HERKÜL MİLLAS

Herkül Millas

ALGI(LA)MAK

İnanılmaz bir miras hikâyesi

 Bu hikâyeyi ilk kez Azınlıkça dergisinde, İbram Onsunoğlu’nun kaleminden okumuştum. Devamını da geçenlerde, Kasım ayında, yine kendisinden okudum. Konu Yunanistan’ı, Türkiye’yi ama özellikle azınlıkları, yani birileri çatışırken arada ezilenleri ilgilendiriyor. 

Olay şu: Yunanistan Yargıtayı, 2013’te, “Batı Trakya Müslüman azınlık üyelerinin vasiyetname tanzim etmeye hakkı yoktur” diye hüküm vermiş. Zira Müslümanlar için, miras hukukunda (aile hukukunda olduğu gibi) Şeriat geçerliymiş ve Şeriat vasiyetname tanzimini yasaklıyormuş. Mesele, bir vasiyetnameye başka mirasçıların itirazıyla başlamış. İstinaf düzeyinde Gümülcine’deki mahkemeler itirazı reddederek, vasiyetnamenin meşru ve geçerli olduğuna karar vermiş. Daha sonra Yargıtay farklı bir karar çıkarmış. Şimdi kaybeden taraf, davanın beş yıldan uzun bir süredir sürüncemede olduğu gerekçesiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyor.

Bugüne dek bilinen, Müslüman Türk azınlık için aile ve miras hukukunda belirsiz Şeriat hükümlerinin hâlâ kısmen geçerli olduğu, ancak mahkemelerce tercih hakkı tanındığı ve isteyenin medenî hukuk hükümlerini tercih edebildiğiydi. Bu yönde zaten birçok mahkeme kararı var. Bu çerçevede meşru ve geçerli ilan edilen birçok vasiyetname de var. Ancak bu davalar istinaf düzeyinde kalmış, Yargıtay’a taşınmamıştı. Bu konu son aylarda Yunanlı hukukçular arasında tartışılmış ama uluslararası bir boyut da kazanmış.

Ama ilginç olan, azınlığın (Azınlıkça dergisinin dışında) bu konuda susmuş olması. Bu gelişmeler azınlık basınında haber bile yapılmadı. Azınlığın avukatları ve milletvekilleri de konuyla ilgilenmedi. Şeriat’ın kaldırılmasını istemek bir yana, tercih hakkının tanınmasını isteyen sesler de duyulmadı. Oysa bu kararların sonucunda, eskiden tanınmış olan miras durumları da geçersiz sayılabilir. Ayrıca Şeriat uygulamaları azınlığın tek seçeneği sayılırsa medenî nikâhın Müslümanlar için gayrimeşru ilan edilmesi ve yasaklanması için yargı yolu da açılabilir.

Konunun bir de Türkiye boyutu var. Türk azınlığın vasiyetname tanzim etme hakkının Şeriat adına kısıtlanmasına, laik Türkiye’den resmen hiçbir tepki gelmemiş. Daha önemlisi, bazı azınlık üyelerinin Türkiye’de de mülkleri var. Yunanistan’daki uygulama sonucunda miras konusunda tercih hakkı Türkiye’de bile tanınmıyor. Türkiye’de Şeriat uygulanmıyor ama Yunanistan ve azınlık aracılığıyla böylece ilk kez dolaylı bir şekilde de olsa Türkiye’de de uygulanmış olacak.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, Onsunoğlu’nun da dediği gibi, yaşanan sürrealist durum. Yunanistan’da ülkenin vatandaşları dinlerine göre farklı yasalara uymak durumunda bırakılıyor. Üstelik, kendilerine hangi dine, ne derece ve nasıl bir anlayışla bağlı oldukları sorulmadan... Miras bırakma hakları kısıtlanmaktadır, dinleri de mazeret olarak öne sürülüyor. Aynı anda, dinlerini istedikleri gibi yorumlama hakkı da ellerinden alınarak... Yani ‘miras’ söz konusu olunca bir dinin buyrukları mecburi sayılıyor ve zoraki olarak uygulanıyor. Kısacası din ve buyrukları zorla dayatılıyor. Bu arada azınlığın kendisi bu durumu kabul edercesine, bir iki istisna dışında, susuyor. Azınlığın eğitiminden din konularına, yasal haklarından insan haklarına, Batı Trakya azınlığının hep yanında yer alan Türkiye ise bu duruma itiraz etmiyor gibi. Özellikle Şeriat’la ilgili olan, son derece hassas bir konuda...  

Bu durum, bir bakıma şaşırtıcı. Yunanistan’da, 2015 yılında, ülkenin bütün vatandaşların anayasa ve yasaların karşısında eşit olması gerekirken, en doğal bir hak olan miras konusunda vasiyetname bırakmak engelleniyor. Ve bu, azınlıkların haklarına ve kendi özel yaşama geleneklerine ‘saygı’ adına yapılıyor. Tabii, azınlık hakları –sözde– korunurken, vatandaşlık hakkının korunmadığı da ‘gözden kaçıyor’. Bu çelişki bir bakıma şaşırtıcı, çünkü Yunan devletinin, bir Yunan vatandaşının sivil haklarını koruması beklenirdi. Bir ülke sakini, bir dinin değil de ülkenin yasalarına uygun yaşamak istediğinde, din buyruklarının –belli bir biçimde yorumlanarak–dayatılması temel bir anayasa ihlalidir.

Ama azınlığın bu alanda pek sesini duyurmaması ve özellikle Türkiye’nin tepki vermemesi de şaşırtıcı. Verilen mesaj, “Şeriat’ı istiyoruz”un ötesindedir. Vatandaşın seçme hakkını tanımayan bir dayatmadan yana bir tutum söz konusu. İnsanlar dinlerini seçtikten sonra belli bir yaşam biçimini izlemek durumunda bırakılmak istenircesine bir tutum sergileniyor.

Öte yandan, söz konusu ülkelerin millet, milliyet, vatandaşlık ve azınlık algılarına bakınca yapılanlar daha anlaşılır bir hal alıyor. Geçerli somut algılara bakıldığında, sürrealizmin, belli bir anlayışın ve mantığın sonucu olduğu görülüyor. Yunan tarafı, “Azınlık mümkün olduğu kadar arkaik kalıplar içinde kalsın” anlayışını taşıyor olabilir. “Bizden farklı olduklarına göre, bunu yasal uygulamalara da yansıtalım” denmiştir herhalde. Azınlığın, ülkeyle de, ama Türkiye’yle de entegre olmaması istenmiş olabilir. Çağdışı kalmasında yarar görülmüş bile olabilir.

Türkiye’yi anlamak daha zor. “Azınlığı genel Yunan toplumundan elden geldiğince farklı bir konumda ve uzak tutmakta yarar var” düşüncesi egemen olmuş olabilir. “Hele bir de Şeriat’ı deneyelim” demiş olanlar da var mıdır, bilemeyeceğim! Azınlığın suskun halini anlamak en kolayı sanırım. Türkiye’den yeşil ışık almadan inisiyatif almak istememiş olduklarını düşünüyorum. Devlet politikaları onlarca yıl azınlık karşıtı olunca, azınlıklar vâsilerinden bağımsız davranamıyorlar.

Batı Trakya’da, en iyisi, azınlık üyeleri, ölmeden, servetlerini tercihlerine göre istediklerine devretsinler bir yolunu bularak. El birliğiyle Şeriat getirildi çünkü.