Tiyatro sahnelerinde kadınlar başrolde

Bu sezon tiyatro izleyicisini bolca kadın hikâyesi bekliyor. Peki, oyunlar toplumda kadın meselelerine dair bir farkındalık oluşturuyor mu? 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde Hatice Aslan, Deniz Madanoğlu, Şirvan Akan, Ethel Mulinas ve Selen Uçer ile hem bu meseleleri hem de sahneledikleri oyunları konuştuk.

Tecavüze uğrayan bir kadının “Orada ne işi varmış, ne giymiş?” gibi sorularla karşılaşması, bu ülkede olağan bir durum. ‘Medet’ oyunu, böyle sorulara maruz kalma olasılığı nispeten daha düşük olan, bir kadının öyküsünü anlatıyor. Deniz Madanoğlu’nun yazdığı, başrolde Melike Güner’in yer aldığı oyunda, muhafazakâr kesimden gelen Çiçek’in tecavüze uğramasının ardından yasaların, yöneticilerin müdahil olduğu kürtaj sorununu, yardım ederken bile zorbalığından ödün vermeyen erkekleri izliyoruz. Kadın hikâyeleri denince akla gelen ilk yazarlardan olan Dario Fo - Franca Rame’in üç kısa oyunu ‘Bir Ana’, ‘Yalnız Kadın’ ve ‘Uyanış’, Craft Tiyatro tarafından ‘Hepimizin Öyküsü Aynı’ başlığı altında derlendi. İpek Bilgin’in yönettiği oyunda İrem Sak’ı yalnız kadın, Pınar Çağlar Gençtürk’ü işçi, Hatice Aslan’ı anne rolünde görüyoruz. Bu sezon sahnelenmeye başlayan bir diğer kadın hikâyesi, Ethel Mulinas imzasını taşıyor. Mulinas, Çiçek Dilligil’in yönettiği ‘Yolculuğum’da, mutsuzluğun mutluluğa evrilişini, yeniden doğuşunu, obeziteyle savaşmış ve ötekileştirilmiş kadınları konu alıyor. Ece Temelkuran’ın ‘Bütün Kadınların Kafası Karışıktır’ adlı kitabını Selen Uçer’in aynı başlıkla sahneye aktardığı oyun, hayatının başrolüne kendini koyamayanların hikâyesini anlatıyor. Kara Kabare ekibinin sahnelediği, Şirvan Akan’ın yazıp yönettiği, Burcu Halaçoğlu, Defne Koldaş, Nilay Erdönmez ve Selin Zafertepe’nin rol aldığı ‘Kamamber’de ise, katiller, dolandırıcılar, tecavüzcülerle dolu dünyada yaşamaya çalışan dört kadının başından geçenler var. 

Bu yapımlarda yer alan Hatice Aslan, Deniz Madanoğlu, Şirvan Akan, Ethel Mulinas ve Selen Uçer’e, bu yıl tiyatroda önceki sezonlara kıyasla daha fazla kadın hikâyesi izlememizin nedenini, bu projelerin etkisiyle kadın haklarına dair farkındalığın artıp artmadığını ve kendi oyunlarının bu meseleyi nasıl ele aldığını sorduk. 

Deniz Madanoğlu (yazar):
“Bu ülkede başrolde erkekler var” 

Tiyatroda daha fazla kadın hikâyesi izlememizin nedeni, kadın üzerindeki baskının artması. Tecavüzler artık neredeyse kültürümüzün bir parçası oldu. Şiddeti kanıksadık, kendimizi bu duruma adapte etmeye çalışıyoruz. Kahkahası bile ayıp sayılan kadının yaptığı her seçim, erkek hazretleri tarafından mercek altına alınıyor. Boşanmak mı istiyor, kürtaj mı olmayı mı seçiyor, ölsün daha iyi! Toplumdaki ahlaki ikiyüzlülüğü anlatmanın en direkt yolu kadın hikâyeleri yazmak. Bu ülkede başrolde erkekler var. Kadınlar hep kenar süsü muamelesi görüyor. Benim mesleğim yazarlık ama ismimin başına ‘kadın yazar’ ibaresi koyuyorlar, sanki yazarlık aslında erkeklere özgü bir işmiş gibi. Kadın hikâyeleri daha da artacak, çünkü bizi çok örseliyorlar. Giderek daha da muhafazakârlaşıyoruz. Konu şiddet olduğunda dahi bir araya gelip tek ses olamıyoruz. Kadın bedeni üzerinden yürütülen tartışmalarda erkekler hariçten gazel okuyor. ‘Medet’ oyununda, kimsenin “Neden mini etek giydin? Ama sen de kaşınmışsın” diyemeyeceği, inançlı bir kadın böyle travmalar yaşadığında neler olur, ne hissederiz, onu sormak istedim. Onarılmayan yaralar nasıl daha büyük felaketlere yol açıyor ve neden o enkazın altında hep kadınlar kalıyor? Yazarken hiç bu kadar zorlanmamıştım. Çiçek’in dünyası bana yabancıydı, dili yabancıydı. Onu samimi bir şekilde bulmak kolay olmadı; yaşadıklarını hayal etmek de hırpalayıcıydı. Aslında oyunda, Çiçek’in karşısındaki erkek karakter de mağdur, ona da haksızlık etmek istemedim ama sanırım bu mevzularla ilgili o kadar öfke doluydum ki, Çiçek’e iltimas geçtim.

Ethel Mulinas (yazar-oyuncu):
“Derin yaralar, dillendirilmemiş yaşanmışlıklar var”

Kadın haklarıyla ilgili farkındalığın arttığını düşünüyorum. Acı olan, bu gelişmenin, cinayetin, tecavüzün, ensest ilişkilerin artışı sonucunda yaşanması. O kadar derin yaralar, dillendirilmemiş yaşanmışlıklar var ki... Tiyatro anlatıyor, izleyen oldukça bu uyanış yayılıyor. ‘Yolculuğum’ da, yaşanmışlıklardan yola çıkan bir ötekileştirme hikâyesi. Obezitenin hayatımın ana problemi olduğu yıllarda tüp mide ameliyatı oldum ve oyunu yoğun bakımdayken yazdım. Benim için problem kiloydu; bir başkası için, gördüğü fiziksel ya da ruhsal şiddet, değiştiremeyeceğini zannettiği, kader olarak kabul ettiği şeyler olabilir. Oyun buna karşı çıkışı, bir kadının tek bir kararla hayatını değiştirmesini anlatıyor. Temsillerle ilgili en çok hoşuma giden şey, hiç tanımadığım insanlardan duyduğum “Kendimle yüzleştim ve hiç itiraz edemediğim şeylere itiraz ettim” cümleleri oldu. İnsanlara bakışımızı, davranışlarımızı az da olsa değiştirebildiysek ne mutlu bize.

Kamamber

Selen Uçer (oyuncu-yönetmen):
“Bu hikâyeler anlatıldıkça birbirimizden cesaret alıyoruz”

Uzun zamandır anlatılması gereken hikâyeler gündelik hayatın içine girerek, kadının yaşamını tehdit eder düzeye geldiği için anlatılmaya başladı. Özgecan’a yapılanlar, Değer Deniz cinayeti, her gün okuduğumuz üçüncü sayfa haberleri... Toplumun geneline yayılmış bir farkındalık söz konusu değil ne yazık ki; bu bilinç kısmen kadınlarda var. Bu hikâyeler anlatıldıkça birbirimizden cesaret alıyoruz. Biz oyunda, hayatının başrolünü kendine verememişlerin hikâyesini anlatmaya çalıştık. O başrolü almayı öğrenemeyenleri ya da bunu hak etmediğini varsayanları... ‘Aslında’ diyerek yaşamayalım, ne isek o olabilelim diye bir umut yaratmak istedik belki. “Bütün kadınların kafası karışıktır, çünkü karıştırılmıştır” dedik. Önce ana-baba, sonra erkekler, daha sonra diğer kadınlar, en temelde sistem yol açmıştır bu karışıklığa.

Hatice Aslan (oyuncu): 
“Binlerce haksızlıkla karşı karşıyayız” 

Kadına dair hikâyeler, oyunlar, haberler bitmez. Tiyatro oyunu izlemeye gelen kadınlar gece dışarı çıkma özgürlüğüne bir anlamda sahip. Oyunumuzla o izleyiciye bir şeyler aktarmamız neyi değiştirir ki? Kadının hemcinsleri de birçok haksızlığa göz yumuyor, hatta bazen durumu daha da alevlendirebiliyor. Bu aile içinde, anneden başlıyor. Anne, kızını yeterince savunamayan, silik ve korkak bir kadın olarak çıkıyor karşımıza. ‘Hepimizin Öyküsü Aynı’ da bunu sorguluyor. Yıllar önce yazılmış bir oyunun geçerliliğini aynı şekilde koruması, üstelik bu yazılanları gerçekte yaşayan birilerinin olduğunu her temsilde hissetmek fazlasıyla üzücü. Ahlak bekçiliği kisvesi altında binlerce ahlaksızlık ve haksızlıkla karşı karşıyayız. Bu ortamda, kadın olarak bize çok büyük ama bir o kadar da eğlenceli görevler düşüyor. Kadın evde de, sokakta da daha cesur ve gücünün farkında olmalı. Mahallede, sokakta gerekirse dansla, gerekirse halayla, şarkıyla varlığını hissettirmeli. Ve tabii ki yokluğunu da... Güzelliklerini ve gücünü hatırlaması için kadına koyduğum bir isim var: ‘Sonsuz Mucize Dağı.’ 

Şirvan Akan (yazar-yönetmen):
“Tiyatro kadınlarla dayanışmamı artırıyor”

Sanatçıların gündeme cevap veren işler üretmesi bir gereklilik. Her geçen gün daha fazla kadın hikâyesi izleyelim. Ümidim, bu hikâyelerin kadınlar tarafından anlatılması, acıyı ve kurban rolünü yeniden üretmek yerine, kadının güçlenmesine katkı sunması. Bugün tiyatro –kendi yapıtlarım da dahil olmak üzere– kadınlarla bağımı, dayanışmamı artırıyor. ‘Kamamber’, kadın meselesine birkaç açıdan dokunuyor. Birincisi, sahnede söylenen söz, araştırılan sınırlar ve varılan yerle ilgili. Bir diğeri de oyunun bestelerine kadar her şeyin kadınlar tarafından üretilmiş olması. Niyetimiz, bu feminist metnin izleyenlerden önce bizi dönüştürmesiydi. Erkeklerin varlığının yarattığı flört enerjisi olmadan, kadınlarla bu yaşam enerjisini üretebilmek, yaratıcılığımızı açığa çıkarabilmek çok kıymetliydi. Hepsi ortak insani değerlere ama farklı dünya görüşlerine sahip bu dört kadının kolektif aklından ortaya çıkanlar, benim yazdığım metni katmerlendirdi, ister istemez içimize işleyen çeşitli ataerkil hezeyanlardan olabildiğince arındırdı. Beni esas dönüştüren, kendi şiddet ve mağduriyet öykümü sahneye aktarabilmek oldu galiba. Artık başına çok kötü şeyler gelmiş bir kız çocuğu değil, başına gelenlere yaratıcı bir cevap verebilmiş bir kadınım.

HANGİ OYUN, NEREDE?

* ‘Medet’ 4, 9, 15, 23, 29 ve 31 Mart’ta Beyoğlu’ndaki Maya Cüneyt Türel Sahnesi’nde izlenebilir.

* ‘Hepimizin Öyküsü Aynı’ 17-18 Mart’ta İzmir’deki Narlıdere AKM ile AKM Adnan Saygun Salonu’nda, 24 Mart’ta Kocaeli’ndeki Sabancı Kültür Merkezi’nde, 28 Mart’ta İstanbul’daki Craft Kadıköy’de sahnelenecek. 

* ‘Bütün Kadınların Kafası Karışıktır’ 16 Mart’ta Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi’ne, 23 Mart’ta ise Caddebostan Kültür Merkezi’ne konuk olacak. 

* Mecidiyeköy’de faaliyet gösteren Tiyatro Karnaval, 15, 18 Mart ve 14 Nisan’da ‘Yolculuğum’ oyununa ev sahipliği yapıyor. 

* ‘Kamamber’ 6 Mart Pazar ve 30 Mart Çarşamba günü Beyoğlu’ndaki Maya Sahnesi’nde.

Kategoriler

Kültür Sanat Tiyatro



Yazar Hakkında