HERKÜL MİLLAS

Herkül Millas

ALGI(LA)MAK

‘Benzerlik = Dostluk’ formülü

Gözlemim şu: Yabancı düşmanlığı yapanlar, milletler ve ülkeler arasında güvensizlikleri besler, “Bunlar kötüdür, bizi sevmezler, kötülüğümüzü isterler” söylemini kullanırlar. Aynı zamanda, doğrudan veya dolaylı olarak, ‘öteki’nin bizden ne kadar farklı olduğunu vurgularlar. “Biz onlardan çok farklıyız, iyi ve üstünüz” söylemi de aynı rolü oynar. Irkçılar ve bağnaz milliyetçiler “Biz çok özeliz / Bizim gibisi yoktur” söylemine yatkındırlar; dolayısıyla insanlığın evrensel yanına değil, milletin özel haline vurgu yaparlar. 

Ülkeler arasında dostluk kurulmasını isteyenler ve bu yolda çeşitli biçimde çalışanlar ise, benzerliklere vurgu yaparlar. “Bak, ne kadar benziyoruz, bunca ortak yanımız var” deyip barışı ve dostluğu önerirler.

“Benziyoruz” söylemini kullananlar, saptamalarında haklı veya haksız olabilirler; işin o yanı bir yana, ima ettikleri, tartışılması gereken bir anlayıştır. ‘Benzeyenler’ arasındaki barışın ve dostluğun doğal karşılanması, ‘benzemeyenler’ arasındaki barışın o denli doğal karşılanmadığı anlamına mı gelir? Benzeyenler arasında dostluğu öngörüyorsak, benzemeyenler dostluk olmayacak mı? Benzerlik ile dostluk neden ilişkili olsun ki? Bize pek benzemeyenlerle de dost olmaz mıyız? Örneğin Japonlarla veya Afrika Sahrası’ndan insanlarla neden barış içinde, dostça yaşamayalım? Semavi dinlere uzak olanlarla aramızda aşılmaz bir sorun mu var?

‘Benzerlik eşittir dostluk’ denkleminde sanki yabancı düşmanlığı saklı. Bilinç düzeyine çıkmamış, ötekileştirmeci bir anlayış. Tabii ki, ‘benzeyenler’ arasında daha kolay bir beraberlik kurulabilir. Özellikle gelenekler ve görenekler benziyorsa, bu tür insanlar bir araya gelince şaşkınlıklar, “Acaba nasıl davranmam gerekiyor?” tereddütleri doğmaz. Belki kendimizi bu tür insanlara daha yakın hissederiz, daha rahat ederiz. Öte yandan, farklılık ne dostluklara engeldir, ne de barışa. Geçimsizliklerin genellikle birbirine ‘yakın’ komşular arasında yaşandığını da gözden kaçırmamak gerek. Millî çatışmaların hemen hepsi ‘komşu’yla yaşanmıştır. Bu yüzden Türklerin Korelilerle, Arjantinlilerle sorunları yoktur. Sorunları, hemen hemen bütün komşularıyla – ‘biz’e benzeyenlerle!

Bu yüzden, ‘benzer’ olmayı barışı sağlamak ve dostluklar kurmakla doğrudan ilişkili görmüyorum. Ancak, birileri ‘yakınlığı’ vurgulamakta yarar görüyorsa, bunu yapmalarında bir sorun da görmüyorum. Bir şartla tabii: ‘Benziyoruz / Benzemiyoruz’ söyleminin ima ettiklerinin bilincinde olsunlar; bu söylemi tekrarlayanlar, ‘doğru yolda’ olduklarını sanmasınlar. ‘Benziyoruz = Dost olabiliriz’ denklemi, yanlış inançlara yol açabilecek, tehlikeli bir söylemdir. Çünkü aynı zamanda ‘Benzemiyoruz = Dost olamayız’ ve ‘Bizden farklı olanlarla dost olamayız’ anlamını da içeriyor.

İnsanın önyargılarından ve kimliğinin tuzaklarından kaçınması kolay değildir. Özellikle, “Dost olmalıyız, bak nasıl benziyoruz” edebiyatını ikide bir tekrarlayarak her türlü ötekileştirmeyi yürüten politikacılara ve ‘aydın’lara dikkat etmekte yarar vardır. Söylemleri aldatıcıdır. ‘Birbirimize benziyoruz’ edebiyatını sürdürürken, eksikliklerini ve sorunları eylemleriyle yeniden üretir ve kanıtlarlar.

Farkları görmenin gereği

Farkları görmemek veya görememek, farklı kimlikleri tanımamak veya tanımayı istememek olarak da yorumlanabilir. Benzerlikler vurgulanıp farklılıklar görünmez kılınınca, farklı kimlikler de reddedilmiş olur. Yani ‘farklar’dan çekinilmemeli, toplumların daha iyi anlaşılması için farklılıklar öne çıkarılmalıdır. Kimi zaman “Benziyoruz, kardeşiz” söylemi hem bir farklı kimliği tanımama eğilimini, hem de o farklılığı asimile etme eğilimini gösterebilir.

Özellikle farklılıklar karşılaştırmalı bir biçimde ele alındığında farklı kimlik oluşturan grupların özellikleri daha iyi görülür ve anlaşılır. Amacım ‘ayrışma’yı körüklemek değil. İnsanların arasında sonsuz benzerlikler olduğunu öylesine bilinen bir durum ki, bazı farkların ele alınmasının yararına işaret etme gereği duydum.

Ama sorular ve ‘problematik’ bununla da sınırlı değil. Türklerin –veya herhangi bir milletin– başka bir millete benzemesi için Türklerin kendi aralarında birbirlerine benzemesi gerekiyor. Akılda hayali bir Türk imajı olacak ki biz-öteki söylemi geliştirilebilsin. Oysa doğudaki Türkler batıdakilere, şu semttekiler bu mahalledekilere benzemiyorsa ne diyeceğiz? İzmir Atina’yı hatırlatırken, Urfa yakınındaki, başka bir ‘yabancı’ ülkeyi hatırlatıyorsa ne olacak? Bir kısım Türkler batıdakilere, bir kısmı da doğudakilere benziyor mu diyeceğiz? Bu tür “Benziyoruz” söylemleri milliyetçi algının etkisi altında gelişir: Her millet türdeş bir bütün oluşturur!

Aslında hepimiz bu dünyanın sakini homo sapiens (insan) olduğumuza göre, bazı ortak yanlarımızın olması doğal. ‘En uzak’ bir toplumun insanlarıyla benim aramda bazı benzerlikler tabii ki olacak. Ama “Benziyoruz” veya “Benzemiyoruz” demek için şartlar nelerdir? Sınırlar nerede çekilir? Hangi noktadan sonra genel anlamda “Benziyoruz” veya “Benzemiyoruz” diyebiliriz? Bu söylem, neresinden baksan aksıyor. Sevdiğim bir sözle bitireyim yazımı:

Her insan bazı bakımlardan

a. bütün öteki insanlara benzer.

b. bazı başka insanlara benzer.

c. başka hiç kimseye benzemez.