Kaç seferdir dış politika denen şeyi yazmaktan kaçınıyordum ama artık şart oldu. Kafamı bi toparlamam açısından da iyi olacak, önce sistemleştireyim, sonra yine konuşuruz inşallah:
Korkan insanlar güçlü lider isteyeceğinden, benim başkanlığım için halkımızın gerilmesi şart. Bunun için iç ve dış politikanın sürekli gerilmesi şart. Bunun için TSK-Ulusalcılar-MHP-Ergenekon desteği şart. Bunun için Kürtleri vurmaya devam etmek şart. Bunun için bunların akrabası olan Suriyeli Kürtleri vurmak şart. Bunun için de Rusya ve Amerika’yla çatışmak mukadder ve Suriye’ye her an girecekmiş gibi olmak şart…
(Rusya ve Amerika deyince dayanamadım, mutlaka not etmeliyim: Devletimiz 700 yıldır dış politikasını iki büyük devletten birini ötekine karşı oynamak üzerine kurmuştur. Ben ilk defadır ki iki büyük devleti birden karşımıza alarak dış politika kuruyorum. Tarih bunu yazacak ve beni unutmayacaktır…)
***
Unutmayacaktır da, o alçak, lümpen, zalim, terör örgütünün maşası, tiksindirici, kapkaranlık aydın müsveddeleri durmadan saldırıyorlar. Mesela 18 Şubat’ta, kendilerini Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi diye adlandıran bir güruh, fatihler diyarı vatanımızda bir “Savaşa Hayır” paçavrası yayınlamaya cür’et etti!
Dikkat: Ankara’daki hain 17 Şubat patlamasının ertesi günü! Demek ki bu suikastın olacağından haberleri vardı. Ve belki de yazdılar bildiriyi, beklettiler, patlattılar ve çifte şok olsun diye o zaman yayınladı alçaklar.
Neymiş efendim, herkesi düşman ilan ediyormuşuz. Eyy hainler, herkes Müslüman Büyük Türkiye’den ürktüğü için bize düşman olduysa biz ne yapalım, kaçalım mı?
Neymiş efendim, Rusya vurur diye korkumuzdan uçak kaldıramıyormuşuz. Eyy kafirler, Moskof gavurundan mı korkucaz! Asgari ücreti artırdık inşallah, jet benzini de pahalı, tasarruf ediyoruz.
Neymiş efendim, hep halk çocukları ölüyormuş. Eyy alçaklar, halkımız öyle fedakardır ki, cenazelerde ‘Evde iki oğlum daha var, onlar da feda olsun’ diyesidir! Gerçi aralarından siz hainlerin kışkırttığı bazı bedhahların provokatörlük yapmaya kalkıştığı da görülmüştür, ama o sırada bana hakaret ettikleri gerekçesiyle savcı arkadaşlarımız derhal harekete geçmiş ve arkasını kesmiştir.
***
Bu rezil bildiriye hemen 19 Şubat günü Cuma’dan çıkarken sevaptır diye ayağımın aptesiyle tekme gibi bir cevap verdim. Teröre destek verdiklerini söyledim. Aslında bunlar asla benim muhatabım olamaz, ama hem öfkeme hakim olamıyorum, hem de ben konuştukça gerginlik ve oylarım artıyor. Şöyle dedim:
“Dünkü patlama kesinlikle YPG. Yapan, Suriyeli Salih Neccar; hiç tereddüdümüz yok. Şimdi onların yanında yer alan bunlar birkaç kitabı olan veyahut da herhangi bir yerden profesörlük unvanı alanlar”.
Şöyle devam ettim: “Siz öğrencilerin ellerine silah verdiniz, üniversitelerimizi kan gölüne dönüştürdünüz. Şimdi aynı şeyleri yapamadığınız için çıldırıyorsunuz, kuduruyorsunuz.”
Evet, açıkça hakaret ettim. Alsınlar şimdi. Ağzıma geleni söylememe hiç kimseler mani olamaz çünkü anayasa gereği bana ancak vatana ihanetten ceza davası açılabilir. Tazminat davası da açamazlar çünkü HSYK hakimlerimiz beni tazminata mahkum falan etmezler!
***
Pıstılar mı? Ne gezer! Azdılar! Bu alçaklar hemen ertesi gün bir bildiri daha kustular! Diyorlar ki, “İsteyen bir daha okusun: Açıklamamızın hiçbir satırında teröre destek yoktur. ‘Kuduruyorlar’ cinsinden hazin ifadeler değil bir cumhurbaşkanının ağzına, hiç kimsenin ağzına yakışmayacak ayıplardır.”
İçlerinden sakallı bir profesör, hay sakalına, unvanını nerden almışsa, “Biz bunların yarısını söylesek sabaha karşı evimizden götürürler. Erdoğan bunları hem öfke kontrolü olmadığı için, hem de ortalığı bilinçli olarak germek istediği için söylüyor. Bakalım nereden kopacak” demiş. Sen kopacaksın! Evden götürürlermiş! Götürüleceksin! Sen kim oluyorsun da, benim sana söylediklerimin yarısını bana söyleyeceksin!
Bunların cesareti, cahil cesareti. Cahil, çünkü babalarımız bizi kolejlere yolladı İngilizceler öğrendik diye övünür bunlar, ama en fazla bir tane doktoraları vardır. Oysa bende Japonya’dan Peru’ya dünyanın dört bir yanındaki en meşhur üniversitelerden alınmış belki 100 tane doktora var! Çok isteseydim, cennetmekan Evren Paşamızın 1983’te yaptığı gibi İstanbul Üniversitesi’nden hukuk profesörlüğü bile alırdım. Tak diye emrederdim, şak diye verirlerdi; nasıl vermiyorlarmış?
Emir deyince aklıma geldi, şimdi emir yolladım. Medyamız, bu hainlerin bildirisini “Sözde aydınlardan PYD’ye destek bildirisi” gibi manşetlerle verecek. Bunu okuyan halkımız bunları bir kaşık suda boğar…
***
Unuttum söylemeyi, bir de Aktrollerden şikayet ediyorlar. Demek ki trollerimizin yazdıkları bunlara koymuş. Harcadığımız her şey helal olsun bunlara inşallah. Bizim Mustafa çok iyi götürüyor bu işi.
Bu sefer yazılacakları ben de gördüm. Basmakalıp olmasın, tek merkezden yönetildiği anlaşılmasın, dedim. Bazıları “Sayın Yetkili” diye başlasın, bazıları daha samimi “Yav arkadaş!” diye hitap etsin. Bazıları “Bu topraklarda kazandın, yedin, içtin, okudun, pislettin hâlâ da pisletiyorsun” diye rahat davransın. Ama esas olarak, “Zor zamanlar geçiriyoruz. Bizi dışarı şikayet etme! Kol kırılır yen içinde kalır!” gibi bir tema işlensin.
***
Bu vatan hainleri bu Amerikalı kara derilinin sözde sarayıyla da irtibatlı. Bunun adı resmen Beyaz Saray, ama aslında Kara Saray! Ne desek tersini söylüyor! Bir değil, iki değil! Mesela:
Bizim AkSaray’ımız diyor: “Saldırıyı YPG yaptı”, Kara Saray diyor: “Buna ikna olmadık”. AkSaray’ımız diyor: “Meşru müdafaa hakkımız var, yani Suriye’deki YPG hedeflerini vurabiliriz, Kara Saray diyor: “Meşru müdafaa hakkın kendi toprağında geçerli, Suriye’deki hedeflere topçu atışına son ver”. AkSaray’ımız diyor: “O kadar kanıt verdik, YPG’ye desteği bırakın”, Kara Saray diyor: “Biz YPG’ye herhangi bir türde silah tedarik etmedik”. AkSaray’ımız soruyor: “YPG adlı terör örgütünü desteklemeye devam edecek misiniz?”, Kara Saray diyor: “PKK terörist ama YPG değil. DAEŞ’e karşı etkili bir güç oldukları sürece, evet, destekleyeceğiz!”
Yere batsın senin evetin! Ben boşuna “Eyy Amerika!” deyip durmuyorum!
***
Sonunda da olanlar oldu. Ahmet ve ben sürekli Suriye’den YDP’li Salih Neccar Salih Neccar diye tekrarlıyoruz, TAK denilen katiller sürüsü olayı pat diye üstlendiler ve tetikçinin Vanlı Abdülbaki Sömer olduğunu ilan ettiler. Herifin babası oğlunu tanıdı. DNA tahlili de doğruladı. (Bu tahlilleri gazetelere Paralelci hainler sızdırıyor bittabi. Adli Tıp’ı da temizlememiz lazım acilen).
Olsun! Böyle durumlarda hiç renk vermemek, fevkalade pişkin davranmak lazım. N. Kurtulmuş’u hemen TV’ye çıkarttık, yeterince çok söylersen inandırırsın, yarım saat boyunca “İsminin başka bir isim olması, meselenin gerçeğini değiştirmez. Mesele: Bu kişi PYD bölgesinden Türkiye’ye giriş yapmıştır” dedirttik.
İşte bu kadar! PYD bölgesinden girmiştir, bitti! Ha Suriyeli Kürt, ha Türkiyeli Kürt! Ha Ali Veli, ha Veli Ali! Hımhımla burunsuz, birbirinden uğursuz. Burada PKK-PYD bağlantısı kesindir. TAK yapmış olsa, PYD üstlenebilirdi. Maksat ortalığı karıştırmaktır.
Ayrıca, görmüyorlar mı ki, PKK ile PYD, ikisi de P’yle başlıyor! Gerisi teferruat. Zaten ne demiştir Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.), söz konusu vatansa gerisi teferruattır demiştir.
***
Tüm hainler birbiriyle irtibatlı olarak çok yönlü hücumdalar. Mesela, haritada yeri bile olmayan Lüksemburg’un dışişleri bakanı demeç vermiş: “Rusya'yı askerî bir gerginliğe kışkırtması halinde Türkiye, NATO'nun desteğine güvenmesin” demiş. Komünist ajanı seni!
Mesela, AİHM’deki hakimimiz olacak sözde bayan profesör Işıl Karakaş, kadın mıdır kız mıdır, gelmiş, “AİHM’ye gelen davalarda Türkiye birinci” demiş. Sen bi daha ömr-ü hayatında zor görürsün Strazburg’u. Ayrıca, senin görevin orada değil mi? Türkiye’de ne arıyorsun? Burayı karıştırmaya gelirken mahkemeden izin aldın mı?
Yine mesela, herhangi bir yerden profesörlük unvanı almış olduğu anlaşılan Mensur Akgün kalkmış, “Suriye’ye asker sokmak Rusya’yla savaşı göze almaktır, NATO bize fiilî destek sağlamaz” demiş.
Bi öğreniyorum, bu hain Star yazarıymış! Koynumuzda yılan besliyoruz! Tiz söyleyin Şems’e! Bu Gülay denen bayan gibi, kadın mıdır kız mıdır, Fehmi denen muarız gibi, Etyen denen Afedersin Ermeni gibi, derhal atsın bunu da! Yusuf Kaplan denilen adam da Yeni Şafak’ta duruyor mu hâlâ? Hırsız içerdeyse kilit işe yarar mı yav!
***
Sinir ve ter bastı. Ama şunu söylemeden geçmeyeceğim: 17 Ocak Ankara patlamasının bana lütfettiği halk teveccühünün soğumasına meydan vermeden artık yeni bir safhaya atlamalıyız çünkü şehit tabutlarının gelişi tahminlerden fazla olur da sulugöz anneler cenazelerde cazgırlık yapmaya başlarsa, zora gireriz.
Onun için derhal vekil pazarından 330’u tedarik edip referandum yapmak, bu mümkün olmazsa Ahmet’in yerine Binali’yi getirip erken seçime gitmek lazım inşallah. Zaten 18 Şubat kaymakamlar toplantısında bunun hazırlığını yaptım: “Gazi M. Kemal diyor ki, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’. Siz Atatürkçü değil miydiniz? Öyleyse millete gidelim, milletin verdiği karara uyalım.”
***
Başka şeylerden bahsedip birazcık nefes alayım.
Aziz Yıldırım konuştu: “Fenerbahçe Spor Kulübü olarak bu ülkeyi kimseye böldürmeyeceğiz” dedi. Fenerbahçe Üniversitesi kurmak istiyor.
Dersimspor taraftarları tribünde “Berkin Elvan ölümsüzdür” tezahüratı yapınca, takım “ideolojik propaganda”dan ceza aldı; tekrarı halinde sahası kapatılacak. Alçaklar hemen başladılar tabii. Neymiş, aynı maçın 38. dakikasında rakip Darıca Gençlerbirliği’nin sarıklı bir taraftarı tribünlere tekbir getirtip Rabia işareti yapmış. Ne var? Aynı şey mi? Zaten o yüzden Darıca’ya da “akreditasyonsuz giriş”ten, ne demekse, uyarı vermişler.
Savunma Sanayii Müsteşarımız İsmail Demir, duvarın arkasını ve yerin altını görüntüleyecek sistemler yapmakta olduğumuzu açıklamış. Amerika’da bile yok!
Ve nihayet, en severek okuduğum ve bununla irtibatlı olabilecek bir haber: İzmir Torbalı’da tır şoförü Ali D. eşinin ses kaydını alıp savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, cumhurbaşkanımıza hakaret etti diye.
Bu Ali arkadaş benim görmek istediğim Yeni Nesil Türk’ün numunesidir. Kendisini öne çıkarmalıyız. Başdanışman, hatta Muhtarlardan Sorumlu Devlet Bakanı olması düşünülebilir inşallah.
Neden, çünkü bi süredir, bugüne kadar kimse bu insanları niye ha babam de babam Külliye’de topladığımızı anlamadı ama, bir muhtarımızı 2023 yılında uzaya gönderme projemiz gizlice ama başarıyla sürdürülmektedir. Zaytung diye bir gazete haber alıp yazmış bile.
Böylece, astronot ve kozmonot terimlerinin arasına muhtaronot da girecek ve aziz vatanımız layık olduğu mertebelerden birine daha nihayet kavuşacaktır inşallah…