BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

AK Parti’ye kayyum oldum! R. T. Erdoğan’ın Yazılmamış Anıları – Fasıl 42

Sonunda Sadrazam Ahmet’ten kurtulduk şükür. Benim her dediğimi derhal yerine getirmemenin, beni yok saymanın sonu budur. Bu adamı ben acıyıp da getirdiydim. Zaten ne demiş halkımız; acıma yetime, koyar beline.

Sabıkası çok. 17-25 Aralık alçaklığında dört bakan Yüce Divan’a gidip aklansınlar, dedi. Hakan’ı MİT’ten vekilliğe apartmak istedi. Vekil listelerini kendisi düzmek istedi. Kalktı, koalisyon lafı etti. Arınç gibilere yanaşmayı denedi. Başkanlık sistemini yarım ağızla savunmayı kafi gördü. Bana sormadan şeffaflık paketi açmaya kalktı; maazallah mahvoluyorduk. Dokunulmazlıklarda resmen ayak sürüdü.

Daha sayayım mı? Ben bu isyancı Kürtleri tarihten silmeye kararlıyım, bu saftoron Çözüm Süreci denen leşi diriltmek istedi. Ben dedim terörün tanımını yeniden yapacağız, bu aldırmadı. Ben dedim bu alçakları vatandaşlıktan atacağız, bu dedi gündemimize gelmedi. Ben dedim bütün üst düzey bürokratları ben tayin edeceğim, haddi olmadan taş koydu. Para kaynağımız büyük şirketlere verdiğimiz % 100 Hazine garantisini azaltmaya kalktı.

Daha? Alçak, hain, ahlaksız, cahil sözde akademisyenleri tutuklamışız, gerisinin ödünü koparmışız, bu kalktı, tutuklamaya ilke olarak karşıyım dedi. Aynı hainliği Dündarların tutuklanmasında yaptı.

***

Nasılsa bücürü ben getirmiştim, bütün ipler bende; yine de her şeyini affedebilirdim. Ama bana şirk koşmaya kalktı. Vize işini Haziran’a çekip ön plana geçmek istedi. Bana verilmeyen Oval Ofis randevusunu almaya girişti. Neymiş, İngilizce biliyormuş. Ukala!

Alıverdim MKYK yetkilerini elinden. Şerefli olsaydı o anda istifa ederdi. Kalktı, "Gerekirse makamı ayağımın altına alırım; sanal şarlatanların oyunlarına izin vermem" diye horozlandı. “İster sağından oku, ister solundan; Türkiye=RTE=AK Parti” diye uyarttık. Bütün elinden gelen, “Yaşananları refik olmayla bağdaştıramadım” deyip mazlum ayaklarına yatmak oldu. O ayaklar çoktan koktu yav! Hiç anlamamış beni fakir.

Sonunda, “Başbakan’ın kendi kararıdır, hayırlı olsun” deyiverdim. Hâlâ konuşuyor: “Tercih değil, zaruret”! O zaman, alıverdim elinden uçağını da. Avustralya yerlileriyle burun tokuşturmaya giden İsmail Kahraman’a tahsis ediverdim. THY’den uçak kiralayıp gitti Bosna’ya. Adamı böyle istiskal ederler işte, haddini bilmezse. Cart diye mührü geri almışım; uçağı mı almıycam!

***

Ama kendisinin hakkını da yememek lazım. Temizlik işlerinde asker konusunu Paralellere yaptırdıktan sonra, Kürtler işini de ona yaptırdım. Koştura koştura yaptı misler gibi. Nefesi buraya kadarmış; kader.

***

Muhalefete de geçirdim, “Ben nasıl birine devrettiysem o da birine devredecek” dedim, bunu da yediler. ‘Bayrağı hep veren de sen, alan da sen; nasıl iş?’ bile diyemediler. Ben ne versem onu yer bu muhalefet! Yüce Allah (c.c.) böyle yaratmış bunları.

Muhalefet derken, partimiz içinden kıpırdanmalar var. Beşiğinde boğmak lazım. Milli birlik-beraberliği ilk bozan, Şems’in gazetesi Star’ın başyazarı Taşgetiren oldu, Paralelci hain. Bu Şems’i de fena edecem yakında.

Ardından diğer hainler sökün etti tabii. Siyasetten mütekait E. Yalçınbayır’ından tut, Karar gastesine kadar. En güvendiğim gazete Akit’ten Sinan diye biri bile, “Düşük profilli başbakan AK Parti’yi eritir. Yüksek profilli ama Reis’le uyumlu biri lazım” dedi. Yüksek profilli ve benle uyumlu birini bulursan sana komisyon vereyim!

Konyalıların tepkisini anlıyorum da, “Tayyip Erdoğan nasıl geldi, Erbakan’ın kucağında geldi” pankartını açanları asla affetmiycem. Görür onlar, bırakmam öyle.

***

Bunların hepsi üfürük aslında. Bi biçimde susarlar. Ne yapacaklarmış susmayıp? Benim alternatifim mi var? 12 Eylül darbesinde bile yapılmamış olanları yapıyoruz, gık çıkmıyor. ‘Paraleller yapıyordu dedik, onlar gitti beter oldu’ demek bile aklına gelmiyor enayilerin.

Mesela 05.30’da İMC TV haber müdürü Hamdi’nin evini basıp bilgisayarına ve cep telefonuna el koyuyoruz. Kanlı terör örgütü partisi deyip herifleri Meclis’ten atıyoruz. MİT tırları hainliğindeki savcıları tutuklayalı 1 yıl oldu, duruşma günleri hiçbir yargı derneği, milletvekili ya da barolar davayı izlemeye gelmiyor kapıya. Mesela Baransu denen herif 15 aydır tutuklu, Dündarları 2,5 ayda bıraktıran AYM bunun dosyasını daha ele almadı.

Asıl ama asıl önemlisi, Yargıtay ve Danıştay’ı şimdi tamamen dümdüz ediyoruz. 516 Yargıtay ve 195 Danıştay üyesini görevden almak için yasaya geçici madde koyuyoruz. Yeni üyelerin hepsini ben tayin edecem. Ondan sonrası da bitmiştir zaten.

***

Şimdi düşünüyorum da, bütün bunları yapabilmeme temelde imkan veren, Allah (c.c.) bin bereket, CHP’dir. Eğer 367 dingoluğunu icada kalkmasalardı biz bir anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanını doğrudan halka seçtirme işini kotaramazdık. Şimdi ne deseler, “Ben halkın yüzde 52 oyuyla seçilmiş başkanım” deyip lafı ağızlarına tıkıyorum. Enayi Kılıçdaroğlu bi de kalkmış helallik veriyor benim sadrazam eskisine. Sen kendin helallik iste be adam, bakalım alabiliyor musun kendi partinden!

***

Bütün bunları tarih nasıl yorumlayacak ben şimdiden biliyorum: AK Parti’ye kendini kayyum tayin etti, diyecekler! Nitekim gerçek budur. Kabak kafalı bi gasteci var, Yavuz diye, Paralellerin gazetelerinde yazar, kuyruk acılı, bu AK Parti’ye kayyum lafı onun tabiri.

Ama olay kabak kafalının tabirine sadece el koyma yöntemi bakımından benziyor. Yoksa, netice tamamen farklı olacak. Biz bir gazeteye veya holdinge kayyum tayin ettik mi artık onun görevi ya batırmak ya kapatmaktır: Zaman, Cihan, İpek, Bank Asya… Oysa şimdi AK Parti şahlanacak.  

Bu kayyumluk işi benim keşif ve icatlar tarihine yerli ve milli katkımdır. Menderes merhum gazete falan kapatırdı; bunu akıl edemedi. Hiçbir suç gerekmiyor. Suç delili gerekmiyor. Temiz iş…

***

Bundan sonrası da mühim, tabii. Erken seçime mi gidecez referanduma mı, yoksa partili cumhurbaşkanı mı olacağım; bütün bunlar gelişmelere bağlı. En çok da MHP’deki gelişmelere. Tek hakikat, benim Tek Adam olacağım gerçeği.

Şimdi sıra parti kurultayında. Aslında hiçbir anlamı yok, ama maksat formalite yerine gelsin. Gönlüm tabii ki bizim Berat’ı istiyor. Hem gösterişli çocuk, hem de ben ne dersem onu der. Ama maalesef Damat Ferit diye saldırır kudurmuş hainler. Sözümden çıkmayacak başka birini düşünüyorum, benim tescilli hık deyicim, ama açık etmiyorum diğerleri de heveslensin diye. Bıyık bırakan bırakana!

Ama kim gelirse gelsin, şu kuralı bilecek: Uzaktan kumanda sadece evdeki TV için icat edilmedi!

***

Fazla meşgul etti bu sadrazam azli; dış politikayı yazmayı ihmal ediyorum. Sürekli haddini bildiriyorum AB’ye, herifleri tam zayıf zamanlarında yakalamışken. ”Kusura bakma, biz yolumuza gidiyoruz. Sen de yoluna git. Kiminle anlaşabiliyorsan, onlarla da anlaş" dedim. Ardından da, “Yahu şu 3 milyar Euro’yu verecekseniz verin artık” diye ihtar çektim.

Halkımız bayılır böyle posta atmalara, hele de yahulu mahulu olursa.1 milyon oy demektir. Bizim Kuzu’ya da tivit attırdım: “Avrupa Parlamentosu vize konusunda yanlış bir karar verirse Mültecileri göndeririz!

***

Dış politikada son olarak ağız tadı kabilinden, Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz için yaptığımızı not edip bitireyim.

Bu bize Suriye’ye girmeyi haram eden Rus alçakları var ya, onların uçağı düşerken pilotlar kendini fırlatmıştı. Elazığ’ın Keban ilçesi eski MHP’li belediye başkanı Ramazan Çelik’in oğlu Alpaslan kardeşimiz de Suriye’de Türkmenlerin komutan yardımcısı. 24 Kasım 2015 tarihinde yayınlanan DHA videosuna konuşuyor: “Pilotlar ölü olarak ele geçirildi. Bizim arkadaşlarımız havaya ateş açtılar, hepimiz açtık, havada öldüler”.

Bunlar kahraman, ama acemi gençler. Neyse, sonra Nisan ayında düzeltiyor, diyor ki “Ben grubumdakileri ateş etmemeleri konusunda uyardım. Herhalde başka bir grubun açtığı ateş sonucu öldü”.

Nerede düzeltiyor, Denizli ve İzmir’e gelmiş, lokantada silahlı adamlar var diye ihbar etmiş alçağın biri, polis de terörist sanmış, koşup yakalamış, harp silahı var diye tutuklandılar, o zaman düzeltiyor. (Orada gazetecilere bir de, “Ama Türkiye Devleti’nden tabii ki geliyor, göğüs göğüse muharebede işe yarayan silahlar. Ama hava savunma sistemimiz yok” demiş. Bu çocuklara iyi bi zılgıt geçmeli!)

Neyse. Şimdi durum okey. 1,5 aylık soruşturma sonrası takipsizlik geldi. Yaptığı açıklamaların, yanında savaşanlara sahip çıkma gayretiyle yapıldığı karara geçti.

Kararda ayrıca çok önemli bir husus var: Pilotun vücuduna 4 mermi isabet etmiş, ama fırlatma koltuğuyla uçaktan ayrıldığı sırada başını çarpmasından dolayı kafatasında kırıklar oluşmuş olabileceği, pilotun neden hayatını kaybettiğinin belirlenmesinin tıbben mümkün olmadığı belirtiliyor.

Tıpkı, Tahir Elçi için hazırlanan bilirkişi raporunda olduğu gibi: “Mevcut verilerle, Elçi’nin ölümüne neden olan atışın nasıl gerçekleştiğinin tıbben ve fiziken bilinmesi mümkün değildir”.

***

Teknik not: Unutmadan: Bi daha asla prompter kazası olmamalı! Geçen hafta Eyüp’te toplu açılış yapıyorum, benim irticalenmiş gibi konuşmamı sağlayan alet bozuldu, “Yav Burak, çalışmıyor bu!” demek zorunda kaldım. Bi süre kağıttan okumak zorunda kaldım, bikaç dakika sonra çalıştırdılar, ama konuşmanın zaten okuduğum bölümünden başladı yanlışlıkla. Böyle şeyler karizma çizer. Asla bir daha olmamalı.