Haber ve yorumlarında, sık sık, Türkiye’de yaşayıp Türk olmayanlara karşı ırkçılığa varan ayrımcı bir dil kullanan, onları aşağılayan, Hrant Dink ve Ahmet Kaya’yı hedef gösterip ölümlerine giden yolu açan Hürriyet gazetesine karşı geçtiğimiz hafta Facebook üzerinde bir kampanya başlatıldı.
SAHAG GÜRYAN
‘Dünya Ermenileri olarak Hürriyet gazetesini protesto ediyoruz!’ başlığıyla açılan ve kısa süre içinde yüzlerce kişinin katıldığı kampanyanın duyurusunda şu ifadeler yer aldı: “Irkçı, ayrımcı ve kışkırtıcı üslubu dolayısıyla Hürriyet okumuyoruz.
Defalarca uyarıldıkları halde tavırlarında bir değişiklik yapmayan Hürriyet gazetesini protesto ediyoruz. En ufak bir haberi malzeme yapıp ırkçılığı, nefret tohumlarını körüklemesini ve ayrımcı üslubunu kınıyoruz! Bugüne dek birçok güzel insanın felaketine, ölümüne sebep olan, düğmeye basan bir yayın organı Hürriyet... Yazarlarının başlattıkları karalama ve linç kampanyaları, defalarca Ermeni, Kürt ve diğer azınlıkları terörize edip, ölümlerine, linç edilmelerine zemin hazırlamışlardır. Gelin, Hürriyet gazetesi okumayalım! Bu çağrımız insan haklarına saygılı, halkların ve inançların özgürlüğüne inanan tüm insanlar içindir. Daha güzel bir Türkiye, daha güzel bir dünya için Hürriyet gazetesini okumuyoruz!”
Kampanyayı başlatan isimlerden Nadya Uygun’la konuştuk.
• Hürriyet’te sizi en çok rahatsız eden, böyle bir kampanya başlatmanıza neden olan, hangi ifadelerdi?
Hürriyet’in zihniyetinin bende yarattığı üzüntü ve öfke çok küçük yaşlarda başladı. Ancak, Türkiye bu konuda yeni yeni gelişmeye başladığından, sesimizi ancak şimdi yükseltebiliyoruz. Beni öncelikle “Türkiye Türklerindir” logosu rahatsız etmiştir. “Öyle ise, biz misafir miyiz kendi ülkemizde?” diye düşünürdüm çocukken. Öteki olmanın farkındalığı içinde büyüdük. Hürriyet’in ırkçı dili yeni değil; hep vardı. Kürt ve Ermeni aydınların ipini ilk çeken, linç ortamı yaratan, Hürriyet yazarlarıdır. Son zamanlarda da ‘Azgın azınlık’, ‘Ermenistan’ın kirli oyunları’ gibi sayısız manşet attı bu gazete.
• Gazetenin yetkililerini ırkçılığa karşı daha hassas olmaları konusunda uyarmışsınız. Aranızda bir görüşme oldu mu?
Birkaç ay önce, hem kullandıkları ayrımcı dili, hem de logolarını eleştiren bir yazı yazdım yönetime. Gazetenin okur temsilcisi Sayın Faruk Bildirici son derece yumuşak bir dille yanıt verdi. Bana, gazeteye gelen ve ırkçı zihniyeti eleştiren diğer yorumları gönderdi ve bunların hepsini yönetimin dikkatine sunduğunu belirtti. Ben bütün bunların sonuçsuz kaldığını ifade edince, gazetenin yöneticisi değil okur temsilcisi olduğunu, dolayısıyla değiştirme yetkisinin olmadığını, ancak bana hak verdiğini söyledi.
• Ermeni toplumu kampanyaya ne ölçüde destek veriyor?
Kampanya fikrini mail grubumuz Hyelist’e taşıdım. İlgilenen grup üyeleriyle birlikte başlattık. Ben Ermeni toplumundan yoğun bir katılım beklemiyordum açıkçası. Bunun birincil nedeni korku, ikincisi ise nemelazımcılık, yani toplumsal olaylara ilgisizlik. Korkanları, çekinenleri asla eleştirmiyorum; katılmamakla birlikte onları gayet iyi anlıyorum. Kökleri kurutulmuş bir halkın torunlarından söz ediyoruz. Doğaldır...
• Nefret suçlarına karşı mücadele için benzer çalışmaları yapmayı düşünüyor musunuz?
Bütün çabam zaten bu yönde. Umudumu yitirmiyorum ve inanıyorum ki bir gün, nefret suçlarına karşı mücadele önem kazanacak ve bu zihniyet değişecek. Ben sokaktaki ortalama insanı çok suçlamıyorum, çünkü yarım yüzyıldan daha uzun bir süredir yalan dolu, üretilmiş bir tarih ezberletilmiş bu insanlara; ‘bayrak’, ‘ulus’ gibi kavramlar ruhlarına kazınmış. Elbette, bu zihniyet hemen değişmez. Bu mücadele, gelecek kuşaklara temiz, demokrat, çoksesli; kanlı ellerini katledilenlerin torunlarının üzerine sürerek temizlemek yerine, özeleştiri yapıp çağdaş bir ülke olma sürecine girecek olan bir Türkiye bırakmak içindir.