Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e ‘Ermeni’ ve ‘iğrenç adam’ dediği için hakkında hakaret suçlamasıyla dava açılan yazar Hayko Bağdat’a bin 160 lira adli para cezası verildi. Konuya ilişkin ceza davasının dışında, bir de Melih Gökçek’in Hayko Bağdat’a açmış olduğu 10 bin liralık tazminat davası bulunuyor. İlk duruşması bugün yapılan tazminat davası, Mart ayına ertelendi. Davayla ilgili detayları ve konuya ilişkin görüşlerini Hayko Bağdat’a sorduk.
Melih Gökçek’e ‘Ermeni’ ve ‘iğrenç adam’ demekten para cezasına mahkum edildiniz, ne söylemek istersiniz?
Savcı iğrenç adam kısmını almış. Melih Gökçek’e iğrenç adam diyerek hakaret ettiğim için mahkûm oldum. Tabii avukatların şikâyet dilekçesinde ‘Ermeni’ demiş olmam, ‘iğrenç’ demiş olmamdan daha fazla yer tutuyor. Hatta bunun Ankara halkına da hakaret olduğunu söylüyorlar. Melih Gökçek bir de tazminat davası açtı bana. Bunu kaybedince bir de tazminata mahkûm olma ihtimalim var. Bunun dışında bizim avukatlar Melih Gökçek’e ‘nefret söylemi’ davası açtılar. Onun daha ilk duruşması olmadı.
Hakim kararını nasıl gerekçelendirdi?
Hâkim Melih Gökçek’in Ermeniliği bir küfür gibi kullanmasına, siyasi söylemlerinde rakiplerinin Ermeni olduğunu iddia ederek, ‘karalama’ yaptığını zannetmesine ses çıkarmıyor. Bu ülkede bu kadar büyük sıkıntılar yaşanmış ve bir dezavantajlı grubun, milyonlarca takipçisi olan bir siyasetçi tarafından sürekli risk altına alınacağı söylemlerde bulunması bana göre iğrenç bir durumdur. Yine aynı şeyi söylüyorum: BU iğrenç bir durumdur. Daha sadece birkaç sene önce Sevag Balıkçı’yı zorunlu askerliğini yaptığı sırada kaybettik. Binlerce insan bir siyasetçi yüzünden risk altına giriyor. Bir siyasetçi, bu insanların hayatını zorlaştıracak şekilde, bu kötülüğü yapmaya, bu nefret söylemini kullanmaya devam ediyor. Bu iğrenç bir durum… Benim söylediğim buydu ve bu yüzden mahkûm oldum.
Sizin için bu davanın önemi neydi, nasıl sonuçlanmasını isterdiniz?
Şunu tercih ederdim: Ben bu davayı kazanmalıydım. Hâkim tarihi bir karar vermeliydi. İnsanların aidiyetlerini ve etnik kimliklerini böylesi bir nefret aracı olarak kullanmak, bu iklimi yaratmak suç sayılmalıydı. Bu caydırıcı olmalıydı. Bunun benzerlerini yapacak insanlara karşı adalet mekanizması Türkiye’de dezavantajlı kimlikleri korumalıydı. Bunun iğrenç bir tavır olduğuna mahkeme hükmetmeliydi. Ben Melih Gökçek’ten para kazanmalıydım. Kazansaydım da, daha önce de söylediğim gibi, parayı Ali İsmail Korkmaz Vakfı’nda bağışlayarak, nefret söyleminin kötülüklerini öğrencilere anlatabileceğim bir çalıştay yapmayı düşünüyordum.
Hakimin davada işin ‘nefret söylemi’ yanını ele almadığını görüyoruz.
Hâkime durumu anlatıyoruz, davayı başka yere çekmeyin diyor. Davayı nereye çekelim? Ben durup dururken ‘Melih Gökçek iğrenç bir insan’ demedim ki tabii ki başka yere çekeceğiz. Hâkimin başka yer dediği, meselenin özü, aslı zaten. Nefret söyleminde bulunan, ırkçılık yapan bir ifadenin deşifre edilip cezalandırılması talebimiz var bizim. Bu davanın sadece bir ekseni var, başka bir tarafı yok ki. Bu gerçekten çok tehlikeli bir durumdur. Sadece Ermenilerle ilgili bir mesele değildir. Nefret söylemi bu ülkede binlerce kadının, trans bireyin, Alevi’nin, Kürt’ün, işçinin, emekçinin başını yakıyor. Daha üç gün önce Tahir Elçi’yi kaybettik. Ondan önce Hrant Dink gazetesinin önünde vuruldu. Bunu anlamak için ne gerekiyor daha? Bu durumu yasayla kontrol altına alacak, nefret hükmüne varacak bu hâkimler değil mi yani? Hâkim meseleyi başka yere çekmeyin diyor. Bizim derdimiz meseleyi başka yere çekmek zaten.