‘Seçim sürecini siviller başlatacak’

Patrik Mesrob Mutafyan için vasi tayin edilmesi, aynı zamanda Patriklik makamının boş olduğunu gösteren resmi sağlık raporunun da çıkmasına neden oldu. Bu gelişmenin dokuz yıldır yapılamayan Patrik seçimi konusunda bir mihenk taşı olması bekleniyor. Uzun zamandır sessizliklerini koruyan olası Patrik adaylarına mikrofonu uzattık, Seçimde doğal adaylardan biri olan ve şu anda Ruhani Kurul Başkanı görevini sürdüren Episkopos Sahag Maşalyan, Agos’un sorularını samimi bir şekilde yanıtladı ve kördüğüme dönüşmüş bu sorunu çözmek için yol gösterici açıklamalarda bulundu.

Paskalya öncesi yaptığımız röportajlarda Başepiskopos Karekin Bekçiyan ve Başepiskopos Sebuh Çulcuyan seçim olması durumunda Patriklik için aday olacaklarını açıkladılar. Bu konuda sizin tutumunuz da toplum tarafından merak ediliyor. Seçim olması durumunda aday olacak mısınız? 

Dereyi görmeden paçayı sıvayanlardan olmak istemem. Seçim kararı açıklanana dek doğal adaylardan biriyim, demekle yetinmek istiyorum. Ben ruhaniliğimi ve işimi patriklik makamında olmadan da pekala yapıyorum. Çok büyük hırslarım yok bu konuda. Hak ve halk günün birinde beni böyle bir mevkiye çağırırsa, görevden kaçmam. Ama o güne dek inançlarım beni bu konunda çok hırslı ve iddialı olma konusunda uyarıyor. İnsan planlar, Tanrı gülermiş. Patrik adayı diğer sırpazanlarımıza da bir uyarım var: Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Demeçleriyle değil de, bizzat varlıklarıyla aramızda daha sık bulunsunlar ve bazı sorunların hamasetle ve yüksek perdeden konuşmakla çözülmediğini anlasınlar bu ülkede.

Patrik seçimi yapılamaması 9 yıllık geçmişiyle Ermeni toplumu için artık kangrenleşmiş bir sorun. Sizin daha sürecin başında patrikliğin uzun süre vekaletle yönetilebilecek bir makam olmadığı yönündeki uyarınız Agos’ta yayınlanmıştı. Ne oldu da o sağduyulu çağrıya kulak verilmedi ve bugünkü çıkmaza düşüldü?

Biz doğulularda yürek hep akla galebe çalar. Mesrop Patriğimizi seven halk, yöneticiler ve din adamlarımız bu sorunu soğukkanlılıkla ve profesyonelce ele almayı beceremediler. Sevgili Patriğimiz malum hastalığı dolayısıyla imza yetkisi yasal olarak elinden alındığında ve sağlık koşullarından dolayı emekli olduğunda patriklik makamı boşalmıştı. Bazıları bunu kabullenmenin patriğe ihanet olduğunu düşünüyorlardı. Makamıyla artık hiçbir bağı kalmamış bir patriği her ne pahasına olursa olsun makamında tutma ahmaklığı bizi bu günlere taşıdı. Ben bu gerçeği 2008’de dile getirdiğimde patrik olma hırsıyla yanıp tutuşan genç bir episkopos olarak damgalandım. Din adamları bana küstü, yönetimler burun kıvırdı. Benimkine benzeyen  bütün aklıselim öneriler o günlerin duygusallığına kurban olup gitti. ‘Eş patriklik’ gibi, ‘mucizeye inanırız’ ya da ‘ölene kadar patriklik’ gibi pratiklikten ve gerçekçilikten uzak önerilerle oyalanıp duruldu. Ve halen de bir şey değişmiş değil. Halen ne kilise ne cemaat, patriklik makamı boştur deme cesaretini gösteriyor. Bunu devletten bekliyorlar. Bu da bir başka ahmaklık.

Patrik adayı diğer sırpazanlarımıza da bir uyarım var: Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Demeçleriyle değil de, bizzat varlıklarıyla aramızda daha sık bulunsunlar ve bazı sorunların hamasetle ve yüksek perdeden konuşmakla çözülmediğini anlasınlar bu ülkede.

Toplum tarafından bu durumu düzeltmek için neredeyse her iki yılda bir girişimlerde bulunuldu; yaklaşık altı bin imza toplandı, VADİP üyelerinin oy birliğiyle Patrik seçimi yapılmasının gerektiği kararına varıldı, son olarak da Patrik Mutafyan’a vasi tayin edilmesi talebiyle Patriğin sağlık durumunu tespit eden resmi rapor çıkarıldı. Tüm bu girişimler sonuçsuz kalsa da bir çaba olduğunu ortaya koyuyor. Sizce neden bugüne kadar bir sonuç alınamadı?

Dedim ya, devlete yapılan seçim taleplerimizde mantıki ve hukuksal olarak ayan beyan çelişkiler var. Biz; “Patrik ölene kadar bizim patriğimizdir, dolayısıyla patriklik makamı doludur” dedikten sonra, “Patriklik seçimi istiyoruz”, diyoruz. Bir öğrencinin teneffüste öğretmenine, “Bahçede oynamak istiyorum ama sınıfta oturmak şartıyla. Bana izin verir misiniz?” diye sormasına benziyor seçim taleplerimiz. Bu bizim çelişkimiz, devletin değil. Biz cemaat ve kilise olarak açık seçik patriklik makamının boş olduğunu ilan etmeliyiz ve buna göre davranmalıyız.

Başepiskopos Aram Ateşyan’ın Mayıs 2015’te verdiği bir dilekçe var. Ancak Ateşyan, altı ay içinde yanıt alamadığı gerekçesiyle oluşan yasal hakkını kullanmadı ve herhangi bir girişimde bulunmadı. Sonrasında da “On kere dilekçe vermek gibi bir durum söz konusu olamaz, dilekçemizi verdik ve yanıt bekliyoruz” şeklinde beyanda bulundu. Mesela son alınan sağlık raporu o dilekçeye ek yapılamaz mı? Ya da başka bir girişimde bulunulamaz mı?

Sayın Aram Sırpazan’ın verdiği seçim başvuru dilekçeleri (2009 ve 2015) değindiğim bu çelişkiyi barındırıyor. Devletten bir paradoksu çözmesini bekliyoruz. O da cevap bile vermiyor. Yüz tane de dilekçe yazsanız,  hangi raporu eklerseniz ekleyin, bu cemaatin ilgili dini ve sivil mercileri Patriklik makamının boş olduğunu ilan etmedikçe sonuç hep aynı olacak ve biz Patrik ölene kadar bu bağlanmışlık durumundan kurtulamayacağız. Burada bir düğümlenme var. Devletten değil, bizden kaynaklanıyor. Bu düğüm çözüldükten sonra yapılacak seçim başvurusunu devlet halen oyalıyor ve geciktiriyorsa, o zaman gönül rahatlığıyla onu suçlu ilan edebiliriz. Ama, “makam boştur” hükmünü biz vereceğiz. Bunu devlete yükleme kolaycılığından kurtulmalıyız.

Peki, cemaatin ilgili dini ve sivil mercileri patriklik makamının boş olduğuna nasıl karar verecek?

Ben bunun yanıtını da yedi sene önce vermiştim ve yine kimse umursamamıştı. Arşivlerinizde var. Ama isterseniz tekrarlayayım. Devlet gözünde Ermeni azınlığı, dini cemaatler olarak örgütlenmiş yapılardır. Ortodoks, Katolik ve Protestan Ermeni Kiliseleri olarak. Bizim cemaatin hali hazırda kilise üyelerince seçilmiş yetkili üç mercii vardır. Patrik, Patrikle birlikte seçilen dokuz kişilik Ruhani Meclis ve Kilise Semt ve Vakıf Yönetimleri. Patrik seçimi hiçbir zaman sadece ruhanilerin tekeline bırakılmamıştır. Kilisemizin sivil üyeleri ruhanilerden daha fazla söz sahibi olmuştur. Şimdi sağlık raporlarıyla emekliye ayrılmış bir Patriğimiz ve boşalmış bir patriklik makamımız var. Ancak Ruhani Meclis dışındakı diğer seçilmişler, yani Kilise semt yönetimleri bu konudaki  yetkilerinin farkında olmadıklarından, kendilerini semt değil, sadece vakıf yöneticisi sıfatıyla sınırladıklarından, konuya doğrudan müdahil olmamışlardır. Yani VADİP halk tarafından seçilmiş mazbatalı tüm yönetim kurul üyelerini toplar ve makamın boş olduğunu, seçim yapılması gerektiğini ve bundan böyle sadece seçilmiş Değabahı (Patriklik Kaymakamı) tanıyacağını ilan eder. Böylece kendiliğinden zaten seçim atmosferine girilmiş olur. Ruhani Meclis bunun üstüne toplanıp Ruhaniler Genel Meclisini toplantıya çağırır. Makam dini olarak da boş ilan edilir ve seçim kararı alınarak Patriklik Kaymakamı seçilir ve devlete böyle bir iradeyle başvurulur. Birkaç günde çözümlenebilecek bir süreçten söz ediyoruz, anlayacağınız. Ancak ben bu liderliği gösterecek bir VADİP görmüyorum ortada.

Patrik Genel Vekili Ateşyan’ın, “Toplumun %80’inin umurunda değil, Patrik var mı, yok mu?” şeklinde, bundan 7 yıl önce bir beyanatı olmuştu. Toplumun sürekli içinde olan bir din adamı olarak aynı görüşleri paylaşıyor musunuz?

Kısmen evet. Az önce Patrik seçimi için imza veren altı bin kişiden söz ettiniz. Nerede onlar, imzalarının arkasında neden durmadılar? Seçimi umursamıyor olmaları ihtimalini göz ardı edemeyiz. VADİP üyelerinin oy birliğiyle Patrik seçimi yapılması gerektiği kararını aldığından bahsettiniz. Onlar da kişisel husumetlerini Aram Sırpazan’la tatlıya bağladıktan sonra sus pus oluverdiler. Bir yıl önce şeçim diye kükreyen arslanlardan şimdi bir ses işitiyor musunuz? Siz Agos olarak gazetenizde bu konuda sayısız söyleşi ve makaleye yer verdiniz. Peki sonuç ne oldu? İlgili bir halkın tepkisi miydi aldığınız sonuç?

Yok, ben Aram Sırpazan’a elbette katılmıyorum. Toplumun %80’ninin değil, %90’nının umurunda değil artık ne patrik seçimi, ne vakıf yönetimi seçimleri, ne okulların ve derneklerin durumu, ne Ermenicenin içler acısı hali, ne kilisenin durumu, ne karışık evlilikler ne de azalan nufusumuz. Yanılıyor olmayı ne kadar çok isterdim, bir bilseniz! İlgisizlik ve vurdumduymazlık en büyük cemaat sorunumuz, maalesef.

Çok karamsar bir tablo çizdiniz. Öyleyse biz de dükkânı kapayalım evimize gidelim. Hiç mi umut yok?

Umut en büyük Hristiyan erdemlerinden biridir. Umutlu olmak için pek çok nedenimiz var. Üstelik bizim tarihimiz büyük çoğunluğun değil küçük ama adanmış ve bilinçli bir azınlığın halkımızın kaderini belirlediğini gösteriyor. Tanrı’ya şükür, böyle bir bakiye, toplumun bütün dertleriyle dertlenen ve elini taşın altına koymaktan çekinmeyen insanlarımız var. Onlar yan yana gelerek, planlar yaparak, ve bu toplum için halen güzel günlerin düşünü kurarak çabalıyorlar. Ben kendimi de onlardan biri olarak görüyorum. Bu toplumun %10’u arasında olmak ve onlarla birlikte bir tarihi yüklenip taşımak büyük bir onur diye düşünüyorum. Yüzde on az bir oran değildir. Üç yüz yıl Roma İmparatorluğu tarafından zulme uğrayan Hristiyanlar, İmparatorluğu ele geçirdiklerinde nufus içindeki oranları sadece %7’ydi. Onlar küçük ama örgütlü bir toplulukla koca bir İmparatorluğu dönüştürdüler. Biz de bilinçli ve adanmış insanlarımızla Ermeni toplumunun diğer kısmını aydınlatmak, uyandırmak ve yönlendirmekle mesulüz.

Son olarak, “Ruhani Kurul var, Patrik Vekili var, din adamları görevlerini yapıyor. Devletle ve büyükelçilerle de irtibat içindeyiz. Aksayan bir şey yok. İşler tıkır tıkır yürüyor” söylevi sizce ne kadar gerçekçi?

Bu sözleri doğru anlamak gerek.  Kurumların başında olan kişiler işlerini iyi yaptıklarını savunmak durumundadırlar. İster bir başbakan olsun, ister bir okul müdürü ya da bir aile babası olsun, görevlerini layıkıyla yerine getirdiğinin, elinden gelenin en iyisini yaptığının bilinmesini ister. Patrik Genel Vekilimiz de başında olduğu kurumda işlerin yolunda gittiğinin bilinmesini ve biraz da insani olarak takdir edilmeyi bekliyor. Sekiz yıldır ağır bir yükün altında ve bu zaman içinde pek çok güzel işe imza atmış bulunuyor. Alenen ya da arkasından sürekli eleştiri oklarına maruz kalmak manen onu çok yıpratmaktadır. Bir dönemin bütün aksayan yönlerini bir kişinin üstüne yığmak hiç de vicdanlı bir yaklaşım olmasa gerek. “Her halk yöneticilerine layıktır” sözünü hatırlatmak isterim.  

Kategoriler

Toplum Kilise



Yazar Hakkında

1979 İstanbul doğumlu. Toplum bölümünün editörü, demokratikleşme, insan hakları, inanç özgürlüğü ve azınlık vakıflarıyla ilgili haberler yapıyor.