Ne olursa altı ay içinde falan olacak. Dananın kuyruğu kopacak. Kopmak zorunda. Çünkü parti içinde daha neler çıkacağı belli değil; muhalefetçi hainler durup durup boynuz gösteriyorlar.
Misal? Misal çok ve ürüyor alçaklar. Bana “anayasaya sadakat” yeminini hatırlatan Arınç denen hain. Neymiş, ben farklı olucam demişim ama farklı ant içmemişim! Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra şimdi mi aklına geldi? Neymiş, AYM kararına karşı çıkanlar ağaç mıymış ot muymuş! Sensin odun!
Misal? Diriliş Postası’ndan attırdık, şimdi Müstakil Gazete diye bişey kurdu, Sabah ve Star’a “trol imparatorluğu” deyip ihanetini devam ettiren Hakan Albayrak!
Misal? Zaman denen Paralelci ihanet varakparesine kayyum atatmamıza takan, “Kimse susmamı beklemesin, ideolojik nedenlerle bir gazeteye el konmamalı” deyip de ardından “Bana ve Bülent Bey'e 'paralelci' diyenlerin alnını karışlarım" diye tedbir almaya çalışan Hüseyin Çelik! Artık iyice açtı bayrağı!
Misal? Bir zamanlar adam deyip Çözüm Süreci’nin başına koyduğumuz Beşir Atalay! Ben diyorum, Çözüm Süreci’nde silah stokladılar, bu diyor tam tersini: “Bunların hepsi yanlıştır. Hele bu hendekler, barikatlar falan şehirlerde herkes bilir bunların hepsi 2015 yazında ortaya çıkmıştır". Neymiş, Kürt sorunu varmış ve ancak diyalogla çözülürmüş. Ne olacak, bu da o Çelik gibi akademisyen. Yani temelde alçak, lümpen, zalim, terör örgütünün maşası, tiksindirici, kapkaranlık aydın müsveddeleri kökenli! Ne beklersin ki?
Esas işi beni devamlı yağlayıp ballamak olan o Mehmet Metiner, kalkmış, Suriye’de federal sistem istiyor! Höst! Eh, gizli Kürtlük damarı tutmuş, tabii.
Onu bırak, Akit yazıişleri müdürü Ali Karahasanoğlu Zaman işine ve Boydak tutuklamalarına laf ediyor. Akit diyorum yav, Akit! Bu Ali’yi önce bi dış seyahate götürmeli benim 185 milyon dolarlık uçakla. Ayyıldızlı masada bi resmini çıkarttırmalı. Ondan sonra yine adam olmazsa, bakarız artık. Akit ha! Bana ha! Daha Hasan Karakaya kardeşimin nâşı soğumadan ha!
***
Ne yapacağız? Netice verdiği kesin olan stratejimizi devam ettireceğiz: Gittikçe daha sert vuracağız! Halkımız bunu istiyor. Bu fasıldan olarak, alçaklara bir-iki gün içinde üst üste acı darbeler indirdik:
Ne isterlerse verdiğimiz nankör Paralelcilerin amiral gemisi Zaman’ın, yan yayınlarının ve Cihan Haber Ajansı’nın hakkından geldik. Sulh Ceza hakimlerimiz her birine helalden 10.000 TL maaşla kayyum atadı bunlara. Şimdi artık iflasları zaman meselesi.
Şu sırada en çok işimize yarayan, ‘Bunlar zamanında bize şunu şunu yapmıştı’ deyip bu alçak Paralelcilere dirsek gösteren aslan aydınlarımız! Allah (c.c.) onlardan gani gani razı olsun!
Aydın Doğan’ı halletmiş vaziyetteyiz. CNN Türk’ten Mirgün denen sarı çiyanı attırdık, iki başka programı da fırt diye kaldırttık.
Kayseri’de Abdullah’ın adamı Boydak Holdingcileri tutuklattık. Böyle bi durumda bile “Umarım daha fazla rencide edilmezler” dedi. Bu oğlanın içinde yok, içinde! Bu işi hiçbir zaman öğrenemeyecek. Daha ne rencide edicez be, hiçbir suç-delil olmadan tıktırdık içeri işte, ibret-i alem diye, daha ne rencidesi olacak! Rencide!
Bu Kayserililerden biri, Sami Boydak, benim Gana heyetimdeydi. Nasıl girmiş, Gana fahri konsolosuymuş Kayseri’de. Genel müdürüymüş İstikbal yataklarının. Bak ben hepinizi 2.80 yatağa nasıl uzatıyorum Abdullah’ın adamı olmaktan, bi bekle hele!
***
HDP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırıyoruz. Böylece Kürtler daha çok silaha sarılacaklar, biz de… Zaten, Allah (c.c.) bu Kürtlerden ve özellikle de hendek ve barikatçılardan, bi de, Ankara’daki ikinci patlama olayındaki canlı bombaya taziyeye gidenden razı olsun! Bunlar olmasa ne yapardım, beş benzemezi yani İslamcıları, ulusalcıları, TSK’yı, Ergenekoncuları, MHP’yi bir araya nasıl getirir de arkama alırdım?
Çok önemli; kamu kurum ve kuruluşlarında yürütülecek terörle mücadele için tanık koruma yasasını uygulayacağız. Muhbir vatandaş olanlar devletin koruyucu kanatları arasına alınacak.
O alçak, lümpen, zalim, terör örgütünün maşası, tiksindirici, kapkaranlık aydın müsveddelerinin ayıklanma işlemleri devam ediyor. Ama bu akademisyenler tabiat olarak beceriksizdir ya, her yerde farklı işlem. Kimisi doğrudan fırlatıp atıyor. Kimisi sözleşmesini uzatmıyor. Kimisi açığa alıyor. Kimisi bilmemne yapıyor. Yargı da kararsız. Kimisi terör suçu diyor, denmesi gerektiği gibi. Kimisi, uygulaması zor olan TCK 301 deyip topu Adalet Bakanlığı’na atıyor…
Aslında, bu AYM ile 12. Ağır Ceza’yı tokuşturmak için de gerekeni söyledim ama bunlar korkak; birbirini ısırmıyor. Baktık durum öyle, dedik demokrasilerde çözüm tükenmezmiş, bizim bi demokrasi olduğumuz da buradan bellidir zaten, o 12. Ağır Ceza’ya nur topu gibi bir ikiz kardeş getirdik. HSYK “iş yoğunluğu” deyip ikinci bir heyet görevlendirdi. Başkanı da Sulh Ceza hakimlerimizden, bittabii!
Artık, Allah’ın (c.c.) takdiri belli olmaz ki, martta havalar da sakat, mevcut heyetteki üyelerin sağlık mazereti çıkabilir, yeni heyetten oraya takviye yapılıverir. O zaman görürüm ben neymiş, kurtulduk diye Boğaz’da parti vermekler!
***
Biz bu darbeleri vuruyoruz, alçaklar da bize vurmaya çalışıyorlar. Malum bildirilerden biri daha çıktı: “Zulmün Artsın ki Tez Zeval Bulasın”. Kahrolun inşallah! Allah (c.c.) tepelerinizden vursun inşallah! Cehennemde o yılan dilleriniz enselerinizden kızgın maşalarla çekilsin inşallah!
Belden aşağı vurmalar, gırla. 17/25 Aralık ihaneti sırasında yayınladıkları sözde tapelerde "Milletin…” dediği ahlaksızca iddia edilen kardeşimiz Mehmet Cengiz'in şirketinin 422 milyon TL’lik vergi borcunun silindiğine dair Uzlaşma Komisyonu kararı yayınladılar. O devletin resmî belgesi yav! Komisyon öyle takdir etmiş! Sen kimsin!
***
Kadınlar Günü’nü bahane edip vurmaya çalıştılar. Zaman varakparesinin önünde yerlerde sürünen o başörtülü bayan fotoları iyi olmadı ama boşver, bi dahaki sefere teşebbüs etmezler. Ayrıca, Kabataş işinde fos çıkmıştık, burada telafi ettik say.
O Gavur İzmir’in Karşıyaka Belediyesi kalkmış, her yere meydan okuyan bayan afişleri yapıştırtmış. Birincisi çok da fena sayılmaz çünkü Arınç’a vuruyor: “İstediğim zaman kahkaha atarım. Sana ne?” Diğeri: “Börek de açmam, dekolte de giyerim, Sana Ne?”
Kahrol düşman! Dekoltenle birlikte kahrol e mi? Kadın mısın kız mısın nesin, FETÖ’cü! Bu hain kadın afişlerine karşı cuk oturan bir cevap patlattım:
“Bu topraklara yabancı ne varsa getirip 'işte kadın' diye sunan, inancını ve kılık- kıyafetini aşağılayarak kadına hakaret eden bu karanlık zihniyet esasen, en büyük kadın düşmanıdır. Kadını, 'başında örtü var, başında örtü yok' diye ayrıma nasıl tabi tutarsın?"
Tabii, nasıl yerli ve milli Türk tipi anayasa yapacaksak, kadınımızın da Türk tipi olması gerektiği mealinde bişeyler ilave etmeyi de ihmal etmedim.
***
Bitmedi. Zaman’dan sonra şimdi sırasını bekleyen Cumhuriyet’te o hainlerin başlarından birinin mülakatı çıktı. Reklamı olmasın diye adını vermiyorum. 79 yaşındayım, demokratik anayasayı göremeyeceğim diyor. Tabii göremeyeceksin! Çünkü milli rejimimiz bin yıl sürecek!
Neymiş efendim, 2007’de kendisine ısmarladığımız anayasa taslağını ben çok beğenmişim. Elim kırılaydı da o taslağı sana değil, Meclis restoranındaki şef garsona ısmarlasaydım.
Neymiş efendim, bireyler AYM kararını eleştirebilirmiş ama cumhurbaşkanı eleştirirse yargıya manevi baskı olurmuş. Yok yav? Ben halkın seçtiği kişiyim be! Halkın baskısı kötü mü oluyor? Bu ne biçim demokrasi anlayışı?
Neymiş efendim, alt mahkemenin direnmesinin hukukta yeri yokmuş çünkü Anayasa Md. 153’e göre AYM kararları diğer yargı makamlarını da bağlıyormuş; bağlayamazlar olsun inşallah! Ben ne demişsem tersini diyor hain.
Neymiş efendim, benim dediğimin aksine savcı da bu karara itiraz edemezmiş çünkü savcı da bu “diğer yargı makamları”ndan biriymiş. Konuş, konuş, kafana göre uydur!
Neymiş efendim, bu karar davanın özü hakkında değilmiş, sadece hak ihlalinin tespitiymiş. Neymiş efendim, yine Md. 153’e göre kararın açıklanmasında gerekçe iptal kararları için gerekliymiş, oysa bu karar sadece hak ihlali tespitiymiş.
Neymiş efendim, bunun bir casusluk olayı olduğunu söyleyemezmişiz, çünkü bu konuda kesinleşmiş mahkeme kararı yokmuş, siyasetçilerin kalkıp da casusluktur demesi Anayasa Md. 138’le getirilen “mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat verme yasağı”nın ihlaliymiş. Unvanına güvenip uyduruyor, nereden almışsa!
Ama kabahat bendeeee! Elim kırılaydı da 2010 Referandumunda bu bireysel başvuruyu getirmeyeydim. Ama ertesi yıl seçimler geliyordu. Mamafih, nasıl getirildiyse öyle kaldırılır veya kullanılamayacak hale getirilir. İstediği kadar çenesini yorsun moruk. En olmazında parayı bastırırım, AİHM tazminatını öderim. Nasılsa devlet kesesinden.
***
Şimdi bunları yazarken aklıma bişey geldi, sinirimden güldüm. Bireysel başvurunun tümüyle kaldırılması veya AYM’nin lağvedilmesi isteniyormuş ve bu tarz beyanlara “Allah ıslah etsin” demekten başka söylenecek sözü yokmuş efendi hazretlerinin!
Tek iyi sonuç da burada zaten: Cumhuriyet denilen Pravda’da nihayet Allah (c.c.) kelimesi de gördük şükür!
***
Dürüst dava kardeşlerimiz bu alçakça hücumlara karşı moralimizi yükseltiyorlar neyse ki.
Fenerbahçe kulübünün “Şike kumpası Zaman gazetesi binasında kurgulandı” diye yaptığı açıklama. Dedik ya, Fenerbahçe Üniversitesi kurmak ve binalardan birine kendi adını verdirmek istiyor bu Aziz. Şimdi zor zamanımızda desteklesin de, altı üstü bi üniversite di mi, atarız önüne icabında.
Şamil Tayyar kardeşimiz, mâhut ve meş’um AYM kararında imzası olan 12 üyeye “anayasal rejimi ortadan kaldırmaya yönelik darbe teşebbüsü”nden soruşturma açılması için Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nı göreve davet etti.
Yirmi üç (maşallah!) başdanışmanımızdan biri olan Bülent Gedikli, o Sadrazam Ahmet’in adamı Numan’ın "kişisel görüşleridir" demek cür’etini gösterdiği, benim "… uymuyorum, saygı da duymuyorum" sözlerim için, "Sayın Cumhurbaşkanımız halkın oylarıyla seçilmiştir, kamu vicdanını temsil eder. Bu açıklama şahsını bağlar diyemezsiniz" açıklaması yaptı.
Gazeteci Fatih Tezcan, Zaman’a kayyumu “yılın en güzel haberi” olarak karşıladı ve gazete çalışanlarının “son sayımızı çıkaracağız” sözleri üzerine “Müsaade edilmemelidir! Timlerin binaya sevki ve girişi zorunluluktur” dedi. Tabii ki mükafatını görecektir.
Anayasa Komisyonu başkanımız M. Şentop konuştu: “AYM, diğer yargı organlarının yetkisini gasp ederek hareket ediyor. Bu yönde yeni bir düzenleme yapılabilir”. Adalet Bakanımız Bekir de, " Doğrudan anayasayı çiğnemektir bu. Hukuk mezunu olmaya gerek yok. AYM İçtüzüğü Danıştay’a götürülebilir ve anayasaya aykırı kısımları iptal edilebilir” dedi.
Eh, diyecekler tabii. Ben olmasam bunlar değil kabineye bakan, yolda durup inşaatlara bakan kaldırım mühendisi olamazlar.
Partimizin kadastrocu kökenli Erzurum vekili Orhan Deligöz çıktı, Külliyemizin nihayet 2 Mart 2016 tarihli olarak alabildiğimiz kapı gibi tapusunu kürsüden sallayarak alçakların ağzını nihayet tıkadı. Buyursunlar! Tapuda her türlü bilgi var: “8 katlı ofis işyeri, 2 adet 7 katlı ofis işyeri, 3 adet 4 katlı ofis işyeri, 2 adet 2 katlı ofis işyeri, 6 adet 1 katlı işyeri”. Daha ne olsun!
***
En hoşuma gideni ağız tadına sakladım: Zaman’a kayyum konusunda konuşan Doğu Perinçek şöyle dedi: “Helal olsun. Bu bir basın özgürlüğü meselesi değil, bu bir vatan ve Cumhuriyet meselesidir. Burada Tayyip Erdoğanlar bizim yanımıza geldi, biz onların yanına gitmedik”. Allah (c.c.) bugünleri de gösterdi rabbim.
Fırıldak gibidir; asla güven olmaz. Ama şu acil durumumuzda şuna değmiş buna değmemiş diyecek halimiz yok, bütün karpuzları kucaklamak zorundayız. Baksana, Erdoğan yanımıza geldi diyor. Umut fakirin ekmeği, götür Doğucum götürrrr! Seni de bi başbakan yardımcısı yaparız ilerde, inşallah!
***
Son olarak yine şu anlamsız Kadınlar Günü’yle bitirelim. Samsun’daki üniversitede bu erkek ayşeler stand açınca milliyetçi gençler gelip çok asil bir tepki göstermişler. “Vatan Bölünmez” ve “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” diye slogan atıp tekbir getirmişler, ağızlarına bin sağlık, en sonunda İstiklal Marşı okuyup dağılmışlar.
Buradan düşündüm de, bu vatanın sahipsiz olmadığını gösteren ne anlamlı bir olay! Keşke bizim Osmanlı Ocakları da bunlardan biraz öğrense! Çünkü bu milliyetçi kardeşlerimiz her şeyi garantiye alıyorlar. O kadar çok hadise var ki bunu gösteren!
Mesela Uygur Türklerine Ramazan’da baskı yapan Çin’i protesto için İstanbul Tophane'deki Çin lokantasını basıp aşçıyı dövdüler. Aşçı Uygur Türkü çıktı, o başka. Ayrıca Çinli diye Sultanahmet’te de çekik gözlü G. Koreli turistleri dövmüşlerdi. Nereden bilsinler; sadece garantiye alıyorlar.
Bayırbucak Türkmenlerine saldıran Rusya’yı protesto etmek için bu ülkenin İstanbul konsolosluğuna yumurta attılardı, fakat konsolosluk Hollanda’nın çıkmıştı. Yine garantiye almak endişesinden.
Bir diğer olay da, Antalya’da HDP il binasına saldırdıkları sırada bir Kürt genci dövmeleriydi. Gencin Burdurlu bir MHP’li olduğu sonradan ortaya çıkmıştı ama, ne olur ne olmaz çabası işte.
Bütün bunlar gösteriyor ki, bu milliyetçi gençlerimiz hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamakta, garanti olsun diye her türlü tedbiri almaktadırlar. Darısı bizimkilerin başına inşallah...