Bizim Adalet Bakanı Bekir sadece Türkiye’yi ihya etmeyi bıraktı, Amerika’yı da kurtarmaya çalışıyor şimdi; hemen geleceğim oraya. Ama önce özetle söyleyeyim, Batılı emperyalistlerin bir tekinin bile gelip bize geçmiş olsun dememesi beni çok huzursuz etti. Bana resmen takmış vaziyetteler. Neymiş efendim, anayasaya aykırı KHK’larla Tek Adam rejimi kuruyormuşuz. Cadı Avı yapıyormuşuz. FETÖcüyüz diyemiyorlar, böyle diyorlar utanmadan!
Cevap olarak önce ‘Eyy bana takmış yabancı devletler!’ gibilerden hadlerini bildirmeyi düşündüm. Ama sonra istişare ettik, hem çok kalabalıklar, hem de beni tahrik etmek istedikleri kanaatine vardık. Onun yerine, ülke içinde ve dışında biraz geride durma kampanyası başlatmayı uygun gördüm. Allah (c.c.) tamamına erdirsin inşallah.
***
Buna göre, ülke içinde iki eylemi aynı anda yürütüyoruz:
1) Bir yandan, Paralelci ve diğer şeytanların kökünü kazımaya tüm hızımızla devam ediyoruz. 25.917 haini gözaltına aldık, 13.419’unu tutukladık, birçoğunun mallarına el koyduk. Kamuda 58.611 kişi açığa alındı, 3.499 kişi görevden atıldı.
Ama hepsi bu değil. Mesela, babasının Ermeni olduğu tespit edilen o alçak Pensilvanyalı’nın anasının da Yahudi olduğu büyük âlim Kadir Mısıroğlu tarafından açıklandı (bunu duyan alçaklar diyecek ki, başında mum mu tutuyordu).
Son olarak, Futbol Federasyonu hakemlerinden ve Antalya’daki yüz-kol-bacak nakli cerrahlarından sonra şimdi de İstanbul Şehir Tiyatrosu’nu temizledik elhamdülillah.
2) Artık gerginlik yaratan değil, gerginliği yumuşatan bir melek olduğumuzu yayıyoruz. Amaç, KHK’larla baştan yazmakta olduğumuz Yeni Türkiye modelinde milli birlik ve beraberlik sağlamak. Muhalefetimizle el ele, ama HDP hariç!
Bu kampanyada ana tema olarak şunu kullanıyoruz: ‘Erdoğan’sız Türkiye Olmaz; Hepimiz Mahvoluruz’.
***
Gerçi, “Önce Demokrasi Girişimi” falan isimlerle ortaya dökülen sözde karanlık aydınlar pişmiş aşa soğuk su katmaya uğraşıyorlar, ama kampanya çok iyi gitmekte. Kendi medyamız ve ana akım medya zaten elde bir, ama Cumhuriyet ve Diken’de bile yukarıda söylediğim tema çerçevesinde köşe yazıları çıkmaya başladı!
İlkinde şöyle diyor: “Batı basınında hâlâ Türkiye, iktidar ve onun lideri Erdoğan’dan ibaret resmediliyor, bu resim etrafında karanlık bir tablo çiziliyor”. İkincisinde de benzer ifade: “ ‘Erdoğan olmasın da Türkiye yıkılacaksa da yıkılsın’ havası var. Erdoğan’sız Türkiye yaklaşımı ülkeyi felakete sürükleyecek bir yaklaşım”. Gerçi bunların amacı beni etkileyip gerçekten yumuşatmak, havalarını alırlar ama, demek ki yeni taktiğimiz netice itibariyle amacına ulaşmaktadır!
***
Hemen Bekir’in Amerika işine geleceğim ama biraz daha sabrederseniz bunları sağlamak için neler yapıyoruz, şöyle yapıyoruz:
Ben Alman kanalına demeç verdim, “Kral değilim” dedim, çok tuttu. “Şu ana kadar şahsıma her türlü saygısızlığı, hakareti yapanları bir kereye mahsus affediyorum, davaları geri çekiyorum” diyerek alçaklara açtığım 4.000 tazminat davasını geri çektim, çok tuttu; Hülya Avşar da çekti benle beraber.
Aptallar farkında değiller ki benim davalar otomatikman devam edecek çünkü TCK 299’dan kamu yani ceza davası olarak açıldılar. Ayrıca, HDP ve bazı HDP’lilerin davalarını geri çekmedim, zaten Külliye’deki toplantıya da HDP’yi çağırmamıştım; çatlayana kadar bölücülük desinler!.
***
Bunlara ilaveten, ulusalcı kardeşlerimiz için çok güzel Atatürkçülük programımız var. Önce Binali YAŞ’ı da alıp Anıtkabir’e gitti, fiyakalı harflerle önceden yazılmış bir mesaj bıraktı: “Kurduğun Türkiye Cumhuriyeti'ni; daima yüceltip İstiklal ruhuna sadık kalarak ülkemizi istikbale emniyet ve güven içinde taşıma azmindeyiz”. Hemen ertesi gün Ahmet Hakan durumdan vazife çıkardı: “Sen ne büyükmüşsün hey Atatürk! Artık ben de senin kadrini, kıymetini bilenlerdenim. Ben de Anıtkabir’ini ziyaret edeceğim. Ben de posterini duvarıma asacağım”.
Bu mesaj Atatürkçüleri resmen mest etti, elhamdülillah. Ardından Binali işi sağlamladı: “Hiçbir darbeci Atatürkçü değildir, Kemalist değildir”.
Yine bunlara ilaveten muhalefetle ilişkileri pek geliştirdik (muhalefet derken CHP’yi kastediyorum tabii; Bahçeli zaten bizim partiden). Taksim’de miting bile yaptırdık. O kadar ki, Kılıçdaroğlu şöyle dedi: “Erdoğan'ın mesajlarıyla gerginliğin yumuşatılması için mesafe katettik”.
Kemal kardeşim ardından da, “Batı dünyasında Erdoğan karşıtlığı üzerinden yaklaşım söz konusu. Bu süreçte Cumhurbaşkanı’nın geride durması lazım. Böyle olursa darbe girişiminin parlamenter sisteme karşı yapıldığını birlikte daha iyi anlatabiliriz” dedi. Allah (c.c.) senden razı olsun yav canım kardeşim benim; geride durmak tam şu anda pozisyonumuz! Para versek söyletemezdik! Taktiğimize ve yukarıda bahsettiğim köşe yazılarının esprisine cuk oturdu!
***
Yurt dışına gelince, bu taktiğimizin meyveleri başladı bile. Şimdi ilk olarak AB genel sekreteri geldi. İstediğimiz yazılar da çıkmaya başladı. İngiliz Gardiyan mı istersin (adı -yan’la bitiyor; sahibi Ermeni bile olabilir), Alman Di Zayt mı! Gerçi imzaların çoğu bizden, mesela Deniz diye bir kardeşimiz, mesela Özlem diye bir diğer kardeşimiz, ama ne farkeder, gazeteler yabancı!
***
Bütün bunların altındaki temel olay şu ki, o alçak hainleri tepelemek adına Yeni Türkiye’yi KHK’larla yağdan kıl çeker gibi yeniden inşa ediyoruz. Bizim dediklerimize muhalefetin itiraz etmemesi şartıyla demokrasiyi blok halinde uygulamaya kararlıyız. Nitekim her akşam saat 20.00’de meydanlarda partimizi destekleyen bol bayraklı mitinglerin ismini “Demokrasi Nöbeti” koyduk.
Bu ismin çok tuttuğundan ilham alarak şimdi yeni bakanlıklar düşünüyoruz. Mesela, bazı gazetelerde kendiliğinden yere düşüp ağzı-burnu yamulmuş insanlar çıkınca işkence iftiraları başladı ya, bunları izale etmek için bir “Sevgi Bakanlığı” kuracağız. Kürtler askerlerimizi şehit ediyorlar ya, bunun için “Barış Bakanlığı” ihdas edeceğiz. İhracat azaldı, turizm düştü, esnaf sıkıntıda ya, bunu “Bolluk Bakanlığı” halledecek. “Doğruluk Bakanlığı” da hainlerin yapacağı iftiraları engelleyecek ve arşivlerden temizleyecek. Bunlar yeni icat değil; Milattan önce 1984 yılında başarıyla yapılmış, hatta kitabı bile yazılmış.
***
Artık esas konuya, Bekir’in Amerika işine geleyim. Kardeşimiz dedi ki, “Gülen’in ABD’deki eğitim kurumları vasıtasıyla yetiştirdiklerinin yarın ilerde 5-10 sene sonra ABD’de de bir yönetim değişikliğine gitmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. ABD’ye ve diğer ülkelere dostane tavsiyemiz Türkiye’de yaşanan olumsuzlukları oraların yaşamamasıdır”.
Ben de aynı kanaatteyim. Nitekim, “Amerika’yı da ele geçirecekler” dedim. Amerikalılar bu sözleri ciddiye alsalar iyi ederler. Ondan sonra kalkıp da, “Fethullah Gülen hakkında ciddi manada yanılgıya düşmüşüz, Hz. İsa Efendimiz de milletimiz de bizi affetsin” demesinler! Demesinler, çünkü bu resmen “yardım ve yataklık” itirafıdır, her ülkede adamı içeri attırır.
Demesinler, çünkü orada da bir Afedersin Zenci kalkar, “İçkisi yok, kumarı yok, ailesine sadık, itikadı tam bir adamın şeytana hep teslim ettiği zayıf noktası hangisi olabilir?” deyip dalgasını geçer maazallah!
***
Olay burada da kalmaz. Besledikleri Pensilvanya alçağı onlara çok daha fazlaya malolabilir. Bir sabah kalkarlar, bakarlar ki Vaşington ABD çapında 90 günlük OHAL ilan etmiş. Gözaltı süresi 30 gün! Her gün yüzlerce Amerikalı içeri atılıyor, atılırken doktor muayenesi yok, çıkarken yok, fotolarda suratlar mosmor.
Süprimkort dedikleri Yüce Mahkeme basılmış, 64 kişi götürülmüş, yargıç ve savcıların 5’te 1’i görevden atılmış (o Bharara denen herif de en başta atılır inşallaaaah!), 2.745 hakim ve savcının mal varlığına el konmuş.
Üniversitelerden 2.318 hoca atılmış, bir kısmı içerde. Nevyork Şehir Tiyatroları oyuncuları da dışarda! Amerika’da yüz nakli yapan cerrahlar varsa, onlar keza.
***
Daha sayayım mı; avukatlık büroları basılmış. 70-80 yaş arası gazeteciler ters kelepçede. Başkan, neydi adı, Trump yazılıyor, hani afedersin hanımının cıbıl fotoğrafları daha yeni döküldü ortalığa (tövbe yarabbi, bi düşünüyorum da!!!), işte o Amerikan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bile direkt kendine bağlamış.
Devam edeyim mi? İdam olmayan Amerikan eyaletlerinde bile idam geliyor. Çünkü Amerikan milleti istemiş, demokrasi var, mecbur he diyecekler. Gelmese bile, ABD ekonomi bakanı çıkıyor, insanların “lağım fareleri” gibi 1,5 m²’lik hücrelerde güneş yüzü görmeden, insan sesi duymadan, ‘Gebertin bizi’ diye yalvardıkları bir ceza sistemini haber veriyor. Ölenler dua-kilise-milise görmeden doğruuuu Hainler Mezarlığı’na…
Eğer Amerikalılar bu uyarılarımızdan sonra da vermezlerse o alçağı, bütün bunlara layıktırlar diye değerlendiriyorum…