Havaların ısınması bizim evde pek çok eve göre farklı şekilde karşılanıyor. Sıcak hava demek benim için klimalı uyuma mevsimi demek olduğundan Nadin kışın kullandığından daha kalın yorganı çıkartmak zorunda kalacak...
Tabii ısınan hava aynı zamanda ada mevsiminin de habercisi. Ya adayı babalarımız kadar sevmiyoruz ya da onlardan daha tembeliz. Onlar için Ada’ya kavuşmak bütün kış beklenen bir vuslattı... Bizim jenerasyon, hadi en azından benim etrafımdakiler, Ada’nın suyunu çıkardık, ya sadece haftasonları için ya da ancak özel birşeyler olduğunda hafta içi adaya gidiyoruz. Oysa Ada’nın kendine has bir takvimi, ritüelleri ve hatta terminolojisi vardır; ona uymak gerekir. Mesela Ada’ya gidilmez, Adalılar "Ada’ya çıkarlar"... Eh madem çıktık, Ada’dan dönülmez; "İstanbul'a inilir". Senenin ilk denize girmesinin bir adı vardır; "İlk banyo"... Ve mutlaka çocuklar ilk banyolarına giderlerken uyarılırlar; "Çok kalmayın bu ilk banyonuz, üşütürsünüz"...
Ada’nın kendi takvimi vardır. Ada sezonu 23 Nisan'da başlar, 29 Ekim'de biter. Tabii bu takvim özellikle çocuklar büyüyüp de Ada’dan okula gitmeye başladıklarında uygulanmaya başlar. Okul açıldığında Ada’dan okula gidilen zaman ise en keyifli zamandır. Herkes gitmiş Ada sana ve senin gibi uzatmaları oynayan birkaç arkadaşına kalmıştır. Ama okula Ada’dan gidecek yaşa gelmediysen, okulun açılacağı günün öncesine kadar adada kalınır, son pazar akşam dahi Ada’da yemek yendikten sonra dönülürdü Ada’dan. Hâlâ yaşadığım devasa pazartesi sendromlarımın müsebbibi o son dakika dönüşleri galiba.
Ada’nın ritüelleri daha yolunda, vapurda başlar. Ben çocukken ada vapurunda neredeyse herkesin oturduğu yer belliydi.18:30 vapurunda, vapurun kıç tarafında alemciler oturup, değme sofraya taş çıkartan bir çilingir sofrası kurarlardı. Pastırmasından çeşit çeşit mezesine ve bolca rakıya herşeyi bulurdunuz o sofrada. Deniz otobüsü ortaya çıkıp herkes hızlı ulaşım sevdalısı olunca bu sofralarda yok olup gitti. Bugün biraz gerçeküstü gibi gözükse de ada vapurunun büfesinde buz gibi birayı da portakal suyu ile votkayı da bulabilirdiniz. Şimdi belediyenin işlettiği büfede dandik kağıt bardakta haşlama çaya talim etmek zorundasınız. Sadece bu sofra değil bir de adanın tombalacıları olurdu. Gırtlak meraklısı bu kadar adamın seyahat ettiği vapurda tabii ki ödül olarak Hal’den gelme nadide balık ya da kabuklular için tombala çektirilirdi...
Ben Heybeliliyim, bütün adaların sakinleri kendi adalarını daha çok beğenir. Ben de çok severim kendi adamı... O nedenle alın size çok kısa bir ada rehberi. Galiba en hızlı bozulan Heybeliada oldu yıllar içinde. Hangi akla hizmet yapıldığı bilinmeyen heyula gibi korkunç ve tam sahilin ortasındaki prefabrik deniz otobüsü iskelesine bakarak yemek yemekten nefret ediyorum. Ama tüm çirkinliğe rağmen biraz çay bahçeleri arasına sıkışmış olsa da Heybeliada sahilinde yemek çok keyiflidir. Neredeyse 100 yaşına yaklaşmış Park Lokantası, Memoş Abi’nin artık klasikleşmiş Halki'si ve Nigar Abla’nın ailecek işlettikleri Mavi'si ayrı ayı iyidir oturup iki kadeh bir şeyler içmek için.
Yemeğin üstüne bir dondurma isterseniz, Arnavut usulü adalıların ‘gül’ dondurma dedikleri sorbeye benzeyen muazzam dondurmalar yapan Nazlıgül Dondurmacısı’da sahilde. Kesinlikle meyvelilerini varsa kavun ile vişneyi deneyin derim. Yemek yemecek biraz yürüyüş yapacaksanız belki bastırması için -birşey yemeden yürüyüş yapmayı reddediyorum - Gencay Cafe de papaz ekmeğine tost iyi bir seçenek.
Kahve için ise birkaç yıl önce açılan sahilden Ada’nın içine doğru yürürken sağda merdivenlerin hemen yanında ki antikacı/eskici Zafer'in dükkanının yanındaki göreceğiniz minnacık kafeyi tavsiye ederim. Önünüzden faytonlar geçerken kahve içmekte keyiflidir.
Kahve için maalesef artık adaların en eski otellerinden şimdi Deniz Lisesi olmuş eski Rum Ticaret Okulu’nun velileri için inşa edilmiş Halki Palace Oteli tavsiye edemiyorum. Çünkü maalesef geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız kapandı.
Ana caddeden giderek küçük tur yaparsanız, turun hemen sonunda Perili Köşk Ada’nın en ilginç mekânlarından birisi… Sahibi bir jazz bateristi olduğu için akşamları canlı caz da dinleyebileceğiniz Perili Köşk’ün özellikle geceleri olduğunda müthiş bir manzarası da var...
Hafta sonları adaya yapılan seyahatlerin mülteci gemisi kalabalığında ve konforunda olduğunu düşünürseniz hafta içi "konje yapıp" (ada lisanında iş kırmak) gitmenizi tavsiye ederim....