Ali Bayramoğlu'nun 22 Aralık'ta Yeni Şafak'ta yayınlanan yazısı; 'Bugün Fransa'da kritik oylama yapılacak, muhtemelen bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Fransa meclisi aralarına 1915'de kattığı soykırımları inkâr edenleri hapisle cezalandıracak yasayı onaylayacak...'
Her hangi tarihsel bir hadiseye 'olmuştur' ya da 'olmamıştır' demek nasıl suç olabilir?
Ama oluyor...
Sadece Fransa'da değil üstelik...
Bir hatırlatma yapalım önce...
Ölümünden önce Hrant Dink, Reuters Ajansı'na bir demeç verir, bu demeçte 1915 olaylarını 'soykırım' olarak niteleyecektir. Bir süre sonra Radikal Gazetesi bu demeçle ilgili Hrant Dink hakkında soruşturma yapıldığı haberini verir. Agos Gazetesi de, bu haberi haber yapar. Her iki gazetede Dink verdiği demeci haber unsuru olarak tekrarlamıştır.
Bu gazetelerden Agos ve Hrant Dink'e 301. maddeden dava açılır. Suçlama soykırım nitelemesiyle Türk milletine hakarettir. Dink ilk celseye katılır. Ama daha sonra öldürülür. Onun dosyası düşürülür, ama davanın Agos'la ilgili kısmı devam eder.
Sonuçta, Hrant Dink'in oğlu Ararat Dink ve ortağı Sarkis Seropyan gazete sorumluları olarak mahkum edilir. Bir süre sonra 301. maddede bakan iznini getiren değişiklik yapılacak, Yargıtay dosyayı mahkemeye geri gönderecek ve dosya yeni şartlar- da, kerhen düşecektir.
Evet, her hangi tarihsel bir hadiseye 'olmuştur' ya da 'olmamıştır' demek nasıl suç olabilir?
Ama oluyor...
Türkiye'de 301. maddenin hâkim savcı ve yargıç yorumuna göre 'Ermeni soykırımı olmuştur' demek suç... Fransa'da 'Ermeni soykırımı olmamıştır' demek suç...
Her iki tutumun da düşünce özgürlüğüne set çektiğini, tartışmanın önünü kestiğini, bilimsel faaliyeti engellediğini, tarafların kendilerini sorgulama imkânını ortadan kaldırdığını görmemek mümkün müdür?
Fransa'daki yasanın yaratacağı tahribat büyük olacaktır...
Bir kere Türkiye'de başlayan 'tarihsel bellek alıştırması'nın önünü alacaktır. Bu yasa bu konuda özgür tartışmaya set çekmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecektir.
Unutmamak gerekir ki 1914'te olup bitenlerle ilgili herhangi vicdani ve siyasi bir sorumluluğun üstlenilmesi Türk toplumu bunu tartışmadan, sindirmeden ve kabul etmeden mümkün olamaz. Türkiye'nin demokratik olgunlaşması ise bu tür kimlik tartışmalarını kaçınılmaz kılar.
Dememiz odur ki, yasanın başlatacağı süreç ne 'tarihsel hakkaniyet' peşinde koşanların ne bölgede ve Türkiye'de 'demokratik kültür'ün yeşermesini bekleyenlerin ne de Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini arzu edenlerin işine gelecektir.
Ayrıca bu yasa sadece Türkiye-Fransa ilişkilerini değil, AB Türkiye ilişkilerini de, bu ilişkilere mesafeli duranların işine gelecek bir biçimde germeye adaydır.
Sadece bununla da kalmaz...
Bir yandan Türkiye'de içe kapalı bir milliyetçi tepkinin büyümesine, yaptırım adı altında tehlikeli uygulamaların başlatılmasına vesile olur.
Öte yandan Batı'daki Türkiye karşıtlarının 'bakın işte Türkiye hiçbir adım atma niyetinde değil' seslerinin yükselmesine yol açar...
Hem ilkeler hem akıl hem siyaset bu yasanın aptalca ve tehlikeli olduğunu söylüyor...
Her aptalca ve tehlikeli iş gibi bu yasa da sadece küçük bir grubun kısa vadeli çıkarlarını tatmin etmekten başka işe yaramayacaktır.
İşin özüne gelince...
İşin özü özgür bir şekilde tartışmaktır...
İşin özü tarihte olup biteni resmi tezlerin, milli çıkarların arkasına sığınmadan görebilmektedir.
1915'i sindirmek, kabul etmek, özür dilemeyi bilmektir...
Ama bu iş Fransa'nın işi değil, bizim işimizdir, bu topraklarda yaşayan insanların işidir