İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Hayvanları Koruma Yasası değişiklik tasarısının eksikleri ve mevcut yanlış uygulamaları daha da ağırlaştıracak düzenlemelerine yönelik kapsamlı ve hukuki bir eleştiri getirdi. Hayvanların 'tehlikeli tür' veya 'süs hayvanı' şeklinde kategorize edilmesi eleştirilirken, küçük yaştan itibaren 'yaşama saygı' eğitimi istendi.
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Hayvanları Koruma Yasası değişiklik tasarısı için kapsamlı bir hukuki eleştiri yaptı.
Hayvan hakları savunucuları ve hayvan korumacılar tarafından 'AB makyaj yasası' olarak tanımlanan, 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin olarak Başbakanlığa sunulan ve medyada genel olarak, “Hayvana şiddete ceza geliyor” şeklindeki ifadelerle kamuoyuna duyurulan tasarıyla ilgili İstanbul Barosu, Hayvan Hakları Komisyonu Aktif Çalışma Kurulu'ndan yasa tasarısının eksiklikleri ve mevcut durumu daha da ağırlaştıracağı yönlerine yönelik kapsamlı bir değerlendirme geldi.
Hayvanlar için 'bu kadarı yeter' anlayışı uygun değil
Sesonline.net haber sitesinde yer alan habere göre Baro'dan yapılan açıklamada şu görüşler ifade edildi: 'Mevcut yasa ve dışarıdan, bizlerden giden tekliflerin harmanlanmasıyla oluşturulan bu yasa teklifi, hayvan korumaya ve 'hayvansever' taleplerine cevap vermekten çok uzaktır. En çok infial uyandıran 'hayvana işkence ve tecavüzle öldürme' başlığıyla yayınlanıyor olması, iyi ve yeterli olduğu anlamına kesinlikle gelmiyor.' 'Hayvanların yaşamı, 'az da olsa başardık, bu da yeter' diyebileceğimiz bir alan değildir. Tek hayatları var ve hepsi için o önemli. İnsan olarak bize düşen; gerçek bir adalet anlayışı ile samimi koruma düzenlemelerinin peşinde olmaktır...' Yasadaki değişikleri içeren taslağa destek sunan bazı hayvan hakları örgüt ve federasyonlarına da ciddi eleştiriler getiren İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Aktif Çalışma Kurulu adına, Av. Hülya Yalçın tarafından yapılan açıklama şöyle:
-
Hayvanlara şiddet ve kötü muamelenin (tecavüz, hunharca hisle öldürme, işkence), cezalarının ağırlaştırılarak TCK kapsamında suç olarak tanımlanmasına ilişkin Komisyonumuzun 4 maddelik teklifine de uygun olarak “cezalandırma ve kanuni düzenleme” başlığı zaten yıllardır beklenen bir düzenlemedir. Hayvanların “mal” değil “canlı” olduğu, “süs hayvanı” diye bir sınıflama olmaması gerektiği, hayvan zehirlemelerinin Anayasa ile korunan “Sağlıklı Çevre ve Doğa hakkı”nı ihlal ettiği gerekçeleriyle ilgili kanunlara atfen cezalarının artırılması da gereklidir. Bu düzenleme mutlak, ceza süresi indirilmeden yasalaşmalıdır.
-
Petshoplarda hayvan satışı kesin olarak yasaklanmalıdır. Hayvanları Koruma Kanunu adıyla düzenlenen bir kanunda “canlıların mobilya, cam eşya” gibi, ama onlardan daha hoyratça kullanıldığı bir sektörde satışını baştan kabul ederek, şartlarını düzenlemek “hayvan hakkı korumak” değildir. Onları ticari meta olarak insan kullanımına sunmanın düzenlemesidir. Petshoplarda hayvan aksesuarları, gıda ve benzeri cansız mal satımı dışında hiçbir canlı satılmamalıdır. Bazı belediyeler tam da buna hazırlanırken Bakanlığın böyle bir düzenleme yapması endişe vericidir. Satışına üretimine izin verip, dövüştürülmeleri, sokağa atılmaları konusunda pasif kalmak çelişkilidir.
-
Tehlikeli ırklar başlığıyla bir kısım köpeklerin adeta “korku dalgası” eşliğinde soykırıma varacak şekilde yok edilmesinin önünü açan düzenlemeler “Hayvanları Koruma Kanunu” adıyla yayınlanan bir kanunda yapılamaz. Bahse konu hayvanlar sadece bir köpektir. İnsan eliyle tehlikeli hale getirilmelerinin göz ardı edilerek, aslında kendisi de mağdur olan bir canlıyı cezalandıran şey “koruma” değil, “kurtulma ve yok etme” düzenlemesidir. Tehlikeli ırkların tespiti ve toplanmasıyla ilgili olarak 3 Bakanlığın birlikte yayınladığı, altyapıdan yoksun, uygulama zorluklarıyla dolu genelgenin iptali için Hayvan Hakları Komisyonumuzun açtığı “Yasaklı, Tehlikeli Irklar Genelgesi'nin iptali'davamız hala derdesttir. Muhtemelen bu yasa bekleniyor ki bu da adaletsiz, hukuksuz bir uygulamadır. Gerçek bir Hayvan Koruma Kanunu’nda hayvanları tehlikeli, zararlı, öldürülebilir olarak sınıflamak yerine her türlü hayvanın korunabilmesine ilişkin önlemler yer almalıdır. Toplanma, sahiplerinden alınma detaylarının yeri Hayvan Koruma Kanunu değildir.
-
Hayvan severlerin eğitimi konusunun dar kapsamlı olup; hayvanla yaşamayı öğrenebilmiş, başka bir canlıya empatiyle yaklaşabilmiş insanları kategorize edecek şekilde düzenlenmesi doğru değildir. Eğitim gereklidir, ancak yalnız hayvan severlere değil ilköğretimden itibaren tüm çocuklara 'yaşama saygı' eğitimi verilmelidir. Hayvan koruma kanununda hayvanı korumaya çalışanlara koruma çalışmalarında izlenecek yasal süreç, yardım alabilecekleri kurumlar ve yetkililer hakkında eğitim verilmesi kabul edilebilir.
-
Mobil kısırlaştırma (seyyar kısırlaştırma) konusu da yaşanmış çok sayıdaki örneğe dayanılarak hayvanlar açısından kesinlikle kabul edilemez bir uygulama olmasına rağmen, hayvan sevenlerin talebi gibi işleme alınması yanlıştır. Günümüz şartlarında bu uygulamanın kesinlikle sakıncalı olması nedeniyle geçtiğimiz yıllarda İVHO hekimleri tarafından açılan “MOBİL KISIRLAŞTIRMA UYGULAMASININ KALDIRILMASI” davası da henüz derdesttir. Yasa düzenleyenlerden hiç birinin sokakta yaşanan bu RESMİ VAHŞET ve KIYIMDAN haberi olmadığından eminiz. Bu kaçamak bir düzenlemedir, kesinlikle iptal edilmesi gerekirken yeni tasarıda yer almasını kesinlikle onaylamıyor, kabul etmiyoruz.
-
Yasanın müeyyideler bölümünün en az 2 sene hapis cezasıyla sınırlandırılması alınabilecek cezaların para cezasına çevrilmesi sonucunu doğuracak olup bu durum ceza hukukunun öncelikli amacı olan önleme ve caydırıcılık niteliklerinin önüne geçebilecek mahiyette olup böyle bir sonuç bu yasanın ruhuna ve adına aykırıdır.
-
Evde beslenecek hayvan sayısının sınırlandırılması hakkındaki düzenleme, kısmen istifçilik ön planda tutularak hayvanların niteliği ve etolojileri gözetilerek titizlikle yapılmalıdır. Evde tutulacak hayvan sayısının 5199 SK. Temel ilkeleri doğrultusunda makul sayıyla sınırlandırılması bizler için de anlaşılabilir ve doğru bir düzenlemedir. Ancak ucu açık bırakılarak ve yoğun bir prosedüre bağlanarak “kişisel hakların kullanılması” sınırına gelebilecek her türlü uygulamayı tanımlayacak yönetmelik değişikliklerine yol açacağından bu konunun aceleyle yasalaşmaması gerektiğini beyan ediyoruz. Evlerde bakılan hayvanlarla ilgili olarak zaten başka kanunlarda aleyhe yeterince uygulama maddeleri varken, Hayvanları Koruma Kanununda bu uygulamalara karşı hayvanları koruyacak maddeler olmasından doğal ne olabilir? Bırakın hayvanlara karşı düzenlemeler olan başka kanunlar yapsın bu düzenlemeyi. Koruma kanunu onların nasıl evden atılacağını, kaç tanesiyle yaşanabileceğini düzenleyecekse, hayvanların sıhhati ve doğası açısından düzenlemelidir. Hayvanlarıyla yaşayan insanları infiale sürükleyen bir kanun hayvanlar için doğru kanundur diyemeyiz.
-
Hayvan Deneyleri hiç tartışmasız hayvan hakları ihlalidir. Başlığı HAYVANLARI KORUMA KANUNU olan bir kanunda 'hayvanların ne gerekçeyle olursa olsun, kesilmesi, kendileri için gerek yokken ilaçla hasta edilmesi, psikolojik travmaya tabi tutulması ve benzeri yüzlerce acı verici yöntem'le deney yapılmasının bu kanunda tek kelime ile bile yer alması yanlıştır. Deney insanlarla ve başka sektörlerle ilgili bir konu olup tanımları orada yer alacak bir başlıktır. Koruma kanununda ise deneyi sonlandıracak çalışmalar olmalı, ya da genel düzenleme ile korunmalarının arttırılması gereklidir. Bu nedenle “deney” düzenlemeleri hakkında hiçbir düzenlemeyi bu kanun kapsamında tartışmaya açık bulmuyoruz. Hayvan koruma kanununda 'hayvan deneyi' başlığı olamaz. Aynı şekilde Av konusunu da genel koruma düzenlemeleri içinde değerlendiriyor ve Koruma Kanunu altında tartışılmasını kabul etmiyoruz.
-
Ötenazi; Hayvanların yaşam hakkını koruma amaçlı kanunda hiçbir şekilde hayvanların öldürülmesi uyutulma adıyla toplumsal etik körlük yaratılacak şekilde düzenlenemez. Acı çekiyorsa, yaşayamayacak durumda ise gibi göreceli bazı kavramların dayanak alındığı bu konu başlığı 'kime ve neye göre belirlenecek? Kimler uygulayacak? Kim denetleyecek' soruları cevapsız kalacağı için kanun kapsamında yer almaması gereken bir düzenlemedir. Mevcut yasal uygulama ve durumda bile en ağır ihlallere müdahale edebilme alanımız son derece sınırlıyken yeni bir düzenleme ile var olan durumu ağırlaştıracak uygulamalar hiçbir hayvan severin talebi değildir. Geri çekilmelidir.
-
Bakımevi – barınak konusu da isimler ve kavram karmaşaları arasında hayvanseverleri oldukça müşkül durumda bırakan, yasal kelime oyunlarıyla resmi yolların hızla tıkandığı bir uygulamaya dönüştürülmüştür. Şehirlere uzak, doğal alan adı altındaki yerlere bırakılan hayvanların hiçbir şekilde kontrol edilemeyeceği, ölü diri sayısının doğru şekilde takip edilemeyeceği aşikardır. Mevcut uygulamalar, olabilecek uygulamaların göstergesidir. Hayvanların, özellikle kedi ve köpeklerin şehirlerin dışına taşınması iyiniyetli ve koruma amaçlı bir uygulama değildir. Resmi olarak yapılması gereken en doğru şey;“sokakta yaşayan hayvanların devlet koruması altında olduğunu, küpelerinin onların aşılı ve kısır olduğunu belirttiğini, vatandaşların bu hayvanlara zarar vermesinin yasak olduğunu” deklare etmek ve bunu sağlamlaştırmaktır. Yasa mevcut haliyle bile hakkıyla uygulanabilseydi bu gün her yer yavru kedi ve köpekle dolmamış olurdu. Bunca yıldır yapılagelen uygulamaların yetersizliği, görev ihmalleri, tanım boşluklarından kaynaklanan zaman ve can kayıplarına artarak yenilerinin eklenmemesi için barınak-bakımevi düzenlemeleri geri çekilmeli, Bakanlık tarafından yeniden ve gerçek bir korumaya uygun olarak düzenlenmelidir. Doğru bir düzenlemeye kadar da mevcut durumun iyileştirilmesi için yapılan talepler değerlendirilmeli ve sonuçlandırılmalıdır.