Ayreen Anastas ve Rene Gabri’nin, Agos gazetesi ve Hrant Dink Vakfı’nın eski mekânını Parrhesia (Hakikat) Merkezi’ne dönüştüren projesi, 14. İstanbul Bienali’yle birlikte başladı. Günlerini burada geçiren sanatçılar, düzenledikleri atölyelerde, katılımcılarla birlikte güncel ve tarihsel meseleleri tartışıyorlar.
Bu yılki İstanbul Bienali’nin en sıra dışı projelerinden biri, Hrant Dink’in ofisinin bulunduğu, Agos gazetesinin eski binasında yer alıyor. Filistinli Ayreen Anastas ile İranlı Rene Gabri’nin, Agos’un geçmişinden ve Hrant Dink’in geride bıraktığı birikimden beslenen çalışması, bu mekânı, kapısı herkese açık bir tartışma platformuna dönüştürüyor. Anastas ve Gabri, bienal süresince burada yaşıyorlar. Dolayısıyla ziyaretçilerle yoğun bir temas içindeler. Zaten asıl hedefleri de, hakikatin konuşulduğu ve yüceltildiği bir ortam yaratmak.
Mekânın yapısına fazla müdahale etmekten kaçınan sanatçılar, Agos gazetesinin ve daha sonra Hrant Dink Vakfı’nın toplantılarının yapıldığı masanın üzerine, defter, metin ve desenlerden oluşan bir yerleştirme koymuşlar. Yerleştirmenin merkezinde, Ermenice bir cümle yer alıyor: “Canaçenk mer viravorelutyunın aylutyunın” (Yaralarımızı ve farklılıklarımızı tanıyalım).
İkilinin yaptığı işler insanlığın içine düştüğü açmazlara ve siyasi krizlere değiniyor. Bugüne kadar düzenledikleri atölyelerde, Cizre’de yaşananlar, dünyanın birçok yerindeki göçmen sorunu, Yunanistan’daki ekonomik darboğaz gibi konular tartışıldı. Parrhesia Merkezi’nin programı ve burada konuşulanlar, ziyaretçilerin katkılarıyla şekilleniyor.
Projenin önemli bir ayağı da, Hrant Dink Vakfı tarafından korunan, çeşitli konulara odaklanan arşivleri ziyaretçilerin kullanımına açması. İsteyenler, Agos gazetesi ve yazarları hakkında bugüne dek çıkan gazete haberlerini tarayabiliyor, Agop Ayvaz’ın 50 yıl boyunca aralıksız çıkardığı Kulis dergisinin çeşitli sayılarına göz atabiliyor, Hrant Dink Davası dosyasına giren belgeleri inceleyebiliyorlar. Hrant Dink’in bir müze gibi korunan ofisi ise bienal süresince ziyarete açık.
Anastas ve Gabri’nin yaptıkları işin belki de en büyük önemi, olayları tarihsel bağlamından koparmadan, bugünle ilişkilendirerek ele almaları ve bunu yaparken, projeye herkesi davet ederek, Parrhesia Merkezi’ni çoksesli, çokkültürlü bir yapıya kavuşturmaları.