Erol Katırcıoğlu 1 Mayıs 1977’de Dolmabahçe’den Taksim’e yürüyen DİSK kortejinin en önündeydi. Katırcıoğlu kanlı 1 Mayıs tartışmasını yorumladı: “Sol’u eleştireyim derken devleti meşrulaştırmak gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Bunu doğru bulmuyorum. Hesaplaşılması gerekenlerin başında ceberrut devlet ve bu devletin sola uyguladığı şiddet geliyor.”
'Asıl sorumlu solculardı diyorsanız bunu mutlaka ispatlamanız gerekir'
|
FUNDA TOSUN
fundatosun@agos.com.tr
Tarihçi Halil Berktay’ın 1 Mayıs 1977 katliamının Sol’un suçu olduğunu savunan görüşlerinin Taraf gazetesi tarafından yayımlanması ve sonraki günlerdeki yayınlarının ardından, gazetenin yazarlarından Ümit Kıvanç ve Nabi Yağcı Taraf’dan ayrıldı. Kıvanç, veda yazısında, Taraf’ın tutumunun, milliyetçi Günaydın gazetesinin katliamın ertesinde attığı ‘Maocular Taksim’i kana buladı’ manşetini hatırlattığını söylerken, Yağcı, yazısını “insaf ile düşünün” sözleriyle bitiriyordu.
Gazetenin yazarlarından Prof. Erol Katırcıoğlu ise ‘Yıkalım Putları’ başlıklı yazısında. Berktay’ın 1 Mayıs 1977’de olanları “sol kendi rezilliğinden bir mağduriyet efsanesi çıkarttı” diye yorumlamasının bir “put kırıcılık” örneği olarak algılandığı kadar yeni bir tür “sol düşmanlığı” olarak da algılandığını yazdı.
1977 1 Mayıs’ında alanda bulunan Katırcıoğlu ile o gün yaşananları ve bugün Sol üzerine yapılan tartışmaları konuştuk. Katırcıoğlu, “Berktay’ın Ermeni meselesindeki ve diğer kimi konulardaki tavrını takdir ediyorum ama o bir çeşit ‘post-modern putkırıcı’ olarak bence aşırılığa düşüyor. Post-modern put kırıcı tavrının en tipik örneği Ertuğrul Özkök’tür aslında. Onun ‘Yıkalım putları’ tavrı var ya! İşte Halil’de bunu arayanlar var. Medya, ‘Hah, bak Sol’u eleştiriyor’ diyerek mal bulmuş Mağribi gibi üstüne atlıyor” diyor.
• Taraf’ın 77 katliamına ilişkin yayınlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Taraf’ın bu konuda Sol’dan gelen insanlara dostça olmayan bir dille yaklaşması aslında sadece konunun muhatabı olan kesimlere değil Taraf’a da haksızlık. Çünkü, Taraf öyle ya da böyle Sol’un da okuduğu bir gazeteydi. Şu anda ise çok ciddi tepkiler var.
Haberlerde, en başta 20 bin İGD’linin alanda silahlı olduğunu söylemek çok abartılı bir yorum. O dönemi hatırlayan böyle bir şeyin mümkün olamadığını bilecektir. Silah çok küçük “koruma timi” diye adlandırılan birimlere verilirdi. 20 bin silah çok ciddi bir rakam. Hiçbir örgütte öyle bir para yoktu.
• Yapılanı Sol’a ilişkin kötü niyet olarak mı okuyorsunuz yoksa tarihi bir ‘hata’ mı?
Kötü niyet atfetmek istemiyorum ama can acıtmak kastıyla yapıldığı açık. Taraf’ın bir duruşu var. Otoriter her kimse ona karşı tavır geliştiren bir gazete Taraf. Asker, CHP, PKK… Hepsine karşı durdu. AK Parti’ye yakın bir gazete olarak anılmasına rağmen Ahmet Altan’ın bizatihi kendi yazılarında çok ağır eleştiriler yapıldı. Dolayısıyla ben Taraf’ın bu duruşunu çok değerli buluyorum. Ama doğrusu bazı yazarları ve haberleri konusunda özellikle bu son hadisede kantarın topuzunun kaçırıldığını düşünüyorum. “Sol da sorumludur” iddiası doğru bir iddia olabilir ama “asıl sorumlu Sol’dur” demek çok başka bir iddiadır. Eğer bunu diyorsanız, bizim bilmediğimiz bir şeyi biliyorsunuz demektir ve bunu açığa çıkarmak, yeni bir şey söylemek zorundasınız ki, anlattığınız şeyin “asıl” olduğuna inanalım. Hani sansasyonel bir gazetecilik yapmaya kalkışabilirsiniz ama bunun da bir hak ve adalet sınırı vardır. Yıldıray Oğur’un “Bana Sol’cular adam öldürdü dedirtemezsiniz” başlıklı yazısı mesele… İnsan, insaf artık diyor!
• Sol’un eleştiriye karşı tahammülsüz olduğu görüşüne katılıyor musunuz?
Mesele Sol’un eleştirilmezliği meselesi değil. Çünkü Sol’a ilişkin en ciddi eleştiriler Sol’un kendi içinden gelmiştir bugüne dek. Sol ve şiddet üzerine en derin sorgulamalar yine bizzat Sol tarafından yapılmıştır. Bu anlamda da Halil’e katılmıyorum. Tüm bunların yeterli olmadığı düşünülebilir, doğrudur, ancak bunun yolu bu tip yayınlar ve söylemler değildir.
Öte yandan, Ümit’in ve ardından Nabi’nin ayrılmasını doğrusu doğru bulmuyorum. Bir tepki gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum ama doğru tepki bu muydu emin değilim. Taraf bana göre oldukça fazla liberal söylemleri olan bir gazete olmasına rağmen Taraf’ta yazı yazmak sınırsız bir özgürlük alanı ve ben bunu önemsiyorum.
• Sol ile Kemalizm arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hani “Kapitalizm modernitenin çocuğudur” denilir ya, bizde de aslında Sol Cumhuriyet’in çocuğudur. Sol’un damarlarında Kemalist bir gelenek vardır. Fakat bu Kemalist geleneğin yorumlanması da her dönemde farklı olmuştur. Deniz’lerin ve o geleneğin ulusalcı olduğunu söylemek bence büyük bir haksızlık. Evet, o dönemde bir tür ulusalcılık vardı ama bu anti emperyalizmin ve enternasyonalizmin getirdiği bir şeydi. ‘Bağımsız Türkiye’ diye sloganlar atılıyordu ama ‘Haklar kardeştir’ diye de bağrılıyordu. Yani o günün tarihsel sosyolojik bağlamı içerisindeki ‘ulusalcılıkla’ bugünkü ulusalcılığı bir ve aynı şeymiş gibi değerlendirmek doğru değil.
• Sosyolojik ve Batılı anlamda bir ‘Sol’ anlayışının Türkiye’de gelişmediğini söylüyorsunuz bir yazınızda. Dolayısıyla Sol’un bir gençlik hareketi olmaya mahkum olduğunu belirtiyorsunuz. Bu önemli bir tespit ama tekçi bir Sol ve sosyalist anlayış ima etmiyor mu?
Batı’da ücretli emekle birlikte proletarya denilen bir sınıf oluştu ve gerçekten emeğinden başka bir şeyi yoktu. Türkiye gibi ülkelerdeyse kapitalizm toplumun kendi dinamiğinden çıkmadı. Türkiye, ticaretin ön planda olduğu, üretimin daha geride durduğu bir toplumsal ekonomik yapıya sahipken Batı’nın kapitalizmiyle temas etti ve etkilendi. Bu etkilenme esnasında üretimle doğrudan bağı olamayan, daha çok finansal alanlarda artı değer üretme imkânına sahip olan bir finans sermayesi oluştu. İşçilerin çoğunlukta ve vazgeçilmez olduğu bir sistem yaratmadı. Sonuç olarak, belki 15-16 Haziran olaylarında biraz hissettiğimiz, ama sonra etkisini kaybeden bir işçi sınıfı çizgisi görüyoruz. Bu işçi sınıfı Sol’a rengini veren bir şeye dönüşmedi. 1970’lerde çok işçi sınıfı aradım kendi hesabıma ama bulamadık, 1980’lerde de bulamadık. DİSK mahkum edildi o yıllarda ama DİSK’e sahip çıkacak bir işçi sınıfı bulamadık.
Bizim gibi toplumlarda hak talebi üzerinden çok fazla isyan olmamıştır. Mevcut çoğunluğun yönetenler karşısındaki tavrı hep daha pasif olmuştur. Dolayısıyla hak temelli bir isyan geleneği yoktur. Başkaldırılar etnik ya da dinsel temellidir. Bu toplumda yönetenlere karşı tavır daha çok gençlerden çıktı. Dr. Hikmet Kıvılcımlı “Bu ülkede Jön-Türk geleneği diye bir şey var” derdi. Bu önemli bir mesele. Ben ilk gençlik yıllarıma baktığımda aslında Tevfik Fikret’le aramda çok fark olmadığını gördüm. Fikret padişaha karşı tavır alıyordu, biz ise o zaman kimse padişah, ona karşı tavır alıyorduk. Tevfik, 1789 Fransız İhtilali’nden etkilenmişti, biz ise 1917 Sovyet devriminden etkilenmiştik. Ama ne Tevfik Fransız ihtilalini iyi biliyordu ne biz Sovyet devrimini. Dolayısıyla biz sosyalizmi biliyoruz sandık ama asla sosyalist olamadık. Çünkü öyle bir kültürel dinamizm içinden gelmiyorduk. Dolayısıyla Türkiye’deki Sol hareketlerin hepsi aslında gençlik hareketleridir. Şimdi çoğu yaşlı insanlar olabilir ama ruhu itibariyle bir sınıfa dayanmayan hareketlerdir. Sol’un toplumsallaşamamasının ardında bu var.
‘O GÜN DİSK KORTEJİNİN EN ÖNÜNDEYDİM’
Ben Dolmabahçe’den gelen DİSK kortejinin en önündeydim. DİSK’in flamasını taşıyordum. Biz alana girdik, yerlerimizi aldık. Bir anda kurşun sesleri duyulmaya başladı. Kendimi ve kız arkadaşımı yere attım. O günkü kız arkadaşım Ahmet İsvan’ın kızıydı ve İsvan ailesini tanıyordum. Bir süre sonra Ahmet Bey’i kürsüde gördüm ve sürünerek yanına gittim. İsvan, AKM önünde iki sıra halinde dizilmiş polislere doğru gitti. Yanındaydım. Herkes panik halindeydi ve fakat polisler duruyordu. İsvan eliyle polislere Sular İdaresi’nin üstünde ellerinde silahlarla duran kişileri göstererek “Neden müdahale etmiyorsunuz! Görmüyor musunuz ateş ediyorlar!” dedi. Polislerin başındaki komiser bir şeyler söyledi ve ekipten bir polis Ahmet Bey’e copuyla vurmaya yeltendi. Ahmet bey’i oradan uzaklaştırdık ve tekrar kürsüye doğru yöneldik. Kazancı yokuşunda yoğun bir izdiham vardı. Sonra ayrıldık alandan.
O alanda bilmem kaç yüz bin insandık ve bu birkaç yüz binin bir anlatısı var ve bu anlatılar üzerinden hakikate ulaşmamız mümkün değil. Bu aslında daha çok Halil’i ilgilendiriyor bir tarihçi olarak.
Ama evet sol gruplar arasında müthiş bir gerginlik vardı. Ancak nasıl ki bugün KCK operasyonunda ortaya çıkan örgüt içindeki Kontrgerillanın o dönemde nasıl işler yaptığını neden sorgulamıyoruz? 600 yıllık bir devlet geleneği üzerinden yükselmiş Türkiye Cumhuriyeti’ni hafife almamak, bu işlerde ne kadar deneyimli olduğunu unutmamak gerekiyor. Yaşadığımız darbeleri, Ergenekon’u Jitem’i, faili meçhulleri, 6-7 Eylülleri yaratan bu devletin 1 Mayıs 77’yi de yapabileceğini biliyoruz. Sol’u eleştireyim derken devleti meşrulaştırmak gibi bir sonuç ortaya çıkıyor ve ben bunu doğru bulmuyorum. Çünkü hesaplaşılması gereken şeylerin başında bu ceberut devlet ve bu devletin Sol’a uyguladığı şiddet geliyor.