Almanya Parlamentosu’nun gündemine aldığı ve 1915’te olanları “soykırım” olarak tanımlayan tasarı epey bir gürültü kopardı, daha da koparacak gibi görünüyor. Türkiye her zamanki gibi bu tür meselelere parlamentoların karar veremeyeceği gibi bir noktada duruyor ve Almanya Hükümeti’ne yapabileceği baskıyı yapmaya çalışıyor. Ancak 3 partinin (Hıristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar ve Yeşiller) ortak imzasıyla gündeme gelen tasarı hakkında bu kez Alman Hükümeti’nin engelleme yönünde bir irade gösteremeyeceği anlaşılıyor. Sadece Şansölye Merkel oylamaya katılmayarak Türkiye’nin gönlünü almaya çalışmayı denemiş gibi bir manzara var.
Oylamanın ardından ne tür gelişmeler yaşanabileceğini öngörmek zor. Muhtemelen iktidar ve CHP ile MHP’den oluşan “Milli Koalisyon” sert tepki gösterecek, bir ihtimal Büyükelçi geri çağrılacak ve ilişkiler sıkıntılı bir döneme girecektir. Bundan sonrası artık reel politik düzlemin hamleleri olacaktır. Elbette tüm bu sürece Avrupa ve Almanya’da “Türkiye’yi çok kızdırırsak mülteci anlaşması acaba suya düşer mi?” kaygısı eşlik ediyor. Bilindiği gibi bu kirli anlaşma kabaca Türkiye’nin mülteci göndermeyi engellemesi, karşılığında da vize serbestisi kazanması ve bir miktar parasal yardım elde etmesine dayanıyor. Ancak bu vize serbestisi için Türkiye’nin yapması gereken başka ödevler de var. Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirmek gibi. Erdoğan ve Hükümet ise buna pek de yanaşmıyor ve bu konuda karşılıklı restleşmeler yaşanıyor. Ve bu restleşmeler genel olarak Türkiye’nin “para göndermezseniz mültecileri salarız” gibi çok kaba tehditleriyle sürüyor.
İşte böyle bir ortamda oylanıyor tasarı. Ancak tasarının içeriğine baktığımızda bu reel politik gelişmelerin izlerini çok fazla görmüyoruz. Arkadaşımız Karin Karakaşlı ülkemizdeki medyanın hiç de niyetlenmediği bir işe soyundu ve tasarının tamamını Türkçe’ye çevirdi. Orta sayfamızda göreceksiniz. Karin’in çevirisiyle tekliften iki önemli pasajı buraya aktaracağım:
“O dönemin Jöntürk rejiminin emriyle 24 Nisan 1915’te İstanbul’da bir milyonu aşkın etnik Ermeni’nin planlı tehcir ve yok ediliş süreci başladı. Bu insanların kaderi kitlesel imha, etnik temizlik, tehcir ve evet soykırımlar tarihi açısından örnek teşkil eder ve 20. yüzyıl da dehşet verici bir şekilde bütün bunlardan müteşekkildir.”
“Federal Meclis, Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri baş müttefiki olan Alman İmparatorluğu’nun Ermenilerin organize bir şekilde tehcir ve yok edilişine ilişkin Alman diplomatlar ve misyonerler aracılığıyla da gelen açık bilgilere karşın insanlığa karşı bu cürmü durdurmaya çalışmayarak oynadığı yüz kızartıcı rolden ötürü elem içindedir.”
İfadeler ve genel ton, önemli. Şöyle bir tartışma olduğunu elbette biliyoruz. Ülkeler, devletler böylesi tasarıları belli bir zamanlamayla devreye sokarlar, bu zamanlamada iki ülke arasındaki ilişkilerin iyiye ya da kötüye gidişi etkili olabilir, dolayısıyla zaman zaman gerçekler siyasete kurban edilebilir.
Bu saydığımıza benzer bir yalpalamanın ardından gündeme gelen tasarı ise diğer ülkelerden ayrılıyor. İki açıdan. İlk olarak Almanya o vakitler İttihatçı rejimin müttefikiydi. Dolayısıyla bu konuda epeyce bilgisi ve sorumluluğu var. Hatta olanları engellememesi ve bu katliamın o zamanki politikalarına “uygun” düşmesi nedeniyle sorumluluğun da ötesinde, payı var. Bu açıdan bakıldığında Almanya’nın kendisiyle böylesi bir yüzleşme çabasına girmesi önemli. Ve ikincisi: Almanya’nın bu konuda geniş bir arşive sahip olduğunu da biliyoruz. Yani oylama sonrası kimi arşivlerin açılmasının gündeme gelmesi sürpriz olmayacaktır.
Dolayısıyla tüm bu “reel politik” tartışmaları akılda tutsak bile Türkiye’nin kayıtsız kalamayacağı, kalmaması gereken bir “yüzleşme” hamlesi ile karşı karşıyayız.
Peki Türkiye ne yapıyor, derseniz. Önce TBMM Dışişleri Komisyonu'nun AKP, CHP ve MHP'li üyeleri ortak bir bildiri yayımlayarak, Almanya Federal Meclisi'nin Ermeni soykırımı tasarısını kınadı. Bildiride “1915 olayları hakkında tarihi gerçekleri tahrif eden ve hukukla bağdaşmayan tasarıyı şiddetle kınıyor ve reddediyoruz” dendi. Doğrusu maalesef şaşırtıcı değildi bu. Ancak asıl kan dondurucu açıklama Başbakan Binali Yıldırım’dan geldi. Şöyle dedi Yıldırım: “Bu oylama çok saçma bir oylama. Olmayan, 1915'de 1. Dünya Savaşı şartlarında yaşanmış, her ülkede yaşanan sıradan olaylardan biri. Burada Türkiye'ye fatura çıkarmaya kalkanlar iyi niyetli değil.”
Olanları “Her ülkede yaşanan, sıradan olaylardan biri” olarak nitelemek en hafif ifadeyle korkunç. Ve aslına bakarsanız hiç de öyle Başbakan Yıldırım’ın kişisel görüşünü filan yansıtmıyor. Türkiye’nin önemli bir bölümünün böyle düşünmekle kalmayıp daha “köşeli” hissiyatlar barındırdığı hepimizin malumu.
Ancak sorumlu konumda olanların böylesi bir “gamsızlığı” Türkiye’nin bu konuyla yüzleşmesinde hangi aşamada olduğumuza dair çok şey anlatıyor.
Ama diyeceksiniz ki şu faşizm atmosferinde bu sözler doğal değil mi?
Kısaca cevap vereyim, değil. Ve ilave edeyim: Binali Yıldırım Erzincan Refahiyeli imiş. Eski adıyla Gercanis. Bu sözleri duyunca Raymond Kevorkian’ın devasa “Ermeni Soykırımı” kitabına baktım Tahmin ettiğim gibi Gercanis de katliamın kıyıcı biçimde yaşandığı bölgelerden biri. Belki de Yıldırım önce doğduğu yerin büyüklerine bir danışsa iyi olur. Bakalım sıradan mıymış, değil miymiş.