Agos’un arşivinde bugün Antan Özer’i anıyoruz. 1994 yılında hayatını kaybeden oyun yazarı, hikayeci ve ozan Özer, Agos Gazetesi’nin ilk yılında bir Yervant Gobelyan yazısına konu olmuştu.
Edebiyatımızın rütbesiz neferi*
Çağdaş Ermeni edebiyatının en verimli isimlerinden biri olan Antan Özer 1927-1994 yılları arasında yaşadı. Tüm eserlerinde hep aynı üslubu kullandı.
1940'lı yılların sonundaydı. Bir gün, Yerçanig salnamesinin yayıncısı ve yazarı Pakarat Tevyan, bugünkü Odakule'nin yanındaki, Üç Horan Ermeni Kilisesi'nin arka bodrumunda bulunan, bir dönemin hemen tüm Ermenice kitap ver dergilerin dizildiği Hermon Dizgievi'nin kapısında bana rastladı ve şöyle bir haber verdi: "Sizin genç edebiyatınız için bir damat hazırlıyorum; salnamenin son sayısında göreceksiniz. Şimdi isim vermeyeceğim, ancak çok seveceğine inanıyorum."
Pakarat Tevyan, genç edebiyatçıların dostuydu. Onları takdir ediyor ve yıllıklarında bu genç yeteneklere geniş yer veriyordu. Konferanslarında gençleri savunan dönemin yazarlarındandı. Bu söylediklerini, o akşam buluştuğumuz yazar arkadaşlara anlattım, hep birlikte "Yerçanig" yıllığının yayınlanmasını sabırsızlıkla beklemeye başladık. İşte o yıl ilk kez Antan Özer'in şiirleriyle tanıştık.
Yerçanig, o dönemde İstanbul'da hemen her Ermeni ailesinin evine giren bir yayındı. Antan'ın şiirleri de kısa sürede halk arasında sevildi. Çünkü bu şiirlerde her yaştan insan için birşeyler vardı.
Antan Özer, halkın yüreğine seslenmede gösterdiği başarıyla, şiirin, halkın güncel yaşamındaki yerini kanıtlamış oldu. Ünlü ozanımız Zahrad, sözcüğün "şiirselinin" olmadığını, her sözcüğün şiirde kullanabileceği görüşünü getirmiş ve şiiri, birkaç basamak daha, "halka doğru indirmeyi" başarmıştı. İşte Özer de bu ustanın izinden gitti ve şiirle halkı bütünleştirirken, şiiri hiç yozlaştırmadan, tıpkı Orhan Veli örneğinde olduğu gibi, sade düşünceleri şiirsel bir üslupla okuyuculara aktararak, kendi şiir dilini oluşturdu.
Bir gün konuk olduğum bir evde, edebiyat üzerine yapmakta olduğumuz sohbet sırasında, sözlerimize kulak misafiri olan evin küçük çocukları, Antan Özer'in ismini duyunca birden bağırdılar; "Ye, iç, çatla!..." Bu sözler, rahmetli Antan'ın bir şiirinden, sadece midesiyle yaşayan bir yeni zenginin günlük yaşamını anlatan bir şiirden dizelerdi.
Büyükler küçüğüm yanında şiiri okurken, evin küçük çocuğu bunun bir "değerlendirmesini" ya da "yorumunu" yapıvermişti. Tıpkı masadaki o küçük çocuğun, dalkavukların oluşturduğu kalabalığın önünde kralın çıplaklığını haykırışında olduğu gibi...
Antan Özer, piyes yazarlığında da , hikâyeciliğinde de aynı yalın üslupla düşüncelerini ifade etti. Her şeyi tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermekten çekinmedi. Getronagan Lisesi'nden Yetişenler Derneği'nin öykü yarışmasında kendisine birincilik ödülü kazandıran "Hırsız" adlı eserinde, Şehir Tiyatrosu'nda uzunca bir süre oynadıktan sonra radyofonik piyes olarak Türkiye Radyoları'nda da sunulan "Buzdolabı" piyesinde, kitaplarındaki birbirinden ilginç öykülerinde hep yerel renkleri ve tatları yansıttı. Bu yerel doku, sanatçının "Enişte", "Reşad Altını", "Bayan Yağsapet'in Dolmaları", "Neden Gecikti Bu Adam" gibi öykü başlıklarından bile hemen fark edilebilir.
İki yıl önce Aralık ayı başlarında çok zamansız olarak toprağa verdik, çağdaş edebiyatımızın rütbesiz neferi, Antan Özer'i.
Bu çokyönlü sanatçı ömrü boyunca kimsenin dümen suyuna girmedi, ancak herkesin düşüncesine saygı göstermesini bilen hoşgörülü, sevecen, dost canlısı bir insan olarak sevildi ve sayıldı. Ne kimseye muhtaç oldu, ne de kimseye borçlu kaldı Özer. Ardında ise kendisini ve dünyaya bakışını sunan "Aha Aysbes" (İşte Böyle,1953), " Arantsnutyun" (Yanlızlık, 1984), Dzadzug İraganutyunner (Saklı Gerçekler, 1984), "Yev" (Ve...,1990) gibi pek çok eser bıraktı.
Değerli sanatçımızın ölümünün yıldönümünde bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Bu çokyönlü sanatçı ömrü boyunca kimsenin dümen suyuna girmedi, ancak herkesin düşüncesine saygı göstermesini bilen hoşgörülü, sevecen, dost canlısı bir insan olarak sevildi ve sayıldı. Ardında "Aha Aysbes" (İşte Böyle,1953), " Arantsnutyun" (Yanlızlık, 1984), Dzadzug İraganutyunner (Saklı Gerçekler, 1984), "Yev" (Ve...,1990) gibi pek çok eser bıraktı.
Hamalın Ölümü
Bilmiyorum kaç yıl
onun bunun
eşyasını taşıdı
Ve sadece bir tek gün
kendi sandığını taşıdılar
Masamdaki Saat
Bir çilingir ustasıdır o
saat saat
günden güne
ömrünü, akrep-yelkovan arasında
döver, döver durmadan
günden güne
saat saat
ta ki
bir avuç toprağa çevirene kadar
Atsineği
Bulmuşsun yaşam tarzını
ne derlerse desinler
sen boş ver
Ev kirası derdin yok
elbise istemezsin
bedava yer
bedava içersin
bedava da gezersin
Oh
Sinek olmak varmış dünyada
*Bu yazı 6 Aralık 1996’da Agos gazetesinde yayınlanmıştır.