“adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
üç ker üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.”
Edip Cansever
Sümer kil tabletlerinden hareketle, tarihin ilk alkollü içkisi olan biranın anavatanının Mezopotamya olduğu düşünülüyordu ama Göbeklitepe kazıları bu bilgiyi yanlışladı. Göbeklitepe’de yapılan kazılar, biranın tarihinin günümüzden 12 bin yıl öncesine uzandığını ortaya çıkardı. Göbeklitepe civarında yaşayanların, tahılları kullanarak ilkel bira yaptıkları kanıtlandı.
Tıpkı şarap gibi bira da Anadolu çıkışlı bir içecek olmuşsa da, bira denince akla gelen ilk yer Anadolu olmuyor günümüzde. Özellikle Orta Avrupa, Almanya, Çek Cumhuriyeti ve tabii ki Belçika, dünyanın en iyi biralarından bazılarını üretiyorlar. Gerçi buralarda biranın gerçek manada su gibi içiliyor olmasının çok farklı bir nedeni de var. Veba salgınları zamanında su içmek ölümle kumar oynamak haline geldiğinde, su yerine, mikrop taşımayan birayı içmeyi alışkanlık haline getiren orta Avrupalılar, bu âdetlerini terk etmemişler.
Bu günler, yani eylül ayının sonları, ekim ayının başlarında, bu bira ülkelerinden biri olan Almanya’da, dünyanın en büyük halk festivali ‘Oktober Fest’ kutlanıyor. Meydana getirilen fıçıya başkanın çeşmeyi takmasıyla, hep bir ağızdan “O’zapft is!” (Bavyeraca: ‘Çeşmelendi!’) deniyor. Bu seremoniyle başlayan festivalde, bira tam anlamıyla su gibi akıyor. Resmî olarak bira festivali olmasa da, Oktober Fest denince herkesin aklına tek bir şey geliyor, o da bira.
Festivalin geçmişi, yine mutlu bir olaya dayanıyor. 12 Ekim 1810’da, Bavyera Prensi Ludwig , 40 bin kişinin katıldığı bir düğünle evlenmiş. Katılanlar çok eğlenmiş olacak ki, bu tarihler o günden beri festival olarak kutlanıyor. Münih Belediyesi’nin organize ettiği şenlik ciddi bir ekonomi de oluşturmuş durumda. 1985 yılında yedi milyon katılımcıyla rekor kıran festivale her yıl buna yakın sayıda insan katılıyor. Eğlenceli Bavyera müziği ve yerel elbiselerle, mutlu insanları her yerde görebiliyorsunuz. Bu festival için üretilen özel biralar, yine özel, litrelik kadehlerde servis ediliyor. Ve yine yerelliği öne çıkarmak derdinde ki Avrupalılar, bu festivalde de Münih’in altı yerel üreticisinden başkasının çadır açmasına izin vermiyorlar.
Geçen senenin istatistikleri, bugünlerde halen sürmekte olan festival hakkında biraz fikir verecektir: Katılımcı sayısı yaklaşık yedi milyon. İçilen bira 6,7 milyon litre. Sadece çadırlarda 114 öküz ve 509 tavuk servis edildi. Ayarını kaçıran 650’ye yakın kişi alkol komasına girdi.
Gelecek sene Oktober Fest, 17 Eylül - 17 Ekim arasında, yine milyonlarca insanı Münih’te ağırlayacak.
Festivalde neler yapıldığını merak ediyorsanız, oraya kadar gitmek zorundasınız. Ülkemizde de eskiden bu tarihlerde bazı oteller ve Antalya Belediyesi halka açık olarak bu kutlamaya katılıyorlardı. Değişen yasalar nedeniyle böyle bir organizasyon yapmak artık neredeyse imkânsız ama yasalardan önce de durumdan vazife çıkaranlar vardı. Son seçimlerde Antalya Belediyesi el değiştirdiğinde, yeni başkan sağ olsun, bizi bu zındıklıktan kurtardı. Artık memlekette bu tarz bir eğlence arıyorsanız vatan toprağı statüsünde olmayan elçilik arazilerinde yapılanlarına katılabilirsiniz ancak...
“Adamın derdine bak” dediğinizi duyabiliyorum. “Panzerler insan cenazesi sürüklerken, koca koca kasabalarda sokağa çıkma yasakları uygulanırken, çok övündüğümüz cici demokrasimizin seçimi becerip beceremeyeceği meçhulken bunlar da konuşulur mu!” demeyin.
Yaşamak için biraz da keyif almayı bilmek gerek. Yoksa yaşamak için neden bu kadar çaba harcayalım ki..