Aramyan İlköğretim Okulu’nda görev yapan beden eğitimi öğretmeni Ayten Dursun, 2014 yılında görevine son verildikten sonra başlattığı hukuk mücadelesini kazandı.
Yargıtay 9. Daire’nin 5 Mayıs’ta onayladığı karar, azınlık okullarında görev yapan öğretmenler için bir dönüm noktası niteliğinde. Bu kararın öncesinde, 5580 sayılı Özel Eğitim Kanunu’na göre öğretmenin görevine son vermek isteyen bir yönetim kurulu, eğitim yılının sonunda gerekçe göstermeksizin sözleşme yenilemeyeceklerini söyleyerek, kolayca öğretmenin görevine son verebiliyordu.
Ayten Dursun’un örneğinde ise aynı yıl çok sayıda öğretmenle birlikte, okul müdürü, gerekçe gösterilmeksizin Aramyan’dan uzaklaştırılmıştı. 32 yıllık bir öğretmen olarak bu şekilde kapıya konulmayı hazmedemediğini söyleyen Dursun, “dDğer öğretmenler, başka bir kurumda işlerine devam edebilmek için vakfı dava eden öğretmen olmak istemiyorlar. Fakat ben dava açtım ve sürecin takipçisi oldum. Avukatım Ersan Taştekin’in de yoğun çabası sayesinde mücadelemi kazandım” dedi.
Kararın azınlık okullarında görev yapan tüm öğretmenler için dönüm noktası olacağını vurgulayan Dursun, süreci şöyle anlattı: “Kadıköy Lisesinde 24 yıl çalışmış saygı duyulan bir öğretmendim. Aramyan’da beden öğretmeni arayışı olduğunu bir arkadaşımdan duydum. Çok sevdiğim ve yakın hissettiğim bir camia olduğu için konuyla yakından ilgilendim. O dönemde okulun müdürü olan Lerna Hanım’la (Karakütük) görüştüm ve sonrasında beni büyük bir istekle işe aldılar. 12 yıl daha çalışma hakkım olmasına rağmen emekliliğimi isteyerek Kadıköy Lisesi’nden ayrıldım ve 2012’de Aramyan’da çalışmaya başladım. İşe girerken konut kredisi borcum olduğunu, çalışmak zorunda olduğumu belirttim ve bana güvence verdikleri için işi kabul ettim.”
Komik gerekçe
“Öğrencilerimin çocuklarını okutan bir öğretmenim. Görevime son verildiği yıl çocuklarla çok güzel bir dans gösterisi hazırlamıştık. Büyük emek sarf etmiştik ve çok beğeni toplamıştı. Hiç anlam veremediğim şekilde bana iki yılık hizmet karşılığında tazminatımı verip gönderdiler. Gerekçenin ne olduğunu sorunca kimse yanıt vermek istemedi. Okulun o dönemdeki müdürü, ‘Birinci sınıflarda bir saat ders yapıyormuşsunuz, ikinci saat oyun oynatıyormuşsunuz’ dedi. Biz beş buçuk yaşındaki çocuklardan bahsediyoruz. Zaten bu beden eğitimi dersi, çocuk oyun istiyor ve genel geçer müfredat da benim uyguladığım gibi. Bir insanın ekmeğiyle oynamak için bu bir gerekçe olamaz. Eğer yönetim benim yaptığım uygulamayı beğenmiyorduysa odasına çağırıp gerekli ikazları yapabilirdi. Beni hiçbir mantıklı gerekçe yokken, senenin ortasında işten atmaları adil değil.”
Yakışıksız tavır
Kendisi görevdeyken yerine gelecek kişiyle, yönetimin görüştüğünü öğrendiğini de belirten Dursun; “Benim yerime yönetimden birinin tanıdığı olan adadan bir yüzme antrenörü işe alındı. Ben görev başındayken kendisiyle görüştüklerini öğrendim. Bu çok yakışıksız bir tavır. En çok üzüldüğüm nokta, çok sevdiğim bu camiadan koparılmış olmamdır. Ayrıca, bütün öğrencilere eş değer davranan bir öğretmenim, yönetimden bir arkadaşımızın çocuğu da benim öğrencim. Hepsine aynı derecede yaklaşıyorum. Öğrenci kayırmak kesinlikle tarzım değil. Bu kadar yıllık bir öğretmen olarak işime son veriliyorsa sağlam bir gerekçe olması gerekir. Hiç örneğini duymadığım bir tavır bu, sonuçta görevinize son verildiyse kovulmuşsunuz demektir.”
Gerekçeli karar ne diyor?
Aramyan’da beden eğitimi öğretmeni olarak görev yapan Ayten Dursun’un kazandığı işe iade davasında İş Mahkemesi’nin gerekçeli kararı önemli ayrıntılar içeriyor. Daha önce çok sayıda öğretmenin önceden bildirilmeksizin sözleşmesinin sene sonunda yenilenmemesine neden olan uygulama, bu gerekçeli kararın ardından artık eskisi gibi yorumlanamayacak. Söz konusu sözleşmenin ‘süreli’ değil ‘asgari süreli’ olarak yorumlanabileceğini belirten kararın ilgili bölümü öyle:
“Eğitim ve öğretimin süreklilik arz etmesi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 11. Maddesinde belirli süreli iş sözleşmesinin gerek ilk kurulmasında ve gerekse yenilenmesinde esaslı unsur aranması karşısında 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na göre çalışan yöneticiler ile öğretmenlerin, kısaca eğitim personelinin sözleşmelerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira bir eğitim personeli bu kapsamda eğitim faaliyeti devam ettiği sürece çalıştırılmakta ve emekli olsa da iş sözleşmesi devam etmektedir. Bu çalışma 10 yılı aşan bir süreyi de kapsamaktadır. Yasadan kaynaklanan belirli süreli olma özelliği eğitim personelinin iş güvencesi hükümlerinden yararlandırılmaması eleştiri konusu yapılmaktadır.
Gerçekten eğitim personeli ile ilgili yazılı sözleşme yapılması hükmü değerlendirildiğinde bu sözleşmenin belirli süreli olmaktan çok asgari süreli iş sözleşmesi olarak değerlendirilmesi gerekir. Zira kanunun 9. maddesine göre ‘Kurumlarda çalışan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler ile özel öğretim kurumunu temsil eden kurucu veya kurucu temsilcisi arasında yapılacak iş sözleşmesi, en az bir takvim yılı süreli olmak üzere yönetmelikteki esaslara göre yazılı olarak yapılmalıdır’. Buradaki en az bir takvim yılı ibaresinden açıkça bir asgari süre öngörüldüğü açıktır. Eğitim ve öğretim devam eden bir faaliyet olduğuna göre asgari süre iki yılda, üç yılda olabilir. O halde eğitim personeli ile yapılan sözleşmenin yasadan kaynaklanan asgari süreli iş sözleşmesi olduğunun kabulü gerekir.
Asgari süreli sözleşmeler, tarafların bildirimli fesih haklarını asgari bir süre için ortadan kaldırdıkları belirsiz süreli sözleşmelerdir. Tarafların öngördükleri asgari sürenin bitimi ile sözleşme kendiliğinden sona ermemekte, sözleşme belirsiz süreli olarak devam etmektedir. Bu özelliği nedeniyle asgari süreli sözleşmeler belirli süreli olarak kabul edilmemektedir. Belirsiz süreli olarak kabul edilmelerinin nedeni tarafların sözleşmenin sona erme zamanını belirlememiş olmalarıdır. Belirsiz süreli kabul edildikleri için asgari süreli sözleşmenin işveren tarafından sona erdirilmesi halinde işçi şartları varsa iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilecektir.”
İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesi’nde Yargıtay 9. Hukuk dairesi de bu kararı onayladı.