Dadyan Okulu’nun tarihe tanık binası oldu bittiye kurban edilmemeli

Bir süredir tarihi binasının kiraya verilmesi girişimiyle gündeme gelen Dadyan Okulu'nun, Ermeni tarihi içinde tanık olduğu zorlu dönemleri hatırlatmak istedik. Zira o tarih bugünün önceliklerini yeniden gözden geçirmeyi dayatan ağırlıkta.

Bir evi yuva kılan içinde yaşayan insanlarsa, bir binayı diğerlerinden farklı ve daha kıymetli kılan da tanık olduğu zaman olsa gerek. Bir süredir tarihi binasının kiraya verilmesi girişimiyle gündeme gelen Dadyan Okulu da işte bu özel yapılardan biri. Bunda okulun mimari açıdan taşıdığı yerin yanı sıra nice mezununun duvarlara sinen anılarının da yeri büyük. Geçtiğimiz günlerde kendisi de bu mezunlardan biri olan CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın girişimleriyle düzenlenen, vakıf başkanları ve toplumun çeşitli kesimlerinden temsilcilerin katıldığı toplantıda, binayı toplum yararına işlevli kılmaya dönük pek çok öneri ortaya atılmıştı. 

Dadyan Okulu’nun eski binasının kaderini belirlemek üzere yapılan toplantıda Bakırköy Dzınunt Surp Asdvadzadzni Kilisesi Vakfı Başkanı Mesut Özdemir’in, yeni binaya taşınmalarıyla birlikte okul giderlerin %50 arttığını ve ciddi bir teklifle karşı karşıya olduklarını ifade ederek yeni sürecin hızlı yürütülmesi çağrısında bulunması, bu binanın toplum için ifade ettiklerini bir kez daha anımsatmayı gerekli kılıyor.

O günkü toplantıda okul öncesi eğitim kurumundan etüt merkezine, meslek okulundan sanat akademisine kadar pek çok farklı seçenek tartışılmış ve vakıflar arası dayanışmayla geliri yüksek vakıfların bu ihtiyaçlar doğrultusunda Dadyan Okulu’nun tarihi binası için devreye sokulması talep edilmişti.

Zor zamanların tanığı

Hayat her karar aşamasından insanı sınar. Bu noktada da tercih binayı herhangi bir eğitim kurumuna hemen kiraya verme kolaycılığı ile toplum yararına kullanımı için uzun vadeli, emek ve  işbirliği gerektiren yaklaşım arasında.

İşte tam da bu karar arefesinde bahsi geçen binanın Ermeni tarihi içinde tanık olduğu zorlu dönemleri hatırlatmak istedik. Zira o tarih bugünün önceliklerini yeniden gözden geçirmeyi dayatan ağırlıkta.

1844’te başlayan bir tarihin dönemeçlerini Dadyan Okulu için hazırlanan 2003 tarihli Ermenice jübile kitabında kurumun tarihçesini hazırlayan Vağarşak Srg. Seropyan’ın araştırmasında da izlemek mümkün. Dönemin hayırseverlerinden Hovhannes Bey Dadyan’ın maddi manevi özverili çabalarıyla temeli atılan okul, İdadi’ye dönüşmek zorunda kaldığı 1914’te, söz konusu bina ordu tarafından işgal edilince eğitimine kilisenin salonunda, eski ana okulu bölümünde, koro odasında ve vakıf yönetim kurulu odasında devam edecek kadar idealist bir kadroya sahiptir. 1917 yılına gelindiğinde okuldaki işgal halen sürmekte ve bina bu kez de hastane olarak hizmet vermektedir. O dönem öğrenciler Sakız Ağacı, Orta Mahalkle 127 nolu kiralık bir evde öğrenimine devam eder.

Teotig’in 1922 tarihli yıllığı da Dadyanla ilgili olarak Müdür Zare Mağakyan’ın idaresinde bütün bir I. Dünya Savaşı döneminde binanın silahlı kuvvetler tarafından işgal edildiği ve hasara uğradığı bilgisini teyit ediyor. Yine aynı kaynakta Dadyan’ın o dönem sayısız Ermeni yetime sahip çıkarak yetimhane işlevini de yerine getirdiğini okuyoruz. Zare Mağakyan 1915’ Mayıs’ında sürgüne yollanan Ermeni aydınlar arasında yerini alır ve bu zorunlu göçten ancak yıllar sonra sağ olarak dönebilir. 1925 tarihli yıllıkta ise kurumun bir diğer kıymetli müdürü Vahan Kuyumciyan’ın  1915’in hemen akabindeki o karanlık yıllarda Dadyan Okulu’nun müdürlüğü görevini üstlendiği ve 24 Nisan’daki Ermeni aydınlarına dönük sürgün kararı esnasında İstanbul’dan ayrılarak  Korfu’da bir yetimhanede öğretmen olarak görev yaptığı bilgisi yer alıyor.

Şimdi Ermeni halkının en ağır döneminde bir ölüm-kalım ve varlık mücadelesi veren okulun, ona canı pahasına sahip çıkan yönetici ve öğretmen kadrosuna bir boyun borcu olarak, vakıf mülkü gelirlerinin en yüksek noktaya ulaştığı bir zamanda sahip çıkmak, yapılabilecek en az şey olsa gerek. Öte türlüsü kendini ve geçmişini inkâr anlamına gelir ki, onun da vebali çok büyük olur.

Varoluş, ancak emek ve özveriyle mümkün. Bunun Dadyan Okulu binasından ve çocuklarımızdan esirgenmemesi ümidiyle….

‘Kamp Armen'deki gibi geniş çalışma komisyonu şart’
Jan Gavrilof (HAYCAR Başkanı, yüksek inşaat mühendisi)

HAYCAR olarak öncelikle Dadyan Okulu’nun tarihi binasının Ermeni toplumuna ait olma vasfını koruması gerektiğine inandığımızı vurgulamak isteriz. Burası hem eğitim amaçlı hem de gelir sağlayan bir yapı olarak pekâla toplumumuz tarafından değerlendirilebilir. Dadyan’ın yeni binasının inşası bir yıl daha gecikseydi, sonuçta eğitim yine bu eski binada devam edecekti. Dolayısıyla bu kadar önemli bir yapının kaderi aceleye getirilmemeli. Eğer ihtiyaç varsa, kişisel olarak kısa dönemli bir kiralamaya karşı değilim ancak bir eğitim kurumunun  burayı kiralaması demek en az beş yılın hatta çok daha fazlasının elimizden gitmesi demek. Burayı toplum yararına meslek lisesi ya da dershane olarak kullanmak mümkün. Bu noktada Kamp Armen örneğini hatırlatmak isterim. Burası için kampın eski öğrencilerinin de dahil olduğu geniş bir çalışma grubu oluşturuldu ve Ermenistan’daki TUMO’nun İstanbul şubesi olarak açılması da dahil pek çok yeni proje ortaya çıktı. Benzeri bir süreç Dadyan binası için de gündeme gelmeli. Biz böyle bir komisyonda görev olmaya hazırız. 

Kültürel miras boyutu açısından baktığımızda da HAYCAR olarak Ermeni toplumuna ait yapıların kilise ise ise okul ise okul olarak devam etmesi gerektiği görüşündeyiz. Örneğin Boğosyan Varvaryan Okulu’nun kapandıktan sonra Hrant Dink Okulu olarak yeniden hizmete girmesi çok anlamlı ama mesela Tevfik Kurt Okulu olarak açılsaydı aynı şeyi söyleyemezdik. Kaldı ki Dadyan Okulu’nun eski binası tarihi özellikleri yansıtması açısından da kıymetlidir. Tıpkı Getronagan Lisesi’ne girdiğinizde yüzyıl öncesini de hissetmeniz gibi. Karar verilirken bütün bu ayrıntılar da gözetilmeli.  

Dünden bugüne, geçmişten geleceğe Dadyan Okulu

Dr. Elmon Karsarvanyan Hançer (Sanat Tarihçisi – Akademisyen, Ermenice dilinde profesyonel Kültür Rehberi , HAYCAR Üyesi, Kültürel Mirası Koruma Derneği (KMKD) Kurucu Üyesi, Şirince Arkeoloji Derneği Kurucu Üyesi) 

Dadyan Okulu’nun geçmişi, adını taşıdığı ailen özelinde Ermeni halkının yüzyılı aşkın tarihine de ışık tutar. Osmanlı Devleti’nin ilk resmi barutçubaşısı olan Hacı Arakel Amira Dad (yan), Sivas’tan Eğin’e göç etmiş bir ailenin ferdi olarak, 1753’te Eğin’in Gamaragab köyünde doğmuş, 1812’de Küçükçekmece’nin kuzeyinde-göle 4 km uzaklıktaki Azadlı köyünde vefat etmiş, uzun yıllar evvel ortadan kalkmış olan Ortaköy Ermeni Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Oldukça hareketli ve üretken bir yaşam öyküsüne sahip olan Arakel Dadyan, Eğin-İstanbul arasındaki gidiş gelişlerinden sonra hayatını tamamen İstanbul’da geçirmiştir. Dönem tam da Batılılaşma’nın sosyal, siyasal ve özellikle askeri yaşama kuvvetle yansımaya başladığı, bir dizi reformların Sultan III. Selim eliyle hayata geçirildiği dönemdir.

Sultan III. Selim, Ayastefanos’taki (Yeşilköy) Baruthane’sini Avrupa baruthaneleri düzeyine getirmek istemiş, burada modern bir çark inşa etmek üzere görevlendirilmiş olan Francesco adlı Fransız başarılı olamayınca, Sultan’ın yeni birisini bulmasını istediği Reisülküttab Raşid Efendi, kendisine o sıralar saatçisi olan sanatkar Arakel Amira’yı tavsiye etmiştir. Arakel Dadyan buradaki çarkı onarmakla kalmamış, bunu çok beğenen Padişahın arzusu üzerine Azadlı Baruthanesin’de su ile dönen bir çarkın imalini de başarı ile gerçekleştirmiş, bunun üzerine 1795’te Sultan tarafından Barutçubaşı ünvanı ile görevlendirilmiştir.

Dad Arakel Amira’nın Saray ile olan yakın ilişkisi bu şekilde başlamış ve oğulları ve torunları ile devam etmiştir. Sahip olduğu üç oğlunun adları şöyledir; Barutçubaşı Simon Amira Dadyan (1777-1832, geçen yıl mezartaşı tesadüfen bulunmuş olup, tarafımızdan kendisine ait olduğu saptanmış ve uygun görülecek yere taşınmak üzere halen Arkeoloji Müzesi’nde korunmaktadır…), Tateos Dadyan (1785-1814, yaşamı ve mesleği konusunda net bir bilgi mevcut değildir) ve Barutçubaşı Hovhannes Bey Dadyan (1798-1869).

Barutçubaşı Dadyan ailesinin en şöhretli ve önemli şahsiyeti olan Dadyan Arakel Amira’nın üçüncü oğlu Hovhannes Bey Dadyan 1798’de Azadlı’da doğmuş ve Pamukciyan’ın son bulgusuna göre 1868’de Beşiktaş’ta vefat etmiştir. Kabri Bakırköy Dznunt Surp Asdvadzadzin Ermeni Apostolik Kilisesi’nde bulunmaktadır. Özel hocalardan aldığı derslerle önce ana dili olan Ermeniceyi ve daha sonra da Fransızcayı öğrenmeye başlayan Hovhannes, babasının ölümünden sonra (1812) görevi devralan ağabeyi Simon Amira Dadyan ile birlikte çalışmak üzere Baruthane’ye girmiştir. Makineler hakkında bilgisini geliştiren ve resimlerini dahi çizmiş olan Hovhannes hızlı bir şekilde aşama kayd ederek önce Beykoz Kağıt Fabrikası’nda, daha sonra Eyüp Dokuma Fabrikası’nda müdürlük yapmıştır. 1827’de Tüfenkhane ve İplikhane için icat ettiği iki makine Sultan II. Mahmud tarafından çok beğenilmiştir. Ağabeyi Simon Amira’nın vefatının ardından,1842’de Padişahın iradesi ile Azadlı Baruthanesi’ne barutçubaşı olarak tayin olmuş, buraya çok önemli yenilikler getirmiştir. Makine konusundaki ilmini geliştirmek üzere 1835’te Fransa’ya ve İngiltere’ye giderek araştırma ve incelemelerde bulunmuş, bir de kimya bilgisi ile donanarak 1836’da kazandığı diplomalarla birlikte İstanbul’a dönmüştür. Avrupa’dan getirdiği yeni makinelerle Baruthane’yi ihya eden Hovhannes Bey makine sanayii alanındaki bilgisini her fırsatta geliştirmiş, girişimci kişiliği,  engin mühendislik bilgisi ve her alandaki başarıları onu zirveye taşımış, kurucu sıfatiyle Osmanlı Padişahları tarafından görevlendirilerek, Osmanlı Sanayi dünyasının ve ilk fabrikaların temelinin atılmasında son derece etkin ve önemli bir rol oynamıştır. Pek çok ödüle mazhar olmuş, mensubu bulunduğu Ermeni cemaatini de kollamış, her daim desteğini cömertçe sunmuştur. 1844’te Padişahın iradesi ile fesinin üzerinde altın tuğra nişanını taşımaya başlayan Hovhannes Bey Dadyan, Avrupa’dan aldığı teklifleri geri çevirmiş, yaşamını kendisini var eden ülkesine vakfettiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Sultan Abdülmecid tarafından bir gezi esnasında Yeşilköy’de ona gözünün aldığı kadar yer hibe edilmiştir.

Hovhannes Bey Dadyan Ermeni cemaatinde aktif olarak hizmetlerde bulunmayı da ihmal etmemiş, 1847 ve 1853 yıllarında Patrik Yüksek Meclisi’ne aza seçilmiştir. Kendi cemaatine yaptığı bağışları ve çok sayıda hayratı olan Hovhannes Bey Dadyan’ın cemaatine bahşettiği yapılar şöyledir; Azadlı’daki Surp Asdvadzadzin Kilisesi (halen yıkık olup, 1834-1837 yıllarında inşa edilmiştir), Bakırköy Dznunt Surp Asdvadzadzin Kilisesi (1844), Bakırköy Dadyan Mektebi, Narlıkapı ve İzmit’teki Ermeni Mektepleri,Yeşilköy Aya Stefanos Rum Kilisesi. Ayrıca Bakırköy Rum Kilisesine arazi bağışlayarak inşası için maddi katkılarda bulunmuştur. Diğer taraftan Ermeni Mıkhitaristleri’ne de önemli miktarda maddi destek sağlamıştır.

Benim Dadyan’ım

Kendi kaleminden çıkan çok kıymetli eserler de bırakmış olan Hovhannes Bey Dadyanla tanışmam 1962 yılına rastlar. O yıl ailem Bakırköy’e taşınınca, birinci sınıfını bitirdiğim Yeşilköy Ermeni İlk Okulu’ndan Bakırköy Dadyan Ortaokulu’na kaydedildim. Girdiğim ilk andan itibaren okulumu çok sevdim. O zamanlar böylesine güzel ve büyük bir okulda okuduğum için mutluydum. Çünkü Yeşilköy’deki okulumuzla kıyaslanamayacak kadar geniş ve konforlu, öğrenci ve öğretim kadrosu da bir o kadar kalabalıktı.

Biz ilkokul öğrencileri o zamanlar ana kapıdan giremezdik. Ana kapı öğretim kadrosunun ve misafirlerin girişine ayrılmıştı. Hafızamda kaldığı kadarıyla, öğretmenler odasının yakınında üst kotta okulumuzun kurucusu Hovhannes Bey Dadyan’ın gençlik yıllarını aksettiren çok güzel bir portresi asılıydı, adeta yakışıklı ve mütebessim bir ifade ile gelenleri karşılar gibiydi…

1962’de kapısından içeri adım attığım ve çok sevdiğim Dadyan’dan 1969 yılı bitirme sınavlarından en yüksek puanları alarak mezun olduğumda, ayrılık vaktinin geldiğini anlamıştım. Ondan sonraki yıllarım benim için yoktu… Çünkü çok istediğim eğitimime devam edemeyecektim kısa bir süre sonra…

Bir özveri hikâyesi

Okulun kurucusu büyük mühendis, Osmanlı Devleti’nde fabrika tesislerinin, sanayinin ilk kurucusu ve uygulayıcısı Hovhannes Bey Dadyan kiliseyi inşa ettirdiği yıl, hemen yanı başına bir de ahşap okul inşa ettirmişti.  Ardzrunyan olarak adlandırılmış olan bu okul evvela erkek öğrencileri eğitirken, ilerleyen süreçte eğitimde kaliteyi yükseltmek amacıyla başarılı eğitimcilerin kadroya dahil edildiği dönemde; 1890’larda kız öğrencilerin de bu eğitim yuvasına kabul edildiği bilinmektedir.

Ahşap Dadyan Okulu’nun eskiyen binasının yerine, dönemin özgün mimari beğenilerini ve çizgilerini aksettiren yeni yapısı 1892’de inşa ettirilmiştir. Bugüne kadar mimarı konusunda bir bilgiye ulaşamadım. Kaynaklar ışığında, Dadyan Ailesi ile akraba olan, özellikle Hovhannes Bey Dadyan’ın yaşama geçirdiği fabrika binalarının inşasını Balyan Mimarlık Ofisi’nin üstlenmiş olduğu açıktır. Hovannes Bey döneminde Garabed Amira Balyan, oğlu Nigoğos Bey Balyan ile  damatları Hovhannes Amira Serveryan en faal mimarlardı. Balyanların son parlayan yıldızı Sarkis Bey Balyan dönemine rastlayan bu inşanın bir ihtimal Balyan tasarımı olma olasılığını da dikkate alarak, o dönemde çok etkin diğer Ermeni mimarlardan biri tarafından da inşa edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. 1892’deki bu yeni okul binası  barutçubaşı olan Arakel Bey’in vasiyeti ve cemaatin desteğiyle kilisenin bitişiğindeki arsa üzerinde ve eskisinin yerinde yeniden yapılandırıldıktan sonra, hayırsever Dadyan Ailesi’ne atfen o tarihten itibaren ‘Dadyan Karma Okulu’ adı ile eğitime açılmıştır.

1896-1900 yıllarında yükselişe geçen okulun başarı grafiği, 1900-1908 yıllarında Boğos Bezazyan’ın (daha sonra Bezazyan Lisesi kurucusu olmuştur) yönetiminde daha da yükselmiştir. Dadyan Karma Okulu 1913-1914 döneminde Ortaokul seviyesi olan bir İdadi mektebi haline gelmiştir.

Özetle,  Kilisemizi ve dahi Dadyan Okulu’muzun var oluşunda ve cemaatimize her bağlamda en büyük desteği sağlayan; Osmanlı Dönemi’nin saygın devlet adamları ve sanayicileri olmuş olan kurucularımızın yaşamlarından ve okulumuzun kuruluş sürecinden kısa kesitler aktarmaya çalıştım. Dadyan adının büyüklüğüne, büyük toplum ve kendi toplumumuz adına getirdiği yararlılıklara bir nebze olsun işaret ederek, unutulmaya yüz tutmuş değerlerini hatırlatarak ve hafızalarımızı tazeleyerek onları bir kez daha saygı ve onur ile yâd etmek istedim.

Diğer taraftan özellikle şu sıralar gündemimizin ana konusu olan Dadyan Okulu’nun neden bu kadar büyük bir öneme ve değere sahip olduğunun altını çizmeye çalıştım. Gerek büyük Dadyan Ailesi’ni gerekse kilise ve okulumuzu anlatmaya sayfalar yetmez. Burada sınırlı bir şekilde ifade etmeye çalıştığım konuları, inşallah bir gün çok daha kapsamlı bir şekilde anlatmak üzere sizlere hitap ederim.

Mimari ve sanat tarihi açısından bakıldığında…

Ancak, söz konusu okulumuzun binasını bir sanat tarihçisi gözüyle değerlendirmek de isterim. Zira okuduğum yıllardan aklımda kalan iç mimarisinde üst kata ulaşan kavisli merdivenini, taş (mermer) basamaklarını, kapı-pencere doğramalarının ve zemin döşemesinin ahşap oluşunu, dar koridorlardan geçerek dağılan sınıflarını hatırlamaktayım.

Dıştan, yığma tekniğinde kagir olarak inşa edilen okulun binası, açık bir renkle sıvanmış dış cepheleri ile tezat oluşturan saçak, silme ve kemerlerini vurgulayan sıcak kiremidi bir tonla renklendirilmiş dış mimarisi ile göze çarpmakta, ana giriş cephesinden iki yana açılan yan kanatları ile genişleyen bir mimari plan tasarımını yansıtmaktadır. Yapıyı çepeçevre dolanan, dışa taşkın çatı örtüsü üstünde yukarı doğru uzanan baca sıraları dikkati çekerken, çatı altından geçmişe gönderme yapan klasik çizgideki - antik diş kesimli saçak altı bezeme hattı, onu takip eden geniş bantlı silme kuşağı, yapının kat ve kemer kavislerini vurgulayan yatay silmeler, köşelerdeki dışarı taşkın kare kesitli dikey ayaklarla cephelerde belirgin bir hareket yaratmaktadır. Ayrıca pencere açıklıklarının dar ve yüksek kavisli düz silmeli kemerlerini taçlandıran zarif kilit taşları ve ahşap profillerle bölümlenmiş pencereleri ile son derece yalın,  ama seçkin mimari bezeme detaylarıyla döneminin, özellikle okul binalarına özgü sivil mimari üslubunu aksettirmektedir. Ana giriş cephesindeki kapı detayları da dikkate değer bir çizgiye sahiptir. Yapıldığı tarihlerde az nüfuslu bir köy mektebi olarak inşa edildiği hesaba katılacak olursa, bu okulun mimari bağlamda ne denli yüksek bir sanat değerine sahip olduğu çok daha iyi anlaşılacaktır.

Ermeni halkı geleneksel olarak köylü ya da kentli, nerede olursa olsun kendi toplumuna hizmet veren dini veya sivil kurumlarına daima gereken önemi vermiş, maddi imkânlar elverdiğince belirgin bir sanat kalitesini her daim ön planda tutmaya özen göstermiştir.

Geçmişten günümüze uzanan Dadyan Okulu, geleceğe intikal edecek olan bir kurumumuz olarak, bu özen ve beğeninin en güzel göstergelerinden bir tanesidir. Kilisemizle bir bütün teşkil ederek günümüze kadar, gönüllü ve özverili vakıf yöneticilerimizin gayretleriyle,  varlığını bugünlere kadar sürdüren okulumuzun bu çok kıymetli binasını, vakfımızın inisiyatifi ile yönetilecek, kendi toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap verecek sosyal hizmet anlayışı ile veya çok amaçlı kültürel bir işlev kazandırılarak, sağduyulu ve akılcı bir yaklaşımla ve elbirliğiyle çok boyutlu düşünerek, halen eğitimin devam ettiği yeni Dadyan Okulu’muzun giderlerini kısmen de olsa karşılamak üzere, gelir getirecek bir kuruma dönüştürebiliriz.

Beni var eden Dadyan Okulu’mun eşsiz kurucuları ve her biri ayrı ayrı değerli öğretmenlerimin hatıraları önünde saygıyla eğilirken, bana düşecek olan görevi gönülden yerine getireceğimi son söz olarak ifade etmek isterim. Dilerim; tüm çabalar okulumuzun ve toplumumuzun hayrına ve geleceğine hizmet edecek şekilde layıkıyla biçimlenir, vücut bulur.



Yazar Hakkında

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA