Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun
Cahit Sıtkı Tarancı
Çok mütevazı isteklerim var şu anda yaşadığım memlekete dair. Cahit Sıtkı'nınkiler ile kıyaslanmaz. İsteklerimin başında bazı şeyleri hiç öğrenmek istememem var.
Mesela kafamın üzerinden uçan jetlerin meğerse uçarlarken aslında bomba atmadıklarını, ses duvarını aşan jetlerin ‘sonic boom’ dedikleri bir patlama sesi çıkardığını öğrenmek istemiyorum. Karım yani hayatında en değer verdiğim varlık nerdeyse sinir krizi geçirmek üzereyken üstelik benimde ödüm bokuma karışmışken ona bir şey olmayacağını söylemek de istemiyorum. Hiçbir şeyi böyle öğrenmek istemiyorum. Ama öğrendim.
Geceyarısından sabaha kadar camiden okunan duanın ne anlama geldiğini –cihada çağrı mı? Ölünün arkasından okunan dua mı?- öğrenmek istemiyorum. Çünkü dinlere inananları gördükçe tüm dinlerden soğudum galiba, hiç mi hiç merak etmiyorum.
Nasılsın, iyi misin diye aradığım arkadaşımın ki - aslında hayatta mısın öldün mü diye merak ediyordum ararken- "önümde adam vurdular" demesini duymak istemiyorum. Çünkü önünde insan öldürülmüş bir insanın bir daha asla aynı insan olamayacağını biliyorum. Birilerinin arkadaşlarımı değiştirmesini istemiyorum.
Savaş zamanı üzerlerine bombalar yağarken, insanlar neler hissedermiş öğrenmek istemiyorum. "Şehirlere bombalar yağarken her gece durmadan sevişen" asi ruhlu bir adam değilmişim meğerse. Bunu da öğrenmek istemiyormuşum.
İstemediğimi bile bilmediğim tüm bunlar sadece bir gecede hepimizin başına geldi. Çünkü iktidar sahipleri ya da heveslileri kirli bir kavgada birbirleriyle savaşırlarken hiçbir sınır tanımıyorlar. Ömrümüz onların mücadelesinde figüran olarak geçti... Hep daha kötüsü olamaz derken, hep daha kötüsü oldu... Üzerimizden geçen uçaklar, paramparça edilmiş bedenler, kendi meclisine bomba atan asker, kendi askerini linç eden bir halk gördük... Daha neler göreceğiz bilmiyorum ama ben bu oyunun figüranı olmaktan çok sıkıldım.
Öğreneceğimi öğrendim ama “ulan böyle saçma darbe mi olur neler oluyor" dediğim için “darbeci”, "hangi iktidar delisi ruh hastası kendi insanına ateş açar, nasıl vur emri verir bu hayvanlar" dediğimde “iktidar yanlısı koyun” yaftası yemek de istemiyordum. Bir gecede iki yaftanın da yenebileceğini öğrendim.
Velhasıl, sivil faşizm ile askeri faşizm savaştı, kazanan faşizm oldu… Herhangi bir güç savaşının bir tarafında olmamayı seçenler ise her daim olduğu gibi yine kaybeden taraf oldu…
Aşağılık bir darbeyi bertaraf eden taraf sanki kendi darbe yapmış gibi, kutlamalar ve tekbirler eşliğinde, ölen 300 kişinin cesedi üzerinde gezindi. Kovboy filmlerinde ki şerifin zapt edemediği kitle gibi idam tellallığı yapıyorlar hala. Birinin çıkıp "tiz urun kellelerini" denmesini bekliyorlar. Çünkü biliyorlar diğerleri başarılı olsa aynı şekilde davranacaklardı onlara.
Bir de üstüne üstlük iktidar daha ölenlerin asfaltlarda ki kanları kurumadan sözü topçu kışlasına, geziye getirdiğinde derin bir mide bulantısı hâsıl oldu bende. Tıpkı ilk darbe teşebbüsü haberini duyduğumda ki gibi. Birbirlerinden bir farkları olmadığı bilmek galiba en kötüsü.
Zaten bir süredir etrafımda sadece buradan nasıl gidilir konuşmaları yapılıyordu. Şimdi iyice ayyuka çıktı. Herkes batan gemiden kaçmaya çalışırken bana kaçamayan son aptal yolcuymuşum gibi bakıyorlar…
İçimden daha fazlasını yazmak gelmiyor. Birilerinin benden, sırf onlar gibi olmadığımdan dolayı nefret ediyor olmasından yoruldum.
Sadece bu yaşadığımız cehennem senaryosu bitsin artık istiyorum… Gidecek bir yerim olmadığını biliyorum, gidecek herhangi bir yerin buradan iyi olup olmayacağını da bilmiyorum ama sadece memleketimi bu hale getiriyor olmalarına katlanamıyorum…
Memlekete dair hayallerimi hiç bu kadar kaybettiğimi hatırlamıyorum. Tezer Özlü “bu ülke bizim değil, bizi öldürmeye çalışanların memleketi” demişti. Hiç inanmadım buna. Üstelik darbe hikâyeleri ile büyümüş birisi olarak hazırlıklı olmam lazımdı gibi geliyor bu hafta olanlara. Her durumda “Yaşadığımız cehennemi cenneti çevirmeye talip olanlardan” olmak istedim ve öyle gördüm kendimi. Ama galiba buraya kadarmış bu iyimserliğim. Son bir haftada gerçek olamayacak şeyler gördüm, öğrendim ve yetti bana... Hiç bu kadar azınlık hissetmemiştim kendimi... Ve hiç fark etmemiştim memlekette ne kadar çok azınlık olduğunu...