İki hafta önce ‘Fade to Black’ (Görüntünün Kararması) adlı videoları internette dolanan ve defalarca paylaşılan ‘Maajooneh’ ekibinden Farah ve Amer, Esad rejimi ve IŞİD arasında sıkışan hayatlarını, İstanbul’a geliş hikâyelerini ve gelecekteki planlarını anlattı.
Güneşli bir göğün altındaki umut dolu genç bir kadının etrafını, sonra da kendi bedenini saran siyah çarşafların içinde boğulduğu bir dakikalık ‘Fade to Black’ isimli video, önce sosyal medyada, ardından da haber sitelerinde ardı ardına yayınlandı. Youtube’da ‘Radikaller tarafından çalınan Suriye direnişinin ve hayatı karartılan bir halkın hikâyesi’ notuyla paylaşılan video, şu anda İstanbul’da yaşayan ve kendilerine ‘Maajooneh’ (Oyun Hamuru) ismini veren üç Suriyelinin çalışması.
Ammar Khattab, Farah Presley ve Amer’den oluşan ekibin iki üyesiyle, Farah ve Amer’le Taksim’de buluşuyoruz. Amer, ailesi Esad rejimi kontrolündeki bir bölgede yaşadığı için soyadını vermekten kaçınıyor. İkisi de Şam’da doğmuş, Suriye’deki Esad karşıtı protestolara katılmış, savaş patlayınca ülkeden kaçmak zorunda kalmış sanatçılar. Farah, Şam’dan ayrılıp önce Beyrut’a, sonra da Antep’e gitmiş. Amer’se Şam’dan kaçtıktan sonra Rakka’ya gitmiş ve IŞİD’in eline geçmedeği dönemde Rakka’da yaşamış.
Etten duvar
Farah, üç yıl önce Şam’dan ayrılma nedenini şöyle anlatıyor: “Artık orada yaşamaya dayanamıyordum. İş yok, hiçbir şey yok. İki kere gözaltına alındım, biri bir, diğeri on bir gün sürdü. Uzun gözaltının nedeni, Esad’ın konutuna yakın bir yerde bulunan kontrol noktasından gece vaktinde geçmem. Vurmadıkları için şanslıyız, çünkü oradan geçersen seni vurma hakları var. Yanımdaki bilgisayarda rejim karşıtı şarkılar vardı, bu da beni on bir gün gözaltında tutmalarına yetti.”
İkisinin de orada yaşayan ailelerinden öğrendikleri kadarıyla artık her şey daha kötü: “Her gün şehir merkezinde 25-30 havan topu atılıyor. Dün çocukların olduğu bir okula atıldı örneğin.” Amer’in taksi şoförü olan kuzeni geçen hafta aracına isabet eden bir havan topu nedeniyle yaşamını yitirmiş. Rejim adına sokaklarda dolaşan çetelerin kontrol noktaları kurduğundan ve insanlardan zorla para topladıklarından bahsediyorlar. “Tam bir kaos ortamı var” diyor Amer, “Ailemi buraya getirtmek istiyorum, ama kolay değil. Şam’daki evimiz, elimizdeki tek şey. Oradan ayrıldıkları anda evin gasp edileceğini biliyoruz. Şimdi 17 yaşındaki gençleri orduya almaya başladılar ve onları deneyimli askerlerin önüne etten duvar olarak yerleştiriyorlar. 17 yaşında bir kardeşim var, buraya getirtmem lazım.”
Rakka’da kapoera
2014 yılında IŞİD’in başkenti ilan edilene kadar ülkenin kuzeydoğusunda bulunan Rakka, ticari bir durak ve ülkenin üçüncü büyük vilayeti olarak biliniyordu. Önce bölgeden Esad rejimi çekildi; ardından Özgür Suriye Ordusu, El Nusra gibi örgütlerle IŞİD arasında çatışmalar başladı ve 2014’te IŞİD Rakka’yı ele geçirdi. Bu sıralarda şehirde yaşayan Amer, bir milli jimnastikçi ve dansçı olarak Şam’da merak saldığı kapoera derslerini Rakka’da veriyor, çocuklarla kapoera yapıyordu: “IŞİD gelmeden önce savaş devam ediyordu, ama Rakka’da gündelik hayat normal seyrindeydi. Bir gün muhalif gruplar geldi ve şehri aldı. Esad rejiminden kurtulan ilk şehirdi ve bir tür örnek şehir olması hayal ediliyordu. Ama bu iş tutmadı elbette, IŞİD tüm saçmalığıyla geldi.” Muhalifler ve IŞİD arasında on gün süren şiddetli çatışmalar sırasında, şehir merkezi dışında yaşayan ve kapoera dersleri vermeye devam eden Amer, IŞİD Rakka’yı tamamen ele geçirdiğinde orada barınamayacağını anlamış: “Kapoera yaptığımı biliyorlardı. Çocuklara Hıristiyan şarkılar öğreten bu adam kim diye soruyorlarmış.” Nihayetinde, istikamet önce Beyrut, ardından Antep ve İstanbul oluyor.
Yaptıkları ‘stop motion’ film, İstanbul’daki evlerinde tamamen amatör çabalarla hazırlanmış. “Kısacık bir film, çünkü IŞİD’in Rakka’ya girmesi de bu kadar kısa sürede oldu” diyor Amer. Bundan sonraki filmleri için çalışmaya başlamışlar bile. Bu sefer konu, bir makineyle ‘süper kâğıt mendil’i icat eden bir çocuk olacak: “Filmin sonunda anlıyoruz ki, bu mucit, sokakta kâğıt mendil satan bir çocukmuş, makine de onun hayali. Bu çocukların da hayalleri olduğunu, normal bir hayat yaşamaya hakları olduğunu göstermek istedik.”
Konu sokak çocuklarından, sokakta yaşamak zorunda kalan Suriyelilere ve Türkiye toplumunun Suriyeli mültecilere bakışına geliyor. Farah, gittikleri her yerde karşılarına çıkan bu Suriyeli önyargısıyla dalga geçiyor: “Suriyeli olduğumuzu söyleyince ‘Benzemiyorsunuz’ diyorlar. Yani Suriyeli nasıl olur? Üç gözlü mü olacaktım? İnsanlar sizden en kötüsünü bekliyorlar.”
Youtube aracılığıyla yaydıkları videoya, Türkiye’den birkaç IŞİD üyesinin hakaretleri ve hedef göstermeleri dışında iyi yorumlar almışlar. Onların aklında şimdi yeni filmleri ve İstanbul’da kurmak istedikleri yaşamları var. Avrupa’ya gitmeyi şimdilik düşünmüyorlar, orada kendilerini uzun bir bekleme listesinin beklediğini biliyorlar: “Gidenlerin çoğu, her şeyini kaybetmiş insanlar. Biz henüz o durumda değiliz. Burada hâlâ özgürüz.”
Peki ileride ne olacak, Suriye’yi neler bekliyor? İkisi de rejim karşıtı olan Amer ve Farah için gelecek hiç de parlak değil: “Her şey gittikçe zorlaşıyor. Bütün ülkeler Suriye’de savaşıyor ve artık neden savaştıklarını bile bilmiyoruz. Her yerden para ve silah yardımı geliyor. Birileri bitirmek istediğinde bu savaş bitecek, ama kimsenin niyeti yok.”