Heeeeyt be! Heeeeeeyt be! Dünya varmış be!
“Bu hareket Allah'ın (c.c.) bir lütfu!” Bu cümleyi aynen, havada geçirdiğimiz o 1 saat 35 dakikalık kâbustan sonra İstanbul’a iner inmez telaffuz ettim.
Bu lütuf sayesinde artık Reis’in ülke istikrarı için yapacaklarının sınırı kalkmıştır! Artık tüm muhalifleri, bana o 17-25 korkusunu yaşatan o alçaklarla birlikte “FETÖcü” ve “darbeci” diye temizleme imkanı doğmuştur inşallah.
Sadece diyorum ki, keşke bu darbeci alçaklar biraz daha az şapşal olsalardı. O zaman şimdi yaptıklarımız ve yapacaklarımız daha meşru gözükecekti. Şimdi darbeyi biz yaptırmışız şüpheleri doğdu. Hele de, MİT’in olayı bize taa saat 16.00’da haber verdiği duyulduktan sonra.
Şu önemli tespiti hemen yapayım: Muvaffak olsalardı, bu alçaklar bizim sıcağı sıcağına yaptıklarımızı (aşağıda anlatacağım) ve daha yapacak olduklarımızı aynen yapacaklardı. Onun için, yaptıklarımız ve yapacaklarımıza kimsenin laf etme hakkı yoktur!
Neler yaptığımızı anlatayım önce.
***
İner inmez, halkımızı meydanlara çağırdım. Bütün partililerimiz icabet ettiler. Ardımdan, Efkan Âlâ da söyledi: “Bu akşam meydanlarda olmalıyız. Bunların yaptığını Yunan yapmadı” dedi. En önemlisi, meydanlara çıkmayanlar darbe destekçisi sayıldı!
Alçaklar daha en baştan buna taktılar. Neymiş efendim, meydanlara çıkmamak niye darbecilere destek anlamına gelsinmiş. Çıkmak, halkı birbirine kırdırırmış. Üstelik çıkanların içlerinde Suriye’de çarpışıp eğitilmiş İBDA-C’liler varmış ve erleri linç edenler asıl bunlarmış. Hatta içlerinden İbrahim adlı birinin Türkmendağı’nda “Sultan Abdülhamit Tugayı” saflarında çekilmiş bir resmi “Nakşi Sırrı Kavgamız” adlı feysbuk hesabında duruyormuş.
Ne var? İlk defa mı oluyor? Bizim Tuğrul’un babası Alparslan Türkeş de “Ülkücü gençler devletin güvenlik kuvvetlerine yardım etmektedirler” dememiş miydi yakın geçmişte? Bu da aynı şey. Arkadaş açıkça söylemiş zaten: “İçeride şu anda Fethullahçı ve laikçi köpekler devlete mukavemet etmeye çalışıyor. Polisimizin yardım istemesi üzerine yardımlarına geldik. Dua edin inşallah” demiş yutubdaki videoda, ben de seyrettim.
Üstelik, şimdiki planımızı daha önce tatbikata koyabilmiş olsaydık halkımız bu alçak darbecilere karşı silahlanmış vaziyette çıkabilecekti meydanlara. Başdanışmanım Şeref Malkoç açıkladı: Vatandaşın meşru müdafaa hakkını kullanması için ruhsatlı silahın önünü açıyoruz. Adına minütmen diyorlarmış, Amerika’da da var. Bu onun Sünni’si işte. Hem bayrağımızı koruyacak hem dinimizi.
Her şey olup bittikten sonra itiraf edeyim, canım çok istedi halkımla birlikte o tanklardan birinin üzerine çıkayım… O sarhoş Yeltsin çıkar da ben çıkamam mı! Ama kısmet değilmiş diyelim…
***
Ardından, hiç vakit kaybetmeden derhal temizliğe giriştik. Tabii, önce TSK. Yakında yapılacak YAŞ kararlarını beklemeden, 113 general ve amirali aldık ve 99’unu tutukladık. Bunların toplamı 358 olduğuna göre, mevcudun 3’te 1’i gözaltında. Tabii ve şükür ki bunların çok ufak bir bölümü Paralel; ama milli iradenin temsilcisi olarak ve Allah’ın (c.c.) lütfu sayesinde istemediklerimizi arada ayıklıyoruz. Darbe yeni olduğu için buna kimsecikler ses çıkartamıyor tabii.
Bi ses çıkartmayan da Genelkurmay. Çok sebeple: Kalkışmadan haberleri bile olmadı. Genelkurmay başkanı başta olmak üzere her bi komutanı biz polislerimize kurtarttık. Zaten son düzenlemeden sonra bunların yargılanmaları artık benim iki dudağımın arasında. Terörle mücadele sırasında işledikleri suçlar sivil mahkemelerde yargılanmayacak. EMASYA’yı tekrar getirip memnun da ettik.
En başta da şu var: Saflar diyor ki, Kürt sorunu böyle askerî yöntemlerle bitmez. Yav, zaten niye bitsin ki? Böyle bir ortak amaç olduğu sürece milliyetçiler, ulusalcılar ve asker benim yanımdan ayrılır mı!
***
Belki daha da önemlisi, Yargı’yı hallediyoruz. HSYK eliyle. Tam 2.745 hakim ve savcıyı açığa aldık. Bunların ülkedeki toplam sayısı 14.000 kadar olduğuna göre 5’te 1’i demektir.
Bunun yanı sıra, 140 Yargıtay ve 48 Danıştay üyesine ve ayrıca 39 savcı ve 71 hakime gözaltı kararı çıkarttık. AYM üyeleri Alparslan Altan ve Erdal Tercan dahil.
Hemen açıldı kenef ağızlar. Neymiş efendim, hakimler ancak suçüstü durumda gözaltına alınabilirmiş. Biz aldık be! Hem de hakimlere aldırttık! Ayrıca, biz bu 2.745 kişiyi suçüstü yakalanmış addediyoruz; var mı! Aman efendim bunların arabası bile aranamazmış da, yıllık izindeyken haberleri bile olmadan evleri aranmış. Şikayet ediyorlarsa, gocundukları yara vardır!
Neymiş efendim, AYM üyesi A. Altan’ı oraya biz getirmişiz. Hem de, seçilme yeterliliği olmadığı için önce 657’yi değiştirip kendisini önce Binali’nin Denizcilik Müsteşarlığı’na müsteşar yardımcısı yapmışız, 31 gün sonra da AYM’ye üye tayin etmişiz. Hulle yapmışız yani!
Be alçaklar, daha iyi ya, bizim tayin etmek için bu kadar didindiğimiz kişinin bize ihanet ettiği ve benim yine ne kadar iyi niyetli olduğum çıkmıyor mu buradan! Ben değil miyim “Ne istediler de vermedik?” diyen? Takdir edeceğinize tekdir ve takbih mi ediyorsunuz utanmadan!
Neymiş efendim, yukarıda bahsettiğim 140 Yargıtay üyesine Yargıtay görevden el çektirme kararı vermiş de, bunların 7’si zaten emekliymiş! N’olmuş emekliyse? Sıyırabilir mi yani? Daha önce yazdım: Geçenlerde 81 yaşında emekli bir sözde bayan profesörü memuriyetten atmadık mı? 12 Eylül’de sözde profesör Server Tanilli emekli olduğu halde memuriyetten atılmamış mıydı? Bunlar emsal değil de nedir? Kimi aldatıyorsunuz?
***
Sıcağı sıcağına yapıyoruz. Yapmayalım da, darbenin şoku geçsin, insanlar mızıldanmaya başlasın, muhalefet kendini toparlasın, yerli ve milli’ye karşı emperyalizmin uluslararası baskıları artsın, öyle mi?
“Tehlike geçmedi” deyip daha neler yaptık ve yapacağız. Nasıl hakimleri hakimler eliyle derdest ettiysek, profesörleri de profesörler eliyle atacağız. YÖK Başkanı Prof. Yekta Saraç’a söyledik. Evvela, dedik, 12 Eylül’deki profesörler gibi şöyle güzeeel bi arz-ı ubudiyet eyle! Eyledi: “Sağlam iradesiyle bu büyük badirenin atlatılmasını sağlayan Cumhurbaşkanımıza, Türk akademik camiasının başkanı olarak bir kez daha bağlılığımızı arz ederim”.
Sonra, aynı YÖK’e Türkiye’deki 1.577 dekanın istifasını istettik! 1.176’sı devlet, 401’i özel üniversite dekanı! Neymiş, YÖK’ün böyle bi yetkisi yokmuş. Yetki soruyor yav! Şimdi de 8 üniversiteye ve ayrıca 1.000 kadar özel okula kayyım atamaya hazırlanıyoruz. Kayyım mı vardı bizden önce? 4 rektörü de açığa aldık şimdi.
İçişleri’nden, aralarında 30 tane valinin de bulunduğu 8.777 memuru attık. Milli Eğitim’de tam 15.200 memuru çıkarttık, özel okullardan da 21.000 öğretmenin lisansını iptal ettik. 20 tane haber sitesini kapattık. RTÜK, “darbe girişimiyle iltisaklı olduğu tespit edilen” tüm radyo ve tv’lerin bütün yayın hak ve lisanslarını iptal etti. Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonunda toplam 49.321 kamu personelini görevden aldık!
Tekrar ediyorum, eğer bu alçak teşebbüs başarılı olsaydı bütün bunları aynen yapacaktı, biz yapıyoruz. Onun için bizim yapmamıza asla laf edilemez!
Zaten, bütün bu yaptıklarımızın ülke çapında full destek bulduğu bütün gazetelere verilen tam sayfa ilanlardan bellidir. Bu ilanların altına; üniversitelerden tut, Kuzu gibi inşaat firmalarından geçerek, Komagene Etsiz Çiğ Köfte’ye kadar her türlü şirketimiz imza atmıştır!
***
Farkındaysanız, Binali şu sıralarda bitakım barış mesajları veriyor: “Türkiye’nin geleceğinde artık muhalefet de söz sahibi”. Onları da alanlara davet ediyor, ayrım yapmadan.
Tabii ki barış yapacağız. Ama full temizlikten sonra. Şimdikilerin ardından sıra tabii ki muhalefete gelecek; zaten bunların dokunulmazlıklarını kaldırmıştık. Belediye başkanlarından da 26 tanesini görevden almıştık, tam belediyelere kayyım kanunu getiriyorduk, bu alçak teşebbüs zuhur etti. Şimdi onu derhal çıkartacağız. Dışarıdan gazel okumak kimseye yok bundan sonra!
Kimse kaçamaz. Benim diplomamla uğraşan hainler, Külliyeme davet edilip de gelmeyen, üstelik “beni de halk seçti” diye ukalalık eden “tarafsız muhtar” müsveddesi, imza atan sözde akademisyenler, hiçbiri!
***
Bunlar, yaptıklarımız. Bu ahlaksız teşebbüsün ne kadar şerden hayır yarattığına gelelim şimdi.
Evvela, Türkiye’de polisimiz ilk defa Genelkurmay’a girdi ve 700’e yakın er ve erbaşı teslim aldı. İşte biz kahraman polisimizi bu günler için ağır silahlandırıyor ve eğitiyorduk. Artık asker avut, polisimiz in! Artık askerin hem darbecisini hem sadık olanını boyun eğdirerek halletmiş durumdayız.
Saniyen, bana diktatör diyenler şimdi bana laf söyletmiyorlar. Demokrasi ayaklarına yattıkları için darbe karşıtı takılıyorlar ya, ondan. “ ‘Darbeye karşıyım ama bu iş Tayyip Erdoğan’a yarayacak' dediysen, önce bunu düşündüysen, sen de darbecisin” diyen İsmet Berkan’ından başlamak üzere. Hepsine minnet! Yav, bunlar ne güzel muhalefet!
Yav, bunlar en büyük darbeyi benim yaptığımın farkında bile değiller yav! Avanaklar darbeyi kınarken, ‘İktidar bundan yararlanarak baskıyı artırmaya kalkmasın’ demeyi akıl edemediler yav!
Sadece şimdi, “Bu koşullarda anayasa yapılmaz!” iğrençliğiyle çıkıntılık yapan Önce Demokrasi diye bir hainler topluluğunun bir bildiri yayınladığına muttali oldum, hem darbeyi lanetliyorlar hem de anayasayı ihlale ve idam cezasının geri getirilmesine falan karşı çıkıyorlar. Çok tehlikeli!
***
Salisen, bu idam işinden kalkarsak, bu darbe müsveddesi beni halkımla daha da bütünleştirdi. Bunu da halkımızın idam taleplerinden anlıyoruz en çok. Müslüman kitlelerimiz kelle istiyor. Veririz inşallah. Peygamber Efendimiz (sav) Uhut’ta, Bedir’de, Hendek’te su tabancası mı kullandı? Meclis’ten çıkarsa basarım imzayı, dedim, büyük sükse oldu.
Tabii, alçak hainler buna da sinirlendiler. Neymiş efendim, ağırlaştırılan cezalar geriye yürümezmiş. Yok efendim, AİHS’nin benim imzamla kabul ettiğimiz Ek 6. ve 13. Protokollerine ve Anayasa’nın 15. ve 38. madde hükümlerine aykırı olurmuş idam.
Yav, Avrupa dağılıyor be! Ayrıca, anayasa mı kaldı! Bunlar saf mıdır geri zekalı mı! Kitleleri harekete geçirirken ek falan düşünülür mü! Neymiş, AB’ye girmeyi unutmalıymışız. Yav, saf herifler, girip de kendini bağlamak isteyen kim?
***
Rabian ve en önemlisi, darbe gecesi camilerimizden okunan salaları hatırlatırım. Şeriat getirecekler derken, geldi yav inşallah! Milli Eğitim bakanımız İsmet Yılmaz ilan etmişti zaten: “Çocuklar haftanın 4 gününü okulda, 1 gününü camide geçirecekler”. Diyanet başkanımız her gün saat 12’de sala okunacağını belirtti. Darbe gecesi camilerden sabaha dek okuttuğu salalar için de, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’den “Çok iyi düşünmüşsünüz” diye takdirler aldı! Danıştay!
Şuradan anlayınız ki, Ordu Büyükşehir Belediyesi darbeci astsubay Nedim Şahin için mezar yeri vermedi de, cenazesi kendi ailesinin fındık bahçesine gömüldü. Mezarlık ve cenaze hizmeti verilmeden. Çıt çıkmadı!
Hizmet verilmeden, çünkü Diyanetimiz ilan etti: “Öldürülen darbecilere karşı başkanlığımızca sala, teçhiz, tekfin ve üzerlerine cenaze namazı kılınması gibi din hizmetleri verilmeyecektir.” Çıt çıkmadı!
O dinsiz-imansız İhsan Eliaçık rezili de, “Diyanetin 'darbecilere cenaze namazı yok' açıklaması tutarsız. Kenan Evren'in namazını niye kıldırdınız? İslam'da ölenin üzerinden sorgu ve kılıç kalkar” dediğiyle kaldı.
Camilerimiz artık rejimimizin ana yönetim merkezleridir. Bu böyle biline. Boşuna mı dedim ben, “Bu hareket Allah'ın (c.c.) bir lütfu” diye!
Not: Benim nasıl güçlü bir lider olduğumu hâlâ anlamamışlar varsa, darbe teşebbüsü ortamında söylediğim şu cümlemden anlasınlar: “Taksim'deki kışla inşallah isteseler de istemeseler de tarihine uygun olarak o da yapılacak”.
Şimdi olağanüstü hal ilan ettik. Siz asıl şimdi görün ülkeyi Kanun Hükmünde Kararnameler’le nasıl idare ettiğimi!