Olayı bana ‘Savcının biri Rıza Bey’i tutuklatmış’ diye intikal ettirdiler. Kulaklarıma inanamadım. Bu nasıl iştir be, biz Paralel artıklarının tamamını imha etmemiş miydik, derhal ne lazımsa derhal yapılsın, Rıza kardeşim içeride bir saniye bile kalmasın, dedim.
Ama sonra Amerika haberi geldi... Ne işin var be adam oralarda? Bilmiyor musun Amerika’daki İran kanununu? Ailesiyle Miki Fare izlemeye gitmiş dediler. Çoluk-çocukla Miki olur mu yav! Üstelik, Türkiye’de Miki mi yok be adam! Bu kadar paran pulun var, istersen sırf kendin için çektirirsin bi tane!
Peki, Amerika bizim dostumuz ve müttefikimiz, böyle bişeyi bize niye yapsın? Üstelik de, AB’ye karşı nasıl sığınmacı kozumuz varsa, buna karşı da DAEŞ kozumuz varken!
Sonra, bunlarda HSYK yok mudur? Sulh Ceza Hakimlikleri falan yok mudur? Bu ne biçim hukuk düzenidir?
Dur bakalım, Allah (c.c.) kerim, bunun da bi çaresi bulunur diyelim, moralimizi bozmayalım inşallah.
***
Vaziyet anlaşıldı. Zaten ben tahmin etmiştim. Sabah gazetemiz internetten açıklamış: “Reza Zarrab’ı tutuklayan savcı bakın kim çıktı!”. Tabii ki FETÖ’cü Paralel! Attorney Preet Bharara isimli o savcının, adı bile cenabet-i selase, Paralellerin kendisine ödül verme törenindeki resmini de basmışlar: Yanında zebellah gibi bi zenci, elinde devasa bi plaket, yılışarak sırıtıyor. Plaketteki yazı: “Kimse Yok Mu Derneği Ödülü”. FETÖ’cü hainlerin baş terör örgütlerinden biri!
Eee, normaldir. Bu hafta bunların köklerine yine kezzap döktük tabii, cevap veriyorlar! Süleyman Demirel Üniversitesi eski rektörü ve hastane başhekimi dahil 14 haini tutuklattık. Bursa ve Rize’de 4 şirketlerini kayyuma devrettik. 54 Paralelci hakim ve savcı hakkında, siyasi-askerî casusluk ve TC’yi ortadan kaldırma teşebbüsü gibi 10 ayrı suçlamadan iddianame düzenlettirdik. Biz karışmıyoruz; hakim ve savcıyı hakim ve savcı kırıyor!
***
Allah (c.c.) belasını versin! Sabah gazetesi haberi internetten silmiş. Çünkü alçak kapkaranlık aydınlar, artık nereden çıkardılarsa, bi resim daha bulmuşlar: Aynı zebellah zenci, aynı alçak savcının ağzında aynı yılışık sırıtış, elinde aynı plaket. Ama üstünde başka şey yazıyormuş: “Yılın Suç Durdurucusu Ödülü”. Çünkü bu alçak savcı, yolsuzluklara takmış biriymiş, hatta Taym dergisi bu marifetine binaen kapağına resmini koymuşmuş.
Anlamıyorum kardeşim! Bu kaçıncı! Biz bu heriflere bu kadar imkanı böyle acemilikler yapsınlar diye mi sağlıyoruz? Madem yapacaksın bi hayır, çatını budunu ayır! Gerekiyorsa fotoşaplarsın ama, o fotonun orijinalinin negatifini de buldurur, tamamını imha edersin!
Baktın durum sıkışık, böyle durumlarda sadece ‘Paralel çıktı’ deyip bırakacaksın! Nasıl olsa yandaşlarımız bizim söylediklerimizi sorgulamayı akıllarının ucundan bile geçirmezler!
Al bakalım! Şimdi danışmanlarım ıkına sıkına bilgi arz ettiler. Bu Amerika denen rezil yerde bi usul varmış. Sanığa öt ki, her şeyi açıkla ki, cezan azalsın hatta kalksın diyebilirlermiş. Bu Rıza da daha otuzlarında, 75 yıl kodesi de duydu, ötebilir. Alimallah, 17-25 Aralık’a falan benzemez.
***
Bu arada, haberler birbirini izliyor. Rıza, tutuklanacağını anlayınca, "Beni Türk hakimlerine emanet edin" demiş. Bi de rivayet çıkmış, "Cari Açığı Büyüme Riskiyle Karşı Karşıya Kalan Türkiye, Mağdur Sıfatıyla Rıza Sarraf Davasına Müdahil Olacak" diye, ama yok öyle bişey. Paramız şükür yeterlidir. AB’den milyar milyar gelmektedir inşallah!
***
Allah (c.c.) yine kahretsin! Bu son iki haber, haber değilmiş meğer! Zaytung denen FETÖ’cülerin uydurmasıymış. Güya alay ediyorlar. Şu vartayı atlatırsak, ilk işimiz bu Zaytung!
Ya bi de FBİ adına konuştuğunu iddia eden Diego Rodrigez diye bi herif-i nâşerif çıkmış, bizim gazetelere göre "Bu suçlamalar, gerçek iş ortaklarını suçlayanlar için de bir mesaj olmalı" buyurmuş! Danışmanlarım bu lafın orijinalini buldular, daha da vahim: “Bugün açıklanan suçlamalar, bunların gerçek iş ortaklarının kim olduğunu saklamaya çalışanlara bir mesaj olmalıdır".
Ne demek istiyorsun sen alçak! Bi kere, sen Amerikalı falan değilsin; lanet adından da belli ki bizim Suriyeli sığınmacılar gibi Meksikalı sığınmacı falansın! Sen nasıl konuşursun FBI adına?
***
Dur bi dakka! Ne dedim ben yukarıda? Rıza’nın Amerika’daki İran kanununu bilmemesi imkansız! Peki o zaman niye gitti girdi aslanın ağzına? Bi de, meğer o Diego denen herif gerçekten FBİ yetkilisiymiş, o lafı niye etti? Çıldıracağım!
Bu işte çok bi pislik var. Sakın, İran’daki ortağı Zencani’nin idama mahkum olmasından ürküp, fazla biliyor diye öldürülmekten falan korkup, Amerikalılara bütün bildiklerini anlatıp az bi cezayla sıyırmak ve servetinin bir kısmını kurtarmak için gitmiş olmasın oraya maaile?
Yavaş yavaş hatırlıyorum, zaten burda içeri atıldığında da dışarı haber göndermişti, beni hemen çıkartsınlar yoksa konuşurum diye…
Düşündükçe çıkıyor: Ödül fotosunun orijinalini de FBİ bizzat temin etmiştir bizim alçaklara; başka kim edecek bu kadar kısa zamanda?
Bu durumda bizlere atacağı iftiranın sonu yoktur! Biz hengameyi tam atlattık derken şu işe bak! Tövbe yarabbi, tövbe estağfurullah!
Acaba ne istiyor Amerika? Beni düşürmek isteyemez, çünkü yerime adam yok. İstese istese, ‘biraz ağır ol bakalım molla desinler’ cinsinden bir muamele başlatabilir ki, benim asıl sonum o demektir! Korkutamadığım zaman bittim ben! En iyi müdafaa saldırıdır, asla bundan vazgeçmemeliyim!
La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil aziiim, hayırlar ver hayırlar yaz yarabbim…
Zaten uyku diye bişey yok, bunları düşündükçe hiç kalmayacağı kesin. Uyku ilacına devam, kalkınca da kuvvet iğneleri şart.
***
Bu arada, teselli kabilinden, insanın içini bi parça rahatlatan şeyler bulmak da mümkün. Mesela, hani alçak ve hain akademisyenler dışında tuttuğum Prof. Dr. Atilla Yayla feysbukta şunları yazmış:
“Zarab ABD'de tutuklandı. Tutuklama gerekçelerine bakınca edindiğim ilk izlenim şu: Zarab'ın bu gerekçelerle tutuklanması 17/25 Aralık'ın bir darbe teşebbüsü olduğunu ve bu teşebbüsün aynı zamanda ABD menfaatlerini koruma çabasıyla içiçe geçirildiğini ispatlıyor.” Ağzına sağlık hocam!
Ondan hemen önce, Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı da bu akademisyen hainlerle ilgili bir soru üzerine, “Türkiye’nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları” demiş ve devam etmişti: “Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız.” Ağzına sağlık hocam! Sen ilk atamada rektörsün. Hatta, bakarsın, daha da iyi bi yere getiririz; mesela bana 33. başdanışman.
Sağlam akademisyenlerden bahsederken, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Şimşek’i es geçmemeliyim. Burada yüksekokul müdürü olarak görev yapan Yrd. Doç. Dr. Nurşen Öntürk’ü, tatildeyken sandalda elinde rakı bardağıyla resim çektirdiği için görevden almış. Görevden alan imzayı atan elini seveyim hocam!
Cennetmekan Org. K. Evren de demişti, gel şu bayrağın ucundan tut desek kaç para vercen diyorlar, demişti. Şimdi gel diyoruz, düz okul ve liselerde müdür olmak isteyen profesör var mı doçent yok mu diyoruz, tıs yok. Oysa, geçen gün gençler toplantısında söyledim: “Dünyada en iyi kolejlerde profesörler var” dedim.
Ben bunları deyince hainler hemen başladı. Neymiş efendim, Batı’da kolej demek lise demek değilmiş, üniversite demekmiş. Höst! Öyle olsaydı öyle derlerdi!
İçimi bi parça serinleten derken, saygıdeğer şarkıcı Emel Müftüoğlu’nu ihmal etmemeliyim. Şöyle demiş: “Erdoğan’ı her doğruya yanlış diyenler daha doğrusu her şeye yanlış diyenler çıldırttı. Her şeye yanlış dersen kim olsa bu kadar çığırından çıkar. Empati yapıyorum. İnsanlar delirtti onu.” Sesinin tellerine sağlık Emel Hanım! Yine de, “delirtti” demeseydin daha iyi olurdu; “çıldırttı” yeterdi…
***
Şu sıralarda Boğaziçi Rektörü Gülay Barbarosoğlu diye bi bayan var, kadın mıdır kız mıdır, kapı kapı dolaşıp tutuklanan akademisyeni için zırlıyor. Bizim Sadrazam’a da gitmiş. Bu Sadrazam Ahmet zaten, çok önemli bir konu olan dokunulmazlıklar işini suratına bulaştırmış vaziyette. Yok 507 kişi, yok 113 kişi, yok kürsü, yok sokak dokunulmazlığı! İş Kayseri pazarlığına döküldü yav. Be adam, ne karıştırıyorsun, HDP’liler Meclis’ten atılacak deyiver kestirmeden, olsun bitsin! Hem, hepsi istifa ederse erken seçime gidebiliriz!
Neyse. Kim tayin etmiş bu bayanı yav? Bi daha zor geçersin sen rektörlük binasının önünden! Bundan cesaret alan 100 Boğaziçili kapkaranlıklar tutuklananlara destek vermişler.
Nereden cesaret alıyor bütün bu hainler? Tabii ki dış mihraklardan! 62 ülkeden 1.406 cahil akademisyen tutuklu meslektaşları için “Cadı avına son verin!” çağrısı yapmışlar. Cadı anandır!
Avrupa Konseyi bana hakareti cezalandıran TCK 299’un kalkmasını istemiş. Onun kuyruğu, Venedik Komisyonu denen cahil güruh da TCK 216 (kin ve düşmanlığa tahrik), 301 (Türklüğü aşağılama) ve 314’ün (silahlı örgüt) de yeniden yazılmasını talep etmiş. Höst! Gel bari sen idare et!
Alman Federal Meclisi’nden 135 vekil ifade ve basın hürriyetimizden kaygı duyuyormuş! Uluslararası Basın Enstitüsü, ki Hasan Cemal gibi yerli hainlerin hık deyicisidir, Barış Süreci’nin devamını istemiş Katar toplantısında. Katar bizim dostumuz ve askerî müttefikimiz; birbirimizin ülkesinde askerî üs kuracağız; böyle bir soytarılığa nasıl izin verir?
***
Dokunulmazlıklar dedim, yarım bırakmayayım. Başta muhtarlar olmak üzere, her fırsatta, fırsat yoksa icat ederek diyorum ki: Bu meseleyi süratle neticelendirmeliyiz. Ülkemizi teröre teşvik edenler parlamento içinde boy gösterecek ve bunları millet öööle seyredecek ha? Hemen, derhal bitmelidir bu iş!
Bi de, sürekli söylüyorum: “Tayyip Erdoğan gitsin demek, 'Bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın' demektir. Yok öz yönetimmiş yok şuymuş yok buymuş, böyle bir şey yok. Tek devlet!”.
Danışmanlarım da söylediler, efendim ağzınıza sağlık, bu literatürde de var, On Dördüncü Lui de söylemişti, “Devlet ben’im” demişti, dediler. İleriyi tahmin edebilen bi adammış bu Lui Efendi, kaçıncısıysa. Üstelik aramızda 2 tane de ortak nokta varmış. O da inanmış bir Sünni, pardon, Katolik imiş ve dinsiz saydığı Protestanlara göz açtırmamış, ikincisi, 72 yıl tahtta kalmış…
Geçenlerde “Erdoğan Gençlerle Buluşuyor” programı yaptı TRT, orada da söyledim: “10 Ağustos'ta milletim şahsımı cumhurbaşkanı seçti; bu fiili olarak yarı başkanlık sistemidir.” Hepsini de partimizin gençleri arasından seçmiştik teker teker. Boynukalın kardeşimiz bizzat ilgilendi.
***
Çok yoruldum, zihnim de tamamen Rıza meselesinde, ama bunlar tarihe kalacak, aklımdakileri sıcağı sıcağına yazmalıyım. Geçen hafta “silahsız terörist” terimini ortaya attım ve “Elinde silahı olan, bombası olan teröristle; konumunu, kalemini, unvanını, amacına ulaşabilmesi için teröristin emrine verenin de hiçbir farkı yoktur” dedim ya, onu yerleştirmek lazım şimdi.
Bir diğer önemli konu, Suriyeli sığınmacılar. Milletin aklına yavaş yavaş sokmak lazım: Bunlar vatandaşlığa alınacaklardır. Nitekim Nisan 2011’de ilk giriş yapanların TC vatandaşlığı talep hakkı bu 29 Nisan itibariyle doğuyor. Bi erken seçim veya referandumda en temizinden 500.000 oy!
Sadece oy değil. Bunlar doğu-güneydoğuya yerleşecek. Böylece Kürt oyları sulandırılmış olacak. Kaldı ki, seçim bölgelerini istediğimiz gibi düzenler, ona göre iskan ederiz bunları.
***
İstiklal Caddesi’ndeki patlamada bakanımız Veysel Eroğlu bunu yapan PKK’dır diye ilan etti, ama maalesef DAEŞ militanı çıktı, maalesef şiştik. Ama ardından imdada Belçika patlamaları yetişti.
Yetişti de, Ensar Vakfı meselesini nereye koyucaz? Milletvekilimiz Nihat Öztürk moral verdi: “Bir hazımsızlık var. Biz inadına Ensar Vakfı'na destek olmaya devam edeceğiz” dedi. Daha önemlisi, bu konudaki en önemli yetkili olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu şöyle konuştu: “Bir kere olması Ensar Vakfını karalamak için gerekçe olamaz.”
Ne yapmış bu öğretmen, 45 tane erkek öğrenciye temayül göstermiş diyorlar. Günahı boynuna; bilemem yaptı mı yapmadı mı. Ama bildiğim şu var ki, bu alçakların bütün hedefleri dinî vakıflarımızı karalamak. Üstelik, ispat edilmemiş durumlarda masumiyet karinesi diye bişey geçerlidir. Bunun bizim dinimizde de aynen böyle yeri vardır. Olay yargıda, daha fazla konuşmam yasaya aykırı olur.
Ayrıca, Nihat Bey iyi ifade etmiş: Neden bu hainler, hain ve alçak akademisyenlerin imza attıkları rezil metne karşı çıkmıyorlar? İkiyüzlülükleri buradan belli değil mi? Ensar’a pislik atmak için imza toplayanlar çıksın PKK'ya karşı imza toplasınlar, biz de destek olalım!
***
Ağız tadıyla bitireyim belki uykuya yardımcı olur. Sümeyye’yi nişanladık şükür. Huber Köşkü’nde. Bu damat belki de birincisinden bile iyi çıkar, onu da bakan falan yaparız inşallah. Şirketi, ordumuza insansız hava aracı ve roket üretiyor.