İşler kontrolümden çıkıyordu ama şimdi yavaş yavaş düzene girecek inşallah. Allah’ın (c.c.) yardımıyla, böyle giderse bi baskın seçim patlatıp istikrarın büyük ihtiyacı olan başkanlık rejimine geçebiliriz.
“Böyle giderse” deyişimin sebebi, malum ya, herkes beni devamlı aldatıyor. Cemaatçi alçaklardan tut, eski politika arkadaşlarım, Kürtlerden geçerek Esed’e, oradan İnsani Yardım Vakfı İHH’ye, Ensar Vakfı’na, ABD ve AB’ye varıncaya kadar herkes!
Dış politikada da, bu sabık Sadrazam Ahmet yüzünden oluşan durumlar artık bizi fazla zorluyordu. Devedişi gibi düşmanların hangisiyle başedeceksin? En azından Moskof ayısı var, arkasına Amerikalıları almış İsrail haydudu var, Suriye bilmemnesi ve Mısır alçağı var, AB gavuru var... De ki bütün dünya! Bizim Monşerler de fevkalade endişeli…
Anlaşıldı ki o yolda ne devam edebiliriz ne de manevra yapabiliriz. Şimdi, “düşmanların sayısını azaltmak” için geri vitese atmış bulunuyoruz. Bu sayede tamamen hakim olduğum iç politikaya dönüp gerekenleri yapabileceğim. Orada “düşmanları azaltmak” yöntemim tamamen farklı, hemen anlatacağım, ama önce şu dış politika reformlarımızı hülasa edeyim.
***
Düşürdüğümüz Rus uçağı başımıza bela olunca, şimdi angajman kurallarını hafifleterek NATO’yla uyumlu hale getirdik. Artık pat diye ateş edip düşürmek yok; birkaç defa uyaracağız, uymazsa inmeye zorlayacağız, falan.
Bi kıytırık Rus uçağı yüzünden 9 milyar dolara giden ekonomik kayba uğradık. Turizm geçen yıla nispetle % 91,8 geriledi. Rusya’ya özür dileyen bir mektup gönderdim. Vatandaşımıza da öyle demedik tabii, ölen pilotun ailesine üzüntülerimi ilettim diye açıkladık.
***
Kalifiye eleman sıkıntımız had safhada maalesef. Öyle ki, geçen sefer yazmıştım galiba, acemi Binali “Gerekirse tazminat veririz” demişti de hemen ertesi gün düzelttirmiştim.
Şimdi de Çavuşoğlu kalktı, Rusya’yla Suriye’de “koordineli” çalışacağımızı söylerken, “DEAŞ'a karşı aktif mücadeleye katılmak isteyenlere de biliyorsunuz İncirlik Hava Üssü'müzü açtık. Rusya ile de aynı işbirliğini niye yapmayalım?” dedi.
Deli midir nedir, tam NATO zirvesi gelirken Amerika’yı başıma hepten bela edecek! Ertesi gün derhal düzelttirdik: "Benim böyle bir ifadem olmadı (…) Rusya'yla işbirliği yapabiliriz, dedik. İncirlik konusunda böyle bir şey demedik".
Bu Rusya işinde kim bana en çok arka çıktı dersiniz? Kılıçdaroğlu tabii! Dedi ki, “Uçak vurulmalıydı ve vuruldu. Asıl Ruslar bizden özür dilesin!” Allahım (c.c.), her iktidara böyle bi muhalefet lideri nasip eyle yarabbi, amin!
***
Rusya tamam da, bir zamanlar terörist devlet dediğim İsrail işini kabul ettirmekte zorlanıyoruz seçmenlerimize.
Yok efendim, Fethullah denen hain “Otoriteden izin aldınız mı?” diye sorunca ben 16 Temmuz 2014’te demişim ki “Otorite kim? Eğer biz isek, biz zaten o izni verdik”. Böylece şu anda aynen Pensilvanyacının dediğine gelmişiz! Şu alçakça yoruma bak!
Yok efendim, benden izinsiz sinek uçmayan ülkede şimdi “Bana mı sordunuz giderken” diyormuşum. İsrail saldırabilir diye partimiz milletvekillerinin gemiye binmesini yasakladığımı da unutmuşum.
Neymiş efendim, bizim esas talebimiz Gazze’ye ablukanın kaldırılması imiş, oysa şimdi kuzu kuzu gidip onların Aşdod limanına teslim etmişiz bayram paketlerini. Böylece ablukayı meşrulaştırmışız.
***
Be alçaklar, her şey zamanına göre düşünülür. O zaman şartlar öyleydi, şimdi böyle! Ayrıca, sizin haberiniz yok, istihbarat geldi: ABD’de çok yakında İHH’ye dava açılacakmış, Suriye’ye silah taşımaktan ve ayrıca El Kaide’yle bağlantıları olmaktan! Bizim MİT tırları meselesinden ve ayrıca Zarrab işinden Amerika’da zaten başımız belaya girmişken bi de bundan mı girsin?
Bütün bunlar olurken Pensilvanya’daki hain boş durmadı tabii. İsraillilere nüfuz ederek onlara bombalattı Gazze’yi! Beni daha da zora sokmak için!
***
Bütün bu alçaklıklar ortamında iki husus içimi azıcık ferahlatıyor. Birincisi, İHH ikinci bi metin yayınladı ve yazdıklarının yanlış taraflara çekildiğini, katiyen beni kastetmediğini bildirdi. İsterse bildirmesin, biliyorlar ki hepsini oyarım.
İkinci rahatlatıcım yine Kılıçdaroğlu; berhudar olsun. “Biz olsak Mavi Marmara'yı göndermezdik” diyerek yine bir can simidi attı. İnşallah böyle muhalefet lideri her iktidara nasip olur, aaaaamin!”
***
Efendim, geleliiim iç politikaya. Dişimin geçeceği yere.
Dış politikadaki durumlar epey terletti ama bu kargaşada en önemli işimi görmemi de sağladı: Hainlerin Yargıtay ve Danıştay’ı boşalt-doldur kanunu dediği düzenleme geçti. En önemli işim, çünkü bundan sonra yapacaklarımıza Yargı’nın taş koymaması şart!
Bu kanunun Türkçesi şu: Dış politikada nasıl geri vitese takıp gazladıysak, iç politikada da beşinci vitese takıp gazlıyoruz!
CHP kanun daha Resmî Gazete’de çıkmadan AYM’ye başvurdu ve tabii reddedildi! Böyle acele ettiler çünkü biliyorlar ki biz kanun çıkar çıkmaz, MİT’e çoktan hazırlattığımız yeni üyeler listesini ilan edip işi bitirecez! Biz bi kez yeni atamaları yaptık mı da artık bunun davası olmaz! AYM kararları geriye yürümez!
***
Tabii, bu öyle bi kazık ki, Teziç denen mollabaşı çıkmış fetva veriyor: “Artık kanunların yürürlüğünün durdurulması diye bir mekanizma var. Anayasa Mahkemesi bu kanunu iptal etmeli ve sonra da ‘bu kanun geçmişe yönelik olarak da uygulanmayacaktır’ demeli”.
Çünkü neymiş efendim, hakimler seçilerek gelmiş, kanunla görevden alınamazlarmış. Çünkü işlemdeki paralellik ilkesi gereği bir işlem nasıl yapıldıysa ancak öyle geriye alınırmış. Aksi halde biz bütün kurumları bi yasa çıkartıp boşaltır ve istediğimiz gibi doldururmuşuz.
Ne sandın ya? Sözde anayasa profesörü olmuşsun milli irade nedir anlamamışsın! Ben halkımın % 52 oyuyla seçilmiş Reis’im, onu da anlayamamışsın!
Ayrıca, farkında da değilsin, biz bunları yaptık bile inşallah! HDP’lileri boşaltarak Meclis’e yaptık, yapacağız. Kayyım tayin ederek üniversitelere yaptık, yapacağız!
***
Başkaları çıkmış, diyorlar ki hakim teminatına sahip bu üyeleri şimdi boşaltıp yerlerine başkalarını doldurmak onları azletmek demekmiş. Bu durumda onların müktesep hakları ihlal olurmuş! Genel ahlak, kamu düzeni ve özellikle de müktesep hak ihlali durumlarında AYM kararları geriye yürürmüş!
AİHM’den silkelediğimiz Rıza Türmen efendi de çıkmış şöyle diyor: “Yasa Resmî Gazete’de çıkar çıkmaz CHP başvurmalı, AYM bunun yürütmesini durdurmalı, sonra da iptal etmeli”.
Efendi, efendi, siz daha bizim nelere kadir olduğumuzu anlamamışsınız. Ben kanunu imzalarım, Resmî Gazete hemen ilan eder, 10 dakika sonra yeni hakim listesini ilan ederiz! Ondan sonra yandı gülüm keten helva!
Daha önce de yapmadık mı? Nisan 2014’te bi kanun çıkartıp HSYK personelini sil baştan yaptığımızda AYM iptal etti, neye yaradı? Hatta bazı gazeteler “Nafile İptal!” diye manşet atmadılar mıydı?
Ayrıca, AYM sıkıysa böyle bişey yapsın! Orayı da sil baştan yaparız!
***
Zaten bunlar toplu hareket edemezler, teker teker korkutmak da kolaydır. Hem de dünyanın en kolay işi. İnanmazsan bak, CHP Milletvekili Eren Erdem’i “cumhurbaşkanına hakaret” nedeniyle Berlin uçağından polis zoruyla indirip nasıl saatlerce gözaltına aldırdık! Sonra da “Usul hatası olmuş” deyiverip salıverdik gitsin! Var mı bi gık? Kulaklara küpe oldu bile!
***
Beşinci vitese takıp gazlıyoruz derken, şimdi benim asıl kalıcı ve kahredici darbem geliyor bu alçaklara: 3 milyon Suriyeli kardeşimizi vatandaş yapacağız.
Hainlerin ağzı bu sefer toptan açıldı, çünkü hepsine koyuyor bu durum: 1,5 milyon löp oy demek bu yav!
Yok efendim ben 7 Ağustos 2014’te Gaziantep’te demişim ki, “Suriye’de o eli kanlı rejim gittiğinde buradaki kardeşlerimiz de şehirlerine, köylerine, evlerine geri dönecekler” demişim.
Ee, ne olmuş, biz almayalım da İngiltere Kanada mı alsın?
***
Neymiş efendim, AB’yle yaptığımız Geri Kabul Anlaşması’na göre hem 6 milyar ve vize muafiyeti iste, hem de 3 milyon Suriyeliyi vatandaş yapıp Avrupa kapılarına daya, olmazmış.
Neymiş efendim, zaten bu teknik bakımdan imkansızmış çünkü bir insanın vatandaşlığa alınabilmesi için ülkemizde 5 yıl ikamet etmesi gerekiyormuş ve bu 3 milyon insan mülteci statüsüne bile sahip değilmiş. Çünkü biz 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne bir rezerv koyup, sadece batıdan gelenleri mülteci kabul ederiz demişiz. Bu durumda bu Suriyeliler mülteci değil, ancak “sığınmacı” oluyorlarmış.
Ne varmış mülteci statüsünde değillerse? Bi torba kanuna bakar bu be! Hatta Bakanlar Kurulu kararıyla bile yaparız.
Ayrıca, benim halkımın böyle şeylere aklı ermez. Ben bişey dedimse aynen kabul eder. 1,5 milyon oy bu yav! Doğrudan anayasayı değiştirecek çoğunluk da sağlar, Kürt nüfusu da mis gibi sulandırır!
***
Dünyada benim için iç politikada yapılamayacak şey var mıdır yav? Bi de Yargıtay ve Danıştay işini ayarladıktan sonra?
Şuradan anlayın be gafiller: Osman Gazi Köprüsü’nden bugünkü kurla 88,75 TL ödeyerek günde tam 40.000 araç için geçme garantisi verdik 9 bankaya. Dolar üstünden. Geçen araba sayısı bunun altına düşerse, bütçeden ödeyeceğiz; yani geçmeyenler de ödeyecek. Bu düzen 2035 yılına kadar sürecek.
Bütün bunları yapabilen ben, bu kadar avantalı bi vatandaşlık işini halledemiycem ha!
Hele de yandaş şirketlerimizin yurt dışındaki paralarını sorgusuz-sualsiz getirmelerine ve daha nelere geçen hafta izin verdikten sonra!
***
Muhtemel bi baskın seçim için çok teferruatlı düşünüyoruz. Ayasofya’da Kadir Gecesi programının ardından 85 yıldır ilk defa sabah ezanı okuttuk. Bal gibi oldu. Orayı cami yapacağız. Bal gibi olacak.
Biz böyle çalışırken, partiden silkelediklerimiz zırlamaya yeltenmekte. Arınç’tan sonra şimdi de Cemil Çiçek denen adam bişeyler geveledi, ama ne yapsalar halkımız yanımdadır.
Bak, mübarek Ramazan’da sokaklarda sigara içilmesine kendiliğinden engel olmaya başladı. Çalıştığı dükkanın önüne çıkıp utanmadan içeni tek yumrukta yere serdi bir müminimiz. Öyle ki, zındık 9 gün komada kaldı. Güçlü kardeşimiz oracıkta serbest bırakıldı.
“Bari saklayarak iç!” diye uyarmış; daha ne yapsın. En nihayetinde, büyük ilahiyat âlimi Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocamızın dediğini uyguluyor: “İbadet ve fazilet açık, ayıplar ve günahlar gizli olacaktır!”
***
Ramazan’da sigara yasak da bişey mi yav! Yakında Almanya’da Ramazan’da içkiyi yasaklatacağız inşallah. Şöyle ki, Yeşiller Partisi Almanya’da bir iftar vermeye kalkmış, Müslüman kardeşlerimiz bi bakıyorlar menüde şarap da yazıyor!
Bi de utanmadan, “Burası Almanya, demokratik bir ülke, isteyen içer istemeyen içmez. Aramızda Müslüman olmayan konuklar da var” demek küstahlığında bulunmuşlar! Konsoloslarımız yemek yemeden ayrılmışlar oradan. Bi dahaki sefere ayaklarını denk atacaktır Almanlar!
Bak, Fransızlar geçtiğimiz 8 Haziran’da Ankara’daki büyükelçiliklerinde bir iftar verdiler, içkinin damlası yoktu. Kocccaaaa, laiiiiik Fransa!
İşte böyle yaparız biz adamı!