Bunun cevabı daha bile kısa: HSYK’nın Sulh Ceza hakimleri varken siyaseti niye sokalım Adliyelere!
***
Bırak milyonların gelmesini, Yenikapı buluşmamız öyle büyük sükse oldu ki, başta değerli Demet Akalın kardeşimiz bütün sanatçılarımız oradaydı. Kim geldi kim gelmedi diye aralarında liste bile tutmuşlar, aynen bizim gibi.
Böylesine bir başarıya imza atınca, artık korkacağımız hiç bişey kalmamıştır. KHK’ların Meclis’e gitmesi hayaldir. Komisyon kurmayacağız, genel kurula da gitmeyecek. Meclis tatile gireceğinden içtüzükteki 30 günlük süre işlemeyecek, en erken Ekim’de gündeme gelecek. O zamana kadar da ben bütün işimi bitiririm birbiri ardına KHK çıkartıp.
En mutlu olduğum hususların başında da, Yenikapı zaferinden sonra artık 17-25’ten bahsedemez alçaklar.
***
Şu anda ortalık tam tavında.
Bir kere, Yargıtay ve Danıştay operasyonumuz için korkmamız tamamen lüzumsuzmuş. Bi zamanlar “KHK’ların etkisi OHAL’le sınırlıdır, yasalarda kalıcı değişiklik yapamaz” diye içtihat tesis etmiş AYM oturdu, kendi iki üyesini meslekten atıverdi!
Hem de nasıl atmak! 667 sayılı KHK’mızı “geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran ‘olağanüstü tedbir’ niteliğindedir” diye yorumlayarak!
Buna göre, memurun FETÖ’cü sayılması ve işten atılması için, durumu değerlendirecek komisyonun "üyelik" veya "mensubiyet" araması gerekmeyecek. "İltisak ya da irtibat vardır" biçiminde bir kanaate varması yeterli olacak. İltisak ve irtibatın ispatlanması da gerekmeyecek.
Ve daha bile önemlisi, bu karar şimdi tüm kamu kurumlarında emsal olacak!
Böylece maba’dları üzerine oturtuverdiğimiz o karanlık aydınlara soruyorum şimdi:
Hani efendim KHK’ların sonuçları OHAL’le sınırlıydı, sonuçları geçiciydi, ilelebet olmazdı? Ha? AYM’den daha iyi mi bileceksin sen? Kendi üyesini “kanaat getirdim” deyip ilelebet attı yahu meslekten bizim bi KHK’mızla!
***
Ne pislik varsa FETÖ’den geldiği teker teker keşfedilmekte. Biz sadece Hrant’ı, Uludere’yi, Rus uçağını, Muhsin’in helikopterini bu heriflere ihale etmiştik, milletimiz bizden hızlı çıktı:
İbrahim Tatlıses kardeşimiz uğradığı silahlı saldırı için “FETÖ/PYD tarafından göz yumulmuştur” dedi. Ahmet Özal kalktı, “Babamın mezarını açan adli tıp başkanı FETÖ’cü çıktı” dedi. Geçen hafta yapılan duruşmada Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan açıkladı: “Ülkemiz PKK, DHKPC, FETÖ saldırısı altındadır. Bu örgütler Soma’yı da yapmışlardır”.
Bu furya varken, şu gittikçe başımızı ağrıtmaya başlayan Hurşit Külter meselesini de FETÖ’ye ihale etsek? Bi de şu İhsan Eliaçık gavurunun bunlardan olduğunu açıklatsak içlerinden bir itirafçıya?
Yazdıkça zihni açılıyor insanın: 1915 Sözde Afedersin Ermeni Soykırımını da niye FETÖcüler yapmış olmasın?
***
Afedersin Ermeni deyince aklıma geldi: Rio Olimpiyatları açılışında kime taşıttık şanlı bayrağımızı gururla? O alçak Gezi kalkışmasında tivitır hesabından “yazıklar olsun size ermenilere bıraktınız meydanı allah belanızı versin eylemci çapulcuları” diye yazınca FİLA’ya sızmış yabancı FETÖ’cüler tarafından “ırkçı söylem” nedeniyle 6 ay müsabakalardan men cezasına çarptırılmış milli güreşçi kardeşimiz Rıza Kayaalp’e!! Böylece kendisine yerli ve milli iade-i itibarda bulunmuş olduk.
***
Ah, bi de birilerine dedirtebilsek, ‘Bu Pensilvanyalı niye hiç evlenmemiştir; hatta bakın ben şahit oldum…’ diye…
***
En sıkı FETÖ taraftarları artık postu kurtarmak için etkin pişmanlık krizlerinde. Biz de bişey diyemiyoruz çünkü en başta ben dedim, “Rabbim ve milletim bizi affetsin” diye.
Bunların bi zamanlarki iki numarası Nurettin Veren bilgi veriyor: “Gülen'le beraber FEM Dershanesi Genel Müdürü'nü falakaya yatırdık”. Ekliyor: “Meral Akşener’i Gülen bakan yaptırmıştı, ben de aracı olmuştum” diyor. Bahçeli kardeşim, artık rahat ol!
Zaman’ın güçlü kalemi Mümtaz’er Türköne’nin, "O camiayla olduğum için pişmanım. Darbecilerin idam edilmesinin caydırıcılık manasında önemli olduğunu düşünüyorum" diye ifade verdiği öğrenildi.
***
Hah, idam! Gelelim şimdi idam işine. Daha doğrusu bu herifin Amerika’dan iadesine.
Ben hakkın rahmetine kavuştuktan sonra yayınlanacak olan bu hatıratta iade işinin öbür yüzünü yazmak ve devletimizin bekası için nasıl hareket ettiğimizi açıklamak istiyorum.
Aylardır iade edin diye Amerika’ya dosyalar yollayıp duruyoruz; sayısını unuttuk. Amerikalılar ise dosya değil belge ve kanıt istiyorlar. Biz de durmadan diyoruz ki, “Neyin belgesini vereceğiz. Bizim terörle mücadelede kaybedecek vaktimiz yok!”
İdam talepleri ve gazetelerde çıkan ağzı-burnu yamulmuş resimler, “Gebertin bizi diye yalvaracaklar” ifadeleri işte bu noktada gündeme geliyor. Çünkü bunlar varken hiçbir ülke kimseyi iade falan etmez.
İtirazımız yok. Gelsin de burada duruşmalarda ötsün mü alçak hain?
Bütün tarihleri, yerleri, teferruatı ile?