BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Durum çok kötü çok

Olmuyor, olmayacak, azıcık keyifli şeylerden söz etmek asla mümkün olmayacak. Ülkenin içinde bulunduğu durumu, artık parmak kadar bir çocuk bile fark edebiliyor olsa da, eli kalem tutanlar sorunlarımızı yılmadan dile getirseler de, insan “Benim edeceğim üç beş laf da eksik olsun” diyemiyor. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovsalar da, “Bana ne” olmuyor. Bunca kötülük karşısında duyarsız kalınamıyor. Biraz gülümsetecek konular bulmak için resmen çaba sarf ediyorum ama ne mümkün... Ülkede hiçbir şey düz gitmiyorsa, konu edecek güzel bir şeyi nerden bulacaksın? Üstelik haftalık yazı yazarken tam kararını verip azıcık da mizah içeren bir konu seçiyorsun, hatta yazıyorsun, hatta gönderiyorsun, o sırada dünyayı sarsacak öyle bir olay oluyor ki ülkede, pat diye gündem değişiyor. Seçtiğin konu dam üstünde saksağan kalıyor. Mesela geçen hafta tam o gün bombalar patladı.

İnanın dostlar, zaman zaman “Ben artık böyle köşeyle möşeyle uğraşmayı bırakayım, oturup güzel güzel kitap yazayım” dediğim oluyor. Yumayım gözümü, tıkayayım kulağımı, çekileyim sığınağım saydığım evime –ki hiç kolay değil, zira caddenin ortasında bulunduğundan, biraz umuma açık oluyor– ya da cesaretimi toplayıp taşınayım, İstanbul denen bu şehirden uzak bir yerlere -ki hali yürekler acısı–, resim falan yapayım, sebze çiçek yetiştireyim, hayvanlar besleyeyim. Oh, hayali bile güzel ama nerdeee... Bu kadar basit bir hayal için bile tuzu kuru olmak gerekiyor. O kuru tuzlar da, eğer vaktinde baban zulalamamışsa, namusunla çalışıp didinerek elde edilemiyor ne yazık. Ülkemizde “Ben artık emekli oldum, bunca çalışmamın karşılığında devletimin bana ödeyeceği borçlarla gül gibi geçinip giderim” demek mümkün değil. Hele sağlıkla ilgili beklenmedik bir sorunla karşılaşırsan... Bazı devlet hastanelerinin hali Allah’a emanet. Bakın, ‘bazı’ diyorum; neme lazım, bir gün işim düşebilir.

Gerçi ülkemizde o savaş halinin yarattığı karmaşaya, yaşanan acılara bağlı sürekli panik haline paralel olarak, adalet, eğitim ve trafik dahil hiçbir sistemin doğru dürüst çalışmıyor olması ayrı dert ama en beteri sağlık. Neler var neler...

Bir örnek: Epilepsi krizlerini önlemek için hastaların bedenine kolayca takılan, pilli bir alet var, bilir misiniz? O aletin pili bittikçe değiştirmek lazım tabii. Yurtdışından geldiği için, bu ne demek? Dolar demek. Son dolar endeksli pil fiyatları bir türlü güncellenmediği için pil getirtilemiyor. Ve de epilepsi hastaları kaderine terk ediliyor.

Geçenlerde Avcılar’daki bir hastaneye kalp krizi nedeniyle acilden giren bir hastaya mecburen müdahale ediliyor. Arkasından 5000 TL para alınıyor, fatura neyim yok. Ellerine, laf ola beri gele, hiçbir resmiyeti olmayan, küçük bir kâğıt parçası tutuşturuluyor. İtirazlar ediliyor, haber oluyor, soruşturmalara gidiliyor ama hiçbir açıklama yok ve kimse başhekimle görüştürülmüyor. Haberlerde bundan söz edilirken, ısrarla hastanenin adı verilmiyor. Niye? Bilinmez. Versene adını, öğrensin herkes. Yok, kim bilir ucu nereye dokunur.

Birkaç gün önce bizim apartman görevlisinin torununun ayağına kaynar su döküldü. Yavrucağın ayağında kocaman bir balon oluştu. Eczaneye götürüp patlattırmalarını önerdim. Götürdüler. Eczacı “Benim dokunmam doğru olmaz, hastaneye götürün” demiş. Bu süreçte balon patladı, çocuk bu, çarpar oraya buraya. Koşup Etfal Hastanesi’ne gittiler. Buyurunuz, veriyorum adını. Saat 13.00’te gittiler, 17.00’de döndüler. Acilde yalnızca bir pansuman yapacaklar, oradan oraya koşturmuşlar, en sonunda adam çileden çıkıp avaz avaz bağırınca doktora ulaşabilmişler. Doktor da sanki oraya aydan düşmüş gibi “Neden bu kadar beklettiler sizi?” demiş, iyi mi? Benim de bir-iki kez işim düşmüştü o hastaneye, acil servisin pisliğini anlatamam. Aha, adını ısrarla veriyorum işte, şikâyet etsinler beni.

Bir de, SGK, eskiden de olsa sigara içmiş olan akciğer kanseri hastalarının ilaç paralarını karşılamayacakmış artık. Onu da duydunuz mu? Ne uyanıklık, değil mi? O zaman sen sigara içenlerden prim de alma ayrıca sigarayı satma, vergisini şakır şakır alma. Yok ama, her şekilde para benim cebime girmeli, ölen ölür kalan sağlar ve de paralılar bizimdir. Yürümüyor, hiçbir şey yürümüyor, durum çok kötü, çok. Aslında Artvin’deki olaylar çileden çıkarmıştı beni, insanların ormanını, ağacını, suyunu, havasını korumak için düştükleri durum, maruz kaldıkları muamele taşırmıştı bardağımdaki damlayı. Bir de utanmadan çıkıp “Ağaçları bahane ederek eylem yapıyorlar” diyorlar, hem de o acımasız polise karşı.

Defalarca “Dibe vurduk artık” diyen yazılar yazmışım, meğer daha da dibi varmış, battıkça batıyoruz. Hiçbir sistem çalışmıyor, yıkım ve inşaat hariç. Allah sonumuzu hayır etsin.