Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, uluslararası sözleşmelere dikkat çekerek, yaşam hakkı ihalelerinde devletin, aksini ispatlayamadığı takdirde, sorumlu olduğunu söyledi.
Kürt illerinden ardı ardına çatışma
ve ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. Sadece 5 Ocak günü sokağa
çıkma yasaklarının devam ettiği bölgelerde 5 kişi hayatını
kaybetti. İHD verilerine göre Ağustos-Aralık ayları arasında 7
farklı ilde 127 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler
içinde halen cenazeleri kaldırılamayanlar var. Hayatını
kaybedenlerin kim tarafından nasıl öldürüldüğüne dair
sağlıklı bilgi almanın da imkânı yok. Ölümlerin nasıl
yaşandığına dair en önemli veriler olan otopsi raporları ve
olay yeri incelemeleri konusunda büyük sıkıntılar yaşanıyor.
İnsan hakları örgütleri otopsilerin dahi sağlıklı
yapılamadığını, olay yeri incelemelerinin ise neredeyse imkânsız
hale geldiğini belirtiyor. HDP Milletvekili Leyla Birlik ise Silopi
ve Cizre’deotopsi raporlarına gizlilik kararı getirildiğini
açıkladı.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, uluslararası sözleşmelere dikkat çekerek, yaşam hakkı ihalelerinde devletin, aksini ispatlayamadığı takdirde, sorumlu olduğunu söyledi.
‘Otopsilere alınmıyoruz’
Ölümlerin en yoğun yaşandığı kentlerden biri Diyarbakır. Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı bir ayını geride bıraktı. Son olarak üç çocuk annesi Melek Alpaydın, evinde yemek yerken top mermisinin isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti.
Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Cengiz Günay, hayatını kaybedenlerin otopsilerine giremediklerini söyledi. Ellerine ulaşan otopsi raporlarında, ölüm nedenlerinin hemen hepsi için ‘ateşli silah’ veya ‘şarapnel parçası’ yazdığını belirten Günay, yaşanan sıkıntıları şöyle anlattı:
“Otopsilerine çoğuna alınmıyoruz. Güvenlik güçleri kendi zamanlarına göre otopsileri yapıyor. Otopside aileden birilerinin olması gerekir ama onlar dahi sokağa çıkamıyor. Hayatını kaybedenlerin çoğu ateşli silahla öldürülüyor. Sadece Diyarbakır’da değil, sokağa çıkma yasağının olduğu pek çok yerde durum aynı. Etkin soruşturma ve olay yeri inceleme imkânı yok. Bunun sonucu olarak hayatını kaybeden insanların ne şekilde kim tarafından öldürüldüğü tespit edilemiyor. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerde yaralılara dahi ulaşmanın imkânı olmuyor. Saatler sonra ulaşabiliyoruz. 112 ekipleri dahi güvenlik güçlerinin izin verdiği yerlere kadar ulaşabiliyor.”
‘Verilere ulaşmak oldukça zor’
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilcisi Barış Yavuz da sivil ölümlerinde otopsilerle ilgili ekip kurulduğunu ve çalışma başlattıklarını söyledi. Otopsi raporlarını toplamaya çalıştıklarını belirten Yavuz, “Ölümlerin halen devam ettiği bir ortamda verilere ulaşmak oldukça zor” dedi.
‘Bağımsız gözlemci bulunması gerek’
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise otopsiler konusunda uluslararası sözleşmelere dikkat çekti: “Otopsiler hayli sıkıntılı. Aslında Minnesota Otopsi Protokolü’ne göre bağımsız gözlemcilerin bulunması ve ailelerden talep yazısı almak gerekiyor ama sokağa çıkma yasakları nedeniyle bu çok mümkün olamıyor. Savcılıklarda ailelerin dilekçesi olmadığı için avukatları dahi otopsilere almıyorlar. Minnesota Otopsi Protokolü’ne göre ailelerin onayı gerekmeden zaten rutin olarak bağımsız gözlemcinin bulunması gerekir. Ancak bunu bir bahane olarak kullanıyorlar. Ama daha önemlisi olay yeri incelemelerinin yetkin bir biçimde yapılması gerek. Bu insanlar kinetik enerjisi yüksek silahlarla öldürülüyorlar. Bize gelen bilgiler doğrultusunda avukatlar otopsiye girebilmişse, görebiliyoruz. Kurşun vücudu terk etmiş olduğundan, olay yeri incelemesinde kurşunlar toplanmadan ve incelenmeden, karşılaştırma yapılmadan bir değerlendirme söz konusu olamıyor. Kimin silahından çıkan kuşunla bu olayın meydana geldiğini saptama konusunda sıkıntılar var.”
‘Devlet sorumlu kabul edilmelidir’
“En son kahvaltı sofrasında başı parçalanan bir kadın vardı. Orada hükümet yanlısı bir gazetede, eve isabet eden cismin fotoğrafı var, sonra savcılık tarafından söz konusu cismin bulunmadığı iddiası ortaya atıldı. Oysa cisim fotoğrafta görünüyor. Cisim; patlayıcı özelliği olmayan delici özelliği olan bir tank mermisi. Dolayısıyla PKK’nin tankı olmadığına göre kim tarafından atıldığı aslında açık. Ama fotoğrafı çekildikten sonra cisim, nasıl oluyorsa ortadan kayboluyor. İleri derecede kuşku uyandırıcı. Devletin sorumluğunda olan ölümlerle karşı karşıyayız. Devlet her hâlükârda ya sorumluluğunu yerine getirmerek sivilleri korumuyordur ya da doğrudan hatta devlet eliyle gerçekleşen bir yaşam hakkı ihlaliyle karşı karşıyayızdır. Burada ispat yükü devletindir. Devlet bunun aksini ispat etmediği sürece uluslararası hukuk kurallarına göre sorumlu kabul edilmelidir. Delilerin toplanması devlet aleyhine bir durumdur ve kendileri bunun farkında olmalı. Bir Adli Tıp Uzmanı olarak benim kanaatim, devlet görevlileri tarafından bir yaşam hakkı ihlalinin gerçekleştirildiğidir.”